Kaybettiğin adama dön bi' bak istedim…
Bak bak çekinme, benim olan her şey senin tatlı kıs ^.^
Biz, bir haftayı bile zor bitirirken iki haftalık bir aranın ardından günleri, dakikaları, hatta saniyeleri bile sayarak nihayet Kiralık Aşk’ın yeni bölümü izleyebildik çok şükür. Özlemişiz vallahi. Şimdi, bu başlığa ve kapak fotoğrafına bakıp komikli bir bölüm izledik izlenimine kapılanlar olabilir. Aksine; Defne’ye ayrı, Ömer’e ayrı, Sinan’a apayrı üzüldüğüm bir bölüm oldu. Ben de kendimce böyle şakalı bir giriş yapmak istedim. Ağzımızın tadı yerine gelsin diye.
 
Bayram geçen haftaydı malum ama ekip sağ olsun “Geç olsun ama güç olmasın.” demiş, Barış Arduç’un baklavalarından mahrum bırakmamış bizi, ARO.  Aldık bi’ dal. Ama bu baklava ve kas mevzusu daha fazla uzamaz umarım. Barış Bey’in Ömer yorumunu çok beğenen biri olarak, isminin kaslarıyla değil, oyunculuğuyla anılmasını isterim. Zira bakışlarıyla derdini anlatabilen yetenekli oyuncu bulmak zor. Hem önümüz de kış, üşütüp hasta olmasın, yazık.


Kim demiş Ömer'in kışı geldi diye? Bana her mevsim yaz!
 
Madem söze Barış Arduç’tan girdik, Ömer’den devam edelim o halde. Bir karakter yaratıp ‘’Bu durumda acaba şimdi ne yapardı?’’ diye düşünüp yazmak zor bir iş olmalı. Hele bir de bu, Ömer gibi çok sevilen bir karakterse. Beklenti yüksek, herkes hakkında sayfalarca analiz yapıyor, hayaller kuruyor, ‘’Ömer bunu yapar, bunu yapmaz.’’ diye ahkâm kesiyor. Tutarlı olmak şart. İşte Kiralık Aşk’ın sevilmesindeki (en azından benim böyle) büyük nedenlerden biri de bu. -Nazar değmesin.- Bu bölümü izleyenler,  Ömer’e ‘’Neden bu kadar abarttın?’’ demediler. Çünkü biliyoruz ki Ömer böyle kaçak dövüşen bir adam. Önce kendini korumanın derdinde hep, ama böyle davranıyor diye bundan Defne’yi yeteri kadar sevmediği anlamını çıkarmak yanlış olur tabii. Onun kişiliği böyle; aman daha fazla üzülmeyeyim, yok sayayım, unuturum, iyileşirim derdinde. 
 
Nietzsche ’’Unutan, iyileşir…’’ demiş Ömer ama bu deyişin aşkı kapsamadığı kesin. Beyin ne kadar yok saymaya, görmezden gelmeye odaklanırsa odaklansın; kalp her şeyi hatırlatıyor her atışında. En zor savaş da bu aslında. Kalp ile beyin bir türlü anlaşamayan iki düşman aile gibi. Sürekli benim dediğim olsun derdinde. Bu savaştan kim galip çıkarsa çıksın, aşkın kazanacağına şüphem yok. Ömer gibi “Önce mantık…” diyen ben bile kalbin tarafındayım bu çekişmede.


Ayna ayna söyle bana, Ömer beni affedecek mi acaba?
 
Kendiyle arası açık, savaş halinde diğer bir insan da Defne. Onun savaşı Ömer’den de beter çünkü elleri kolları oyun yüzünden bağlı. Bu düğümden kurtulmaya çalışıyor ama ben hiç umut göremiyorum ne yazık ki. Düşünmeden etmeden aldığı kararların cezasını çekiyor ve hala bu tavrını sürdürmeye devam ediyor. Şimdi de gerçeği Ömer’e anlatmaya karar verdi, çok güzel bir hareketti, kesinlikle bu fikrin arkasındayım ama yine nasıl olur, ne yaparım diye düşünmeden harekete geçti. Elde bir planı yok. Böyle bir gerçeğin söylenme yeri şirket ve Ömer’in ofisi mi? Ya da katıldıkları bir davetteki havuz kenarı? 

Durun durun daha bitmedi...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER