Nihayet direniş
başladı! Azınlık hareketi olarak tanımlayabileceğimiz bu direniş tüm gücüyle
sahnedeki yerini aldı. Bombalar patladı, tüneller havaya uçtu. İki bölümdür
Under the Dome’un görsel efektlerine bayılıyorum. “Breaking Point” bölümünde
her ne kadar Kubbe ile ilgili yeni bir gizem ortaya çıkmasa da, aksiyon ve
hareket dolu bölümler her zaman kabulümüz.
Christine
Price’ın liderlik ettiği “Kinship”in karşısında Julia, Big Jim, Joe, Norrie ve
Hunter’dan oluşan az ama öz bir direniş grubu var artık. Her ne kadar Julia,
Norrie ve Joe duyguları kullanarak insani yollardan bu mücadeleyi sürdürme
niyetinde olsa da, Big Jim’in öfke ve nefreti azımsanmamalı. Dr. Marston’ın
karşılığında, pazarlıkla Aktaion Energy’den bir çanta dolusu C4 patlayıcı temin
eden Big Jim –ki kendisi elleriyle Dr. Marston’ın boğazını kesmişti- az
çakal değil; adam işini biliyor. Ne kadar sevmesek de bence Big Jim şu kasabada kafası en çok çalışan kişi. Komplo, plan, mücadele ne ararsak Big Jim’de var.
Bana öyle bakma, anlayacaklar anne.
Patlamalı
sahneler iyiydi güzeldi de Big Jim ve Julia’nın bu planı Norrie’nin kalan son
annesi Carolyn’in hayatına mal oldu. Az kalsın Norrie, Joe ve Barbie de bu
patlamalardan nasibini alacaktı. Gerçi esas oğlan Barbie’nin pek öleceği yok
ama yine de bu sahne bir heyecan yaratmadı desem yalan olur. Norrie ve Joe da Carolyn’in
ölümünden sonra saf değiştirmez ama direniş takımı hesabına eksi iki
yazabiliriz.
Direnişi bir yana
koyarsak, bu bölüme dair en önemli bir diğer detay da kıyametin tamamen bir
kandırmaca olması. Evet, bir bölüm önce hakkında methiyeler düzdüğümüz kıyamet
aslında Christine Price’ın bir oyunuymuş. Big Jim’in de deyimiyle “Bu,
Kubbe’nin bizi ilk defa kandırışı değil”. Yalnız, beni bile Kubbe’nin dışındaki
dünyanın yok olduğuna inandırmışlardı. Gerçekten böyle bir durum söz
konusu olsaydı, baya efsane olabilirdi. Lakin, olmadı. Anlamadığım tek nokta
Christine’in neden böyle bir illüzyona ihtiyaç duyduğu. Kendisi kozada iyileşme
sürecindeyken kasaba halkını oyalamak istemiş olabilir diyeceğim; fakat insan bu
kadar da zalim olamaz. Gerçi Christine Price’ın insan olduğunu artık hiçbirimiz
düşünmüyoruz, değil mi?
Şaşırdınız mı, hayırdır?
Barbie ve Eva da
artık işi ilerletti. Yine de Barbie kolay lokma değil, kendini tamamen
“Kinship”e teslim etmedi. Evet, Christine ne derse yapıyor olabilir; fakat hala
kafasının karışması için Julia’nın bir sözü yetiyor. O değil de, Julia’nın
hala ve ısrarla Barbie’den vazgeçmemesi beni çok duygulandırıyor. Ergen
aşıklarımız Joe ve Norrie’yi saymazsak, Under the Dome’un aşka dair tek açılımı
Barbie ve Julia. Bu işin kolay kolay biteceğine inanmıyorum.
Bu arada yeni bir
karakter de aramıza katıldı. Lily, nam-ı diğer yeni Hunter, Aktaion Energy’nin
yeni bilgisayar kurdu. Zeki ve sempatik insanlar her zaman sevilir. İlk
sahneden kanım Lily’e fena ısındı. Hunter ile muhabbetleri de bir başka
eğlenceli. Bakalım gelecek bölümlerde Lily’e dair neler öğreneceğiz...
Az değilsin be Christine.
Açıkçası bu ayna
yansımalı sahneler beni biraz işkillendiriyor. Tamam biliyoruz, Christine ve
Eva safkan uzaylı. Yani en azından bedenleri ve zihinleri uzaylı komşularımız
tarafından ele geçirilmiş insan müsveddeleri. Ama ısrarla neden her bölümde en
az bir kere aynaya bakıyorsunuz arkadaşım? Güzellik mi derdiniz, nedir yani? Işıl
ışıl parıldıyorsunuz işte. Ayna demişken de Sam’in akıbetini gerçekten merak
ediyorum. Christine kozadan çıkınca bin bir işkenceyle Sam’i öldürür sanmıştım;
fakat kadının herkesle ilgili bir planı var. Vücuduna onca Christine kanı
enjekte edildikten sonra Sam hala ayakta ve kendinde kalırsa, dizinin en güçlü karakteri unvanını Julia’dan alır, Sam’e veririm.
Haticeye değil
neticeye bakarsak, patlamadan sonra Christine, Julia ve Big Jim’i Chester’s
Mill teröristleri ilan etti. Savaş başladı ve artık hamle sırası karşı tarafta.
“Kinship”in sayı olarak daha üstün olduğunu dikkate alırsak, direniş takımının
Bird Island’dan daha uzaklara kaçması gerekebilir. Gerçi, Kubbe’nin altında uzak
diye bir şey yoktu, değil mi?
Haftaya görüşmek
üzere...