Kızılcık Şerbeti: Yer, gök ve yürek çiçek açmıştır*
"Seninle baharı kutlamaya geliyorum"
Selamlar!

Son birkaç ay değişik gündemlerle öyle hızlı bir şekilde geçti ki Kızılcık Şerbeti’nin sezon finalini konuşma zamanımızın gelmesine pekala şaşırıyorum. Aslında diziyi izlemeye başlayalı taş çatlasa üç ay olmuş. Bu süre zarfında bir hikâyenin içine bu denli girebilmemi sağlayan her neyse, beni bu haftaki bölümün ardından yine masa başına oturttu.

Öncelikle kabul etmek gerek ki artık çoğumuz dizinin ilk 10-15 bölümünü izlediğimiz heyecan ve hevesle beklemiyoruz yeni bölümleri. Ya da daha öznel bir değerlendirme yapayım. Depremin ardından mecburi olarak birkaç kez şehir değiştirdikten sonra Show TV’nin gündüz kuşağında tesadüfen Arslan ve Ünal ailelerine rastlamam, bir haftadan biraz uzunca bir süre içinde 18 bölümü izleyip bitirmem, günlerce bu dizinin hepimize tek tek büyü yaptığını iddia etmem ve çevremde en az 5-6 kişiyi zorla diziye başlatmamdaki heyecanı, şu sıralar -yeni bölüm fragmanlarını takip etmeyecek hale geldiğimi de düşünürsek- pek hissedemiyorum. Ama tabii sezonun sonuna yaklaştığımızı göz önünde bulundurursak, tüm bu durumu, hikâyedeki temel düğümlerin yavaş yavaş çözülmesi ve izleyiciye merak edecek daha az unsur kalması şeklinde açıklayabiliriz.

Velhasıl, cuma akşamı her zamanki gibi televizyonun başına geçtim ve bölümün hemen ardından (yine ve yeniden) Kızılcık Şerbeti hakkında yazmak konusunda bir dürtü hissettim. Dizi, RTÜK cezasından sonra bazı konularda daha temkinli davranıyormuş gibi hissediyorum nedense. Bu pek tabii benim kuruntum da olabilir fakat son birkaç haftadır seküler kesim daha aleni şekilde düşmanlaştırılıyor sanki. Alev’in likörlü çikolata mevzusunun bir komedi unsuruna dönüşmesi ve Umut’un babasının eve elinde (hatta cebinde?) şampanya şişesiyle gelmesi bunun en bariz örnekleri. Gerçi bu tür sahnelerden devşirilen mağduriyet de genellikle tek bir kesimle sınırlı kalıyor ama yapımın ceza sonrası senaryo üzerinde böyle bir kontrole gitmiş olması da olası. Yeri gelmişken söyleyeyim, bölümden sonra Umut’un ailesinin densizliklerini işaret ederek “Ankaralıları neden bu kadar din düşmanı ve alkol bağımlısı olarak gösteriyorsunuz?” serzenişinde bulunan bir tweet gördüm. Yani, mağdur olmak isteyen bir şekilde oluyor gerçekten.

Kadın dayanışması konusunda klas bir ikili.

Dikkatimi çeken bir diğer mevzu, evde Metehan’ın da olmasının etkisiyle Nursema’yı bu bölüm hiç başı açık görmememiz oldu. Sanırım aynı şey Pembe ve Nilay için de geçerli. Nilay’ı zaten hiç görmüyor sayılırız fakat son zamanlarda bilinçli olarak mı yapılıyor bu diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü yanlış hatırlamıyorsam, Kızılcık Şerbeti’yle ilgili daha ilk zamanlarda yapılan nokta atışı yorumlardan birisi, muhafazakâr karakterlerin, ‘temsil’ ettiği stereotiplerin yanı sıra hikâye içerisinde tarafsız olarak da konumlandırılabiliyor oluşlarıydı. Nitekim, başörtülü karakterlerin bölüm içerisinde yer yer başı açık görünüyor olmaları, aslında hem izleyiciye birtakım doğruların akışkan olduğunu hissettiriyor, hem de klasik mütedeyyin anlatılardan kendisini bir anlamda soyutluyordu. Çok sıkı takipçisi olmadığımdan yanılıyor olabilirim ama mesela Star TV’nin Ömer dizisinde halihazırda kapalı olan hiçbir karakteri açık olarak görmüyoruz sanırım.

Son birkaç haftadır Kıvılcım için de benzer şeyler düşünüyordum. Bu bölümle birlikte karakter neyse ki biraz özüne döndü ama Kıvılcım-Ömer sahnelerinin azlığı ve özensizliği de fanların canını sıkıyor anladığım kadarıyla. Örneğin Ömer’in sözde şiddet eğilimini aklama çabası olarak yazılan hikâye çok aceleye gelmiş gibiydi. Hatta birçok yönden aşırı ve karikatürize bulduğumu da söylemek isterim -ki bu tarz sahnelerin bu diziye yakışmadığı kanaatindeyim. Tesadüftür ya da değildir, daha uçlarda seyrettiğini bildiğimiz bazı karakterlerin son zamanlarda orta yolculukta aşama kaydettiğini görüyoruz. Bu da benim biraz canımı sıkıyor açıkçası. Mesela Kıvılcım’la Ömer’in Ağva’da gittikleri otel muhafazakâr oteli olsaydı sinirlenecektim ama şaşırmayacaktım. Neyse ki öyle olmadı. Yine yeri gelmişken, akşam yemeğinde Ömer’in önünde şarap kadehi vardı. Birisi bu adamın alkol kullanıp kullanmadığı yönünde net bir yargıya varmamıza vesile olursa gerçekten çok sevineceğim. (Olası yorumlara karşı şerh koyayım: Ömer’in Cuma’ya gitmesi, gümüş alyans takması ve önceki okazyonlarda içki içmemesi mesele haline geldiğinden doğal olarak karakterin bu yöndeki tutumunu merak ediyorum. Zira içki mevzusunda her seferinde farklı bir şey söyleniyor.)

Her neyse. Dizideki karakterlerin temel probleminin kimsenin kimseye seçimlerde kime oy verdiğini sormaması olduğunu düşünmeye devam ediyorum. Ama işte dizi. İstisnasız her bölüm kendi içimde bu tür çatışmalar yaşıyor, dizi evreninin sosyolojik gerçekliği karşısında mecburen eksik kalan siyasi tarafı görmezden gelemiyorum. Belki yeni sezonda bu kısmı biraz törpüleyebilirim. (Zannetmiyorum.)

Herkes acaba şu konuda hemfikir mi diye de merak ediyorum: İşlenecek çok konu var ama bizim odağımız neye hizmet ettiği belli olmayan Fatih ve galerici kız ekseninde takıldı kaldı. Fatih’ler zaten kapatılsın, ilk bölümden beri kapatılsın orası ayrı ama papağan filan izliyoruz ya iki bölümdür. Yapmayın ne olur… Nursema-Umut ilişkisi, aradaki çıkmazlarla birlikte o kadar detaylı anlatılabilir ki mesela, evliliğe giden yolun zengin kız-fakir oğlan üzerine yazılmaya başlamasına bayağı içerliyorum. Kırmızı kuşağın misyonunu tamamlaması gerekiyor örneğin. Pembe’nin nikahtan önce Nursema’yı karşısına alıp ilk gecesi hakkında konuşmasını gerçekten bekledim. Bu dizide çok da tahmin etmediğimiz bir anda Kıvılcım-Ömer sevişmesi gördüysek sezon finalinde de Nursema ve Umut’tan aynı performansı bekliyorum zira senaryo her şeye rağmen hâlâ o kadar gerçek ki bu kısmı silip atamazlar diye düşünüyorum.

KıvMer fandom diyalog yetersizliğinden şikayetçi.

Bu arada geçen hafta seçimde görevli olduğum sandığa Nursema isimli bir kız geldi. Dior çantası yoktu ama hayatımızın gerçekten Kızılcık Şerbeti olduğunun bir kanıtı niteliğindeydi. Bu diziden önce böyle bir ismin var olduğundan bile haberdar değildim şahsen.

Alev-Abdullah arasındaki ilişkimsi şeyi anlamlandırmakta o kadar zorlanmıyorum. Mesela Alev’in Apo’dan uzak durmak yönünde bir motivasyonu var ve bu durum karşı tarafın evli olmasıyla sınırlı değil sadece. Alev’in içten içe kendini bu duruma, hatta belki Apo’ya yakıştıramadığını düşünüyorum. Buradaki ayrıntılar çok güzel işleniyor. Alev kafasındaki tüm soru işaretlerine uygun davranıyor ama bir yandan merakının da sürekli taze olduğunu hissedebiliyoruz. Dürtüleriyle hareket etmemek konusunda kendini telkin etmeye çalışırken bir bakıyoruz ki tiyatro biletlerini çerçeveletmiş, saatini kasadan çıkarmış.

Diğer yandan, Umut’un Nursema’ya olan ilgisinin en başta nasıl uyandığı sorusu bende yanıtsızlığını koruyor. Hani, ‘Nursema’yı ne kadar seviyor olabilirsin’ noktasından değil de ‘bu sevginin bu hale gelmesine nasıl izin verdin’ gibi bir noktadan soruyorum bunu. Ben dünyanın en risk almaktan kaçınan insanı olduğumdan Umut’un yaptığına anlam veremiyorum. Bu, tabii Nursema için de geçerli olabilir ama ilk adımı atan hep Umut’tu. Nursema'nın aklında böyle bir şey yokken kendini bir ilişki içerisinde bulmasına Umut neden oldu daha çok. Nursema için çizilmiş bir yol zaten hep vardı. Onun hayal ettiği şey de üniversiteyi bitirip aile evine dönmek, evlenmek ve çocuk sahibi olmaktı belki. Ama Umut’la tanıştı, sanatının ve yeteneğinin farkına vardı, değerli bir dönüşüm yaşadı ya da yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. Fakat Umut’un tarafından baktığımda fedakarlık yönünde farklı şeyler görüyorum ben. Evlenmek istiyor muydu mesela Umut? Nasıl bir yola girdiğinin farkında mı, değil mi, bunları merak ediyorum. Kısmet tabii ama bu ilişkinin ayrılıkla bitmesi de kaçınılmaz geliyor bana. Bir bakıma Nursema’nın büyümesi, değişmesi ve Umut’la evliliği deneyip yapamadıktan sonra boşanmış bir kadın olarak hayatına devam etmesi, fakat aile evine de dönmüyorum diyebilecek olması, herhangi bir erkeğin korumasına muhtaç olmadan hayatta kalması çok daha kıymetli. Sürekli Fatih ve Aylin izlemesek buraları da daha detaylı değerlendirme fırsatımız olur belki.

Sözlerimi noktalamadan hemen önce, şu dizide karakterler iç ses kullanmayı ne zaman bırakacak diye bir soru atmak istiyorum ortaya çünkü gerçekten voice-over’lar olmadan da biz kimin ne düşündüğünü, kimin aklından ne geçirdiğini anlayabiliyoruz. :’) Ciddi söylüyorum, lütfen merak etmeyin, karakterleri birkaç parçaya bölüp her kısmı ayrı ayrı analiz ettiğimiz için kimin hangi eylemi hangi motivasyonla gerçekleştirdiğini idrak edebiliyoruz.

İnşallah dünürler Ankara’ya ziyarete gittiğinde Apo’yu pavyona götürürler ya amin.

Bölümün keyifli anları: Fandom’ın haklı bir başarısı olarak Pembe’ye dizide de herkes tarafından Pink denmeye başlanması, Umut’un Turkuaz esprisi, bekar evi söyleminin adeta cisimleşmiş hali olan Umut’un evinin birtakım dokunuşlar sonucu türbeye dönüşmesi, Umut’un babasının şampanya şişesini neresine sokuşturup da salondaki koltuğa kadar getirdiğini anlayamayışımız, Doğa’nın Nilay’a erkeklerin öncelikle annelerinden boşanmaları gerektiği yönünde yaptığı konuşma, Çimen’in çeyizinin olmaması çünkü Kıvılcım’ın kızlarının geleceğini evlilik üstüne kurmamış olması, bir katarsis ânı olarak Mustafa’nın Abdullah’a sesini yükseltmesi, nikahta takılan takılardan ev peşinatı çıkması (gerisini krediyle alacaklar), Alev’in nikahta giydiği elbise.

Bölümün keyifsiz anları: Bir bütün olarak Fatih, Aylin’in her fırsatta yalan söylemesi ama kimsenin hiçbir şeyden şüphelenmemesi, Doğa’nın aldatma mevzusunu bildiğini Fatih’in bir an bile aklına getirmeyecek kadar salak olması, Nursema’ya gelinlik diye astar giydirmeleri, memleketime bahar gelmemesi, Kıvılcım ve Metehan arasındaki kırgınlığın çözüme kavuşmaması, 40 yaşında olan ve gayet de 40 yaşında görünen galeri sahibi Serdar, Kıvılcım’a sarkıntılık yapan herif, Nursema’ya takılan altın kemer, Apo’yla Alev’in tiyatroda el ele tutuşayazması, Kıvılcım’ın nikahta giydiği elbise.

Sezon finalinde büyük bombaların patlamasını umuyor, bütün ekibe teşekkürlerimi sunuyor, okuyan herkese iyi haftalar diliyorum. 

PS: Evlenme kütüğü sağolsun Umut’un ikizler, Nursema’nın boğa burcu olduğunu öğrendik. Ben inanmadım ama astroloji mi konuşacağız zaten… 

Sevgiler!

*Sezen Aksu - Kutlama
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER