Marcus bir gecede Polat’ın sahip olduğu her yeri altüst etti. Üstelik bunu adamlarıyla değil sadece bir kurşun geçirmez yelekle yaptı ve Karanlıklar Prensi’ni asayı alması için davet etti. Ertan Saban, Kurtlar Vadisi Pusu için muazzam bir seçim olmuş. Vadi aklı 'bir aksiyon yapımının seviyesini kötü karakterin kalitesi belirler' kuralını çok iyi bildiği için ilk sezonundan beri hep sağlam kötü karakterler türetmiştir.
Ertan Saban’ı izlediğim ilk bir-iki dakika içerisinde anladım ki Vadi’ye efsane olacak bir kötü karakter daha kazandırmışlar. Zaten geçen sezonun bölüm yorumlarında adı ara ara geçiyordu, seyirci onu Vadi’de görmek istiyordu ama bende iz bırakmış bir oyuncu değildi. Koridorda her adım atışında KGT’yi yıkarken, kendisine olan algımı da yerle bir etti. Helal olsun…
O ne güzel duaydı öyle... Amiiiin.
Gece bittiğinde ölülerimizi gömdük. Bu kadar büyük ve yoğun bir acıdan dolayı belki dizlerimizin üstüne çöktük ama orada fazla kalmadık. Polat’ı, Polat yapan en önemli özelliklerden birisi kendisine asla acımaması. Kimin başına gelse acıdan nefes alamaz ama o dizlerini çöktüğü yerde hemen tekrar ayağa kalkmasını her zaman biliyor. Yine kalktı ayağa ama nereden nasıl başlayacağını bilmiyordu. İmdadına Süha Bey yetişti. Asa önemli diyordum ama bu kadarını ben de beklemiyordum. Asa kimdeyse, tabii asil bir kanı da varsa majeste o oluyor. Tamam bir Süleyman’ın Mührü değil ama yine de epey etkili bir aksesuar.
Polat ipin ucunu bir yerden tuttu ya onu daha kim tutar? Tabii Kıbrıs’a sadece o gitmemiş. Karanlıklar Prensi de asayı teslim etmek için oradaydı. Bu ana kadar ilginç bir karakter portresi çizen Prens, Kardinal ile ufak sohbetinde beni daha da şaşırttı. Bu sahneye kadar kimdi Prens? Polat’ın düşmanları adına çalışan bir başka düşman. Peki bu dakikadan sonra? Tıpkı Polat gibi kendi hanedanlığını kurmak isteyen bir düşman. Önündeki engeli ise asil bir kana sahip olmaması.