Doğruyu söylemek zor; çünkü tek bir doğru varsa da yaşayan bir doğrudur bu, onun için de yaşayan, değişken bir yüz taşır. 

F. Kafka
Rafet’in tuvalete girmesiyle kesilen elektrik Ilgaz’ın bir anda aydınlanma yaşamasını sağladı. Biraz geç oldu. Onlar Parla’nın kaçmasına kimin yardımcı olduğunu bulana kadar Ceylin amacına ulaştı. Olayın süre gelmesiyle herkes şaşkındı. Parla’nın kaçabilmesi adına kimsenin bilmemesi en hayırlısı olacaktı. Nitekim tereyağından kıl çeker gibi Parla da ortadan kayboldu. Olayı Ceylin’in organize ettiğini, onu duruşma gününe kadar saklayacak olmasını Pars dahil olmak üzere hepsi anladı. Ceylin’i tanıdığımız günden bu yana freni olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Kaldı ki eşi olarak Ilgaz da bunun bilincinde. Herkes bunu biliyordu, fakat asıl mesele elektriği kimin kestiğini bulmaktı. Çünkü o sıra hepsi dışarıda bekliyordu. Elektriği kesebilmek için uzaklaşan birileri olması gerekirdi. Ilgaz’ın aklını meşgul eden soruların başında bu geliyordu. Onlar sorularla boğuşurken Ceylin tüm soğuk kanlılığıyla planını uygulamaya devam etti. Yalnız küçük işbirlikçi Defne’yi unutmamak gerekiyor. Onun da bu saklambaç oyununda büyük emeği var.

Birbirimizi tanıdığımızdan beri, zaten hep burada değil miydi o tehdit ve eğer o olmasaydı bana göz ucuyla bile bakar mıydın?*
 
Serdar’ın ölümü, daha doğrusu “Suskunlar Ailesi”nin iş birliği ile olayı örtbas etmesi Ilgaz ve Ceylin’in evliliklerinin seyrini birden değiştirdi. En zoru da el ele, aşkla sarmalanmışken araya sırların girmesiydi. Yan yana geldiklerinde yüzlerine bakmayacak kadar sınırları keskin çizgilerle örüldü. Ceylin’in dediği gibi ne Ilgaz ne de Ceylin birbirlerini bu konuda asla affetmeyecekler. Aynı yatağı paylaşırken bir anda aynı evde on dakikadan fazla nefes almaya bile tahammülleri kalmadı. İlk duruşmadaki tutuklu yargılanmalarına dair karar çıktı. Yenilgiyi kabul edemeyen ve sevdiklerinin parmaklıklar ardında kalacağının düşüncesiyle deliye dönen Ceylin, Ilgaz’la olan tüm gemileri yakmasına sebep oldu.

Suç peş peşe sıralanıp sonsuz bir dizi oluşturur*
 
Karakter devamlılığı açısından baktığımda aslında değişmeyen ve aynı kalan tek karakterin Metin’in olduğunu düşünüyorum. Hikâyenin akışı gereği arada kaymalar yaşansa da tek aklıselim karakter Metin gibi duruyor. Gül, aklının başına gelmesi için Metin’in ayakkabılarının giymesi gerekiyormuş. Utanması ve mahcup olması için keşke bu olaylar yaşanmasaydı. Ama, Gül gibi düşünen insanların musibet yaşaması gerekiyor ki eleştirdiği kişilerin ne hissettiği anlaşılsın. İşte, ilahi adalet dedikleri budur. Serdar’ın ölmesini ilahi adaletten saymıyorum. Benim lügatimdeki ilahi adalet tam da Gül’ün yaşadıklarıdır. 


Bu hayra alamet değil. Ölümü istemek ama acıları dışlamak*

Tüm bu olayların ardından Ilgaz’ın Merdan'la yüzleşmesi gerekiyordu. Dedesinden af dilemesi vicdanını bir nebze de olsa rahatlatacaktı. Parla için özgürlüğünden vazgeçmiş olduğunu anladığından beri vicdanının bir bölümü ezilmişti. Ilgaz’ın bu davranışı bile Merdan için büyük bir adımdı.

Soğuk ve ağır çalışan bir zihnim var*
 
Haluk’un tehditinden sonra Yekta tabii ki kumandaya bastı. Gazetecinin ölmesi Yekta için bir sorun teşkil etmiyordu. Yalnızca Haluk’un zamanlamasını uydurması kâfiydi. O da gani gani vuku buldu. Yekta tekrardan inşa ettiği imparatorluğuna zeval getirmemek için kanının son damlasına kadar çaba gösterdi. Haluk’u neredeyse yalvartacak kıvama getirdi. Öyle ki Haluk olay yerinde Yekta’yı aradığında hazır bir şekilde bekliyordu. Gazetecinin öldürülmesiyle olay iyice yılan hikayesine döndü. Peki, gazeteci çocuğu kim öldürdü? Haluk yapmadı. Bir kumpasa kurban gitti. Bu da Haluk’un diyeti.


Ne konuşabilir ne de susabilirdim; daha doğrusu sussam da yine konuşmuş olurdum, çünkü sözden başka bir şey değilim şu an*

Birinin Ceylin’e “Nasılsın?” diye sormayı akıl etmesi ne büyük bir nimet? Şu ana kadar olaya Ceylin’in penceresinden bakılmadı. Bu hassasiyeti gösteren Pars’a da bravo. Has arkadaşmış. Yargılamadan, sorgulamadan “Nasılsın?” demesi bile insanı iyi hissettiriyor. Parla’yı saklamak istemesini de anlayışla karşıladı. Hatta işlerin hızlanması açısından çalışmalara başlamış. Ceylin’in ilk duruşmaya kadar Parla’yı kimseye vermeyeceğine adı kadar emin. Bu nedenle ortalığın daha fazla karışmaması için mesleğini tehlikeye atmak pahasına özverili davrandı. Ancak, Ilgaz ve Ceylin arasındaki pamuk ipliği çoktan kopmuştu. Pars, aynı endişeyi Ilgaz için de duyuyordu. Bir tahterevalli düşünün. Bir ucunda Ilgaz otururken diğer ucunda Ceylin oturuyordu. Pars da ikisinin ortasındaki dengeyi bulmaya çalışıyor.


Hem çiviyi çakan işçiyim, hem de çivinin kendisi*

Ceylin, Arda’nın avukatlığını bıraktığını söylemek için Derya’nın odasına gittiğinde Ilgaz da hemen sonra geldi. Derya, Ceylin’e “Karısının nerede olduğunu söylemeyeceksin değil mi,” diye sorduğunda verdiği cevap bugünkü Ceylin’i tarif ediyordu. Neden hâkim veya savcı değil de avukat olduğunu dile getirdi. Değerleri, vicdanı, esnekliği bugüne kadar Ceylin’i Ceylin yapan tüm özellikler avukat olmasını sağlamış. Bugün Parla’nın mücadelesini veriyorsa Ceylin’in karakterini oluşturan unsurlar sayesinde.

Başım bir tren istasyonu sanki, trenler geliyor, trenler geçiyor içinden*

Olanlardan sonra Derya cübbesini kapıda bırakarak Ceylin’in ofisine geldi. Zor gününde yanında olmak istemesi medeni bir davranış olsa da hâlâ Derya’nın tavırlarını hazmedemedim. Ceylin’i evine davet ettiğinde cübbesini çıkarmayan Derya, şimdi cübbesiyle değil dostluk ceketiyle karşısına çıktı. Özrü ise kabahatinden büyüktü. Ama yanıldığı bir nokta vardı karşısındaki kişi Ceylin’di. Yargı Melekleri, yaptıkları hatalarla karakterlerini kırarak onarmaya çalışıyor.
 

Bizim meleklerin diye baktığımız, aslında cehennemdekilerin ezgisidir*

Yekta, gerçeği saklaması şartıyla geçtiğimiz bölüm Ceylin’den birini öldürmesini istemişti. Ceylin, Yekta’nın isteğinin gazeteci olduğunu düşündü. Ancak, Yekta bu kadar küçük oynamayı sevmez. Düşüncesi bile kanımı dondururken bunu Ceylin’inden istemesi beni kahrederdi. Konuşmanın sonuna doğru Yekta, Ceylin’e: “Ilgaz’ı öldürmeni istiyordum,” derken saç diplerime kadar gerildim. Şimdi Ceylin, Ilgaz’ı fiziki olarak öldürmemiş olsa bile Ilgaz’ın kalbinde mezarını kazdı. Maalesef Yekta haklıydı ve zevkten ağzının suları akarak gitti.


Mezarları ne diye öyle çiçeklerle donatırlar bilmem* 

Ceylin aynı koridorda üç defa Ilgaz’a arkasını dönüp gitti. Her gidişinde de aşkından deli divaneydi. İlki 9. bölümde Engin’in yargılandığı zamandı. İnci’nin davasında zafer kazanmışlar ve artık iş birlikleri için bir neden kalmamıştı. En iyisi aşktan kaçmaktı. İkinci defa arkasını döndüğünde 32. bölümdeydi ve boşanma davaları sonuçlanmıştı. O zaman da serde ayrılık vardı. Bu defa sevgiden kaçıyordu. Canının acısı tarif edilemeyecek kadar çoktu. Aşklarının gücü evliliklerini ayakta tutmaya yetmemişti. Hayallerini yaşayamadan boşanmışlardı. Bizlikten benliğe geçiş yapmışlardı. Üçüncüsü ise bu bölümdü. Evliliklerine üçüncü şahısları girdiği için kaybetmek üzereler. Ceylin kendince haklı. Ilgaz da Ceylin’i suçluyor. Her defasından Ceylin’in kaçmasından dert yanıyor. Ne yazık ki Ilgaz’ın tarafından bakınca o da aklı. Ne birbiriyle ne de birbiri olmadan. Ilgaz ona çiçek bahçesi vaat ederken, Ceylin, Ilgaz’ın katılığında çiçek açma istemiyor. Aşkları ikisinin de umut bahçelerini yaktı.
 


Veda etmiyorum. Bu bir veda değil, pusuda bekleyen yerçekimi beni tamamen aşağı çekerse veda olur ancak.  Ama sen yaşadığına göre, nasıl yapabilir bunu?*
 
Yazının başında da söylediğim üzere bu davada Suskunlar Ailesi değil, Ilgaz ile Ceylin’in evliliği yargılandı. Bu davada onlar tutuksuz yargılanırken Ilgaz ve Ceylin’in evlilikleri müebbet aldı. Bölüm sonunda Ilgaz’ın boşanma dilekçesini imzalayıp imzalamadığını bilmiyorum. Ancak, 6 ay sonraki sekansı düşündüğüm zaman boşanma dilekçesi Ilgaz tarafından imzalanmamış olmasını umuyorum. Bu sezimdeki etken ise Ceylin, Ilgaz’ın odasından çıktıktan sonra, yüzündeki hafif tebessümle oradan uzaklaşmasıydı.
 
Yargı’nın 49. bölüm yorumunu yılın son günlerinde tamamlarken, sizler yazıyı yılın ilk günü okumuş oldunuz. RaniniTv’nin aracılığıyla herkese güzel bir yıl dilerim. Gönlünüzden geçen dilekleriniz kabul olsun. Bu yazı ile birlikte Yargı’nın bölüm yorumlarına küçük bir mola veriyorum. Birkaç haftadır sizlerin de farkında olduğu gibi bölüm yorumlarını yazmaya yetişmeyeceğim kadar yoğunluklarım oluştu. Yazılarımda gecikmelere ve hatta atlamalara sebep verdim. Bu nedenle gerekli ilgiyi gösteremediğimi hissediyorum. Yeterli zamanı ayıramadığımdan dolayı mola vermemin daha iyi olacağını düşündüm. Bir yıl boyunca yazılarımı bekleyen ve okuyan herkese minnettarım. Ferah günlerde görüşmek dileğiyle…
 
Bölümde emeği geçen herkesin yüreğine ve gönlüne sağlık!
 
Mortis


*Franz Kafka – Milena’ya Mektuplar

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER