Sabina Toziya şahane bir performans sergiliyor..
Birbirini takip eden yavan sahneler arasında bir vaha Hayriye Hanım.. O yüzden ben de finale onunla yürüyorum. Her ne kadar da varlığı hikayenin erkek aksını daha da sağlamlaştırmaya yarasa da Hayriye Hanım, Eşkıya'nın en iyi tasarlanmış kadın karakteri. Hoş, onca sene çekip çevirdiği hatta tırnak içinde yetiştirdiği kadınlara bakarsak, yıllardır Hayriye Hanım da boşa kürek çekmiş, gelinlere filan hiçbir şey öğretememiş. Ailenin bütün kadınları karşısında "salla başını al maaşını" pozisyonunda. Hayriye, yaş kemale erip az öteye de geçince iktidarını kaybedip, koalisyona mecburcu kalmış gibi. Şimdilik hürmette görünür bir kusur yok, o da bununla yetiniyor. İlgili sahneler modernitenin, gelenekselle kavgasını temsil ediyor zaar diyerek avunuyorum.

Meryem'den kurşun atmaya değmez beddualık Mübeccel'e, torunlardan esnaf Hatice'ye kadar ailenin bütün kadınları tarafından "idare" edilen, erkekleri tarafından ise hâlâ çok sevilen ve sayılan bir kadın Hayriye..Torununu ne de güzel durulttu, babası için endişelenirken.. Kalbi ağzından çıkacaktı aslında Hızır'ın koğuş değişikliği haberi geldiğinde ama yine de meşrebince torununu sakinleştirdi. Güzel karakter vesselam.. Söylemleri çok maço ama Hayriye üzerinden dramaya gündelik yaşam ayarı çekmek gereksiz. Eğrisi ve doğru bildiğiyle güzel Hayriye Hanım; alıp vereceği bütün derslerle güzel... Arada gelinleri parçalamamak ve isyan adlettiği olaylara doğrudan tanık olmamak için kaçıp, kapıları çarpıp odaya kapanmasını bile seviyorum..

İnsan kocasının sesini leb demeden tanımaz mı be Meryem? Bak Nazlı daha çalarken anlıyor kimin aradığını..

Hayır, şimdi Hayriye Hanım'ı bazı söylemleri sebebiyle Tirit'e doğrar gibi gözümü kırpmadan doğrasam elde ve hikaye başkaca bu kadar güçlü kadın da yok; yazık olacak. İlk bölümlerde "Hanım Ağa" olmasını beklediğimiz Meryem çoktan yelkenleri suya indirdi. Marabaya diklenmekten başkaca bir sertliği yok şakülünün. Bu bölümde de hof pöf demekten, ağzını burnunu eğmekten (ah bi de saçlarını kadraja gömmekten) gözünü doldurmaktan başka bir aksiyonunu görmedik. Halbuki Deniz Çakır uzun süredir ilk kez bir karakteri bu derecede inandırıcı giymişken, plastik malzemesini de Meryem ile entegre etmişken bendeki Ferhunde'yi bile silmek üzereyken; etmeyin.. Yerini hepten daraltmayın..

Göz boyamacı Hızır Efendi..

Yeri gelmişken yazar ekibine sormak isterim, hiç mi illegal aşk ilişkisi yaşamadınız ya da yaşandığına şahit olmadınız? Nazlı ve Meryem arasında bir fark görebiliyor musunuz? Hayır, Hızır piko zampara değil ise neden baklayı evde yiyeceğine lokantada yiyor sizce? Meryem ve Nazlı arasında temel bir fark görüyor muyuz? Belki kağıt üzerinde ve lafta.. Ama uygulamada no.. Öyleyse Hızır neden bu kadınlarla oluyor? Geçen bölüm kendi ağzıyla beyan ettiği gibi "her karıdan bi çocuk" amacıyla sağa sola sperm mi dağıtıyor ve tek kriteri ilişki yaşayacağı kadınların doğurganlık çağında olması mı?

Bir de şunu anlayamadım. Nazlı ilk bölümde Meryem'le yüzleşirken, "Hızır bu evden çıkıp başka kadınlara gitmiyor mu sanıyorsun" derken Hızır'ın başka kadınlarla pişpirik oynadığını mı ima ediyordu ki bu bölümde Pembe Oda konusunda tırnaklarını yedi, gerildi tetiklendi? Şimdi bunu da hamilelik hormonlarıyla tetiklenen bir karakter bozulması mı sayacağız? Bu karakter devamsızlığına Nazlı'nın gerekçesi de, "Meryem'i koruduk ödülü bu mu?" olacaktı he mi? Keşke bunları duymasaydı kulaklarım..

EDHO Seyircisi (TEMSİLİ DEYİL!)

Konuya girmeyeyim dedim ama heyhula gibi bir masanın etrafında toplaşan abilerden şikayetçiydim, bu bölümde onları hiç görmeyince sevindim ama bu sefer de yazarlarımız satranç üzerinden hayat ders verdi. İlla birileri bir masada oturacak ve hamaset talks he mi? Negzel.. Mutlaka "seyirci tam da buraları pek net anlamadı o zaman biz de karakterleri konuşturuyormuş gibi yapalım" sahneleri olacak. Zaten oyuncu da rolü okuyor, oynamıyor. Ve elbette Ranini buralarda dev sıkılıyor. Hiç değilse tahta satranç kullansaydınız, sahne boyunca beynimde cık cuk eden cam sesinden kurtarırdınız bizi.. Hızır'ın anekdotcan olmasından şikayetçi değilim aman yanlış anlaşılmasın. O kısımlar bu akışta en sevdiğim parçalar.

Kızımız her anlamda bir Pelin Batu klonu..

Çevirdiği, çevireceği her entrika yüzüne yansıyan Ünal, o dünyada nasıl hayatta kalıyor şaşkınım..

Şimdilik ve hâlâ hikayeye tutunmaya çalışıyorum. Çünkü başlangıçta ilginç ve bir vaadi vardı. EDHO'nun 5. bölümündeki "Babalara Geldik" temalı hikaye ve anlatım şekli ise biraz yavan geldi. Yazı boyunca yeterince belli etmişimdir, umarım. "Kurşun sıkmıyoruz, döktürüyoruz" yaratıcılığından bile pek etkilenemedim. Keyif alanlara elbette sözüm olmaz... Gittikçe daha çok izlenip dolayısıyla da seyirciden yayında kalmak için onay alan, zaman kazanan dizinin her gün daha sağlam bir dünya kurmasını, kusursuza yürümesini beklerken karşıma "iki detay bir genel"den mütevellit anlatım ve uzun uzun konuşulan sahneler çıkınca da üzülmüyor değilim..

Sahi neden herkes bu kadar çok anlatıyor? Meddah geleneğini mi yaşatacağız? "Az laf, çok iş" candır! Bilemedim.. Bu projeden fenomen olmuş dizi The Sopranos'a sağlam yerli bir rakip çıkardı ama yaratıcıları ısrarla mama kaşığını geri itmeye devam ediyorlar.. Canları sağ olsun. Onlardan iyi bilecek değiliz neticede, kafa tokuşturmacaya devam.. Normal şartlarda bu bölümde dizi ile vedalaşır, izlemekten vazgeçerdim ama gider ayak yazarlar Zeyno-Hızır çatışmasını önüme attılar. Böylece de 6. Bölümü merak etmemi sağladılar.

Yazının başlığına adını veren dize, Haydar Ergülen'in "Üzgün Parklar İçin Şiir" diğer bir adı da Sabah için Şarkı olan şiirinden alınmıştır. Yıllarca gümüş bir kalp taşımanın lanetini yaşayanlara.. Kararmasın diye durmaksızın kalbi parlatmak zorunda kalanlara selam olsun! Hayriye, Zeyno ve Hızır gibilere..

Hamiş: Çok rica ediyorum; Nazlı- Hızır fotoğrafını değiştirin. Nazlı ölüm döşeğinde gibi acı çekiyor o fotoğrafta. Bir de Atv ekranında haber okuyan kızın ses tonu ve okuma tavrı tahammül edilesi değil. İnsanda kısmi iktidarsızlık yapar, yeminle.. 

Öyle işte..
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER