Vallahi çok sabırlı adam Polat. Sevdiği kadının katili daracık bir mekanda eline geçti ve o sadece birkaç yumruk atmakla yetindi. Çünkü saldırının kimden geldiğini, neyi amaçladıklarını öğrenmesi gerekiyor. Yine de sadece benim değil, pek çoğumuzun gözü kararırdı. Gırtlağını yerinden söküp eline tutuşturabilirdik. Polat bunu yapmadı. Bu çok ağır bir yük. Onu öldürme şansı elindeyken, o adamın yanında geçen her saniye ayrı bir büyük sınav, ayrı bir sabır olur. Diyeceksiniz ki o kadar çatışma sahnesi varken bundan mı etkilendin? Etkilendim ne yapalım…
Kayıplara rağmen bölüm gayet güzel ve heyecanlı gidiyordu ki Marcus ve adamlarının KGT merkezine yaptıkları baskında bir yumru gibi geldi boğazıma oturdu. Alptekin ve Talha’nın şehit düşmesini atlatamamışken ardı ardına orada bu topraklara hizmet etmeye çalışan gencecik adamların bir bir vurulması hem nefis, hem de çok zor bir sahneydi. Eminim benim gibi ekran başındaki pek çok kişinin içini derin bir hüzün kaplamıştır. Bütün ekibi kaybettik. KGT gençleri yok artık. Erdem gibi bir süper beyni de koruyamadık.
Ne? Daha ilk bölüm senaryosunda herkes ölüyor mu? Ben de mi ölüyorum?
Hüzün yeterince zorlaştırmışken izlemeyi Aynura ve Akif’in zayıflıklarını tanık olmak o duyguyu hızla öfkeye dönüştürdü. Aynura’dan böylesi kritik bir zamanda böylesi büyük bir zayıflık beklemezdim. Meğer hiç de iyi bir asker değilmiş. Akif’i arası bozuk eşi, KGT’yi de yuvası yapmış; oturmuş evcilik oynuyormuş.
Fakat esas Akif’e kızıyorum ben. Arkadaşın bir zayıflık göstermiş olabilir ama sen dirayetli durmalıydın. Oradaki bilgiler ele geçerse kim bilir kaç insanın hayatı tehlikeye girecek. Gerekirse Aynura’yı orada bırakıp kendi gitmeliydi. Polat’da zaman zaman sevdikleri için zaaf gösterir ama bu zaaf değil resmen akılsızlıktı. Asla amacım senaristlere işlerini öğretmek değil ama dizide uzun zamandır var olan bu iki karaktere daha görkemli bir veda hazırlayabilirlerdi diye düşünüyorum.