Burak kesinlikle içinde birkaç kişiliği taşıyor. Burak’ın karakter yaratımı sırasında Sema Ergenekon ve ekibi, birçok dizi ve hikâyeden faydalanmış gibi geliyor. Burak tüm karakterlerin karışımı olmuş. Burak’ın sorgusu sırasında aklıma gelen tek düşünce yıllar önce yayımlanan, Erkan Yolaç ile “Evet – Hayır” yarışmasıydı. Biraz önce dediğimi doğrular nitelikte, Burak bu defa anket sorusuna doğrudan cevap aldı. Ilgaz’ın “Hayır!” cevabı içindeki saykoyu tatmin etmedi. Yekta2nın uyarısına rağmen “Bence öldürürdünüz,” diyerek mimik ve ses tonuyla ele verdi. Yekta’nın da korktuğu buydu. Ilgaz’ın şüphesini daha çok çekti. Buyur, buradan yak. Burak Beyleri kan tutmazmış. Kim söylediyse uydurmuşmuş. Adam tam bir patolojik vaka. Sonuna kadar inkâr edeceği belliydi. O kadar soğuk kanlı ki bu hâliyle dışarıdan bakan biri, “Bu çocuk mu onca kişinin katili?” der. Ceylin ve diğerleri serap gördü zağar. Neyse… Kan tutma, tutmama mevzusu şu an önemli değil. Ama asıl can sıkan olay anket meselesi. Ankette ismi kullanılan hoca, anketi kimin kullandığına dair herkese e-mail atmış. Gönderdiği kişilerin içinde Burak da varmış. Tesadüfe bakın ki e-mail’e yanıt veren kişi Burak’ın eski ev arkadaşı çıktı. Peki, Burak’ın eski ev arkadaşı neden böyle bir ifşada bulunsun? Bulunmasındaki sebep ne olabilir?

Sezonun başından bu yana Bıldırcın Tolga’da bir iş olduğunu dile getirip duruyorduk. Davranışları şüphelenmeyecek gibi değildi. Yargı Melekleri, izleyiciyi daha fazla merakta bırakmadan Bıldırcın olayını da çözüverdi. Aslında bölüm başında Tolga’nın “Ilgaz abi” diyerek kendini ele vermesinden anlamam gerekiyordu. O kadar Burak’a odaklanmıştım ki Ilgaz’la alakalı olabileceği aklımın ucundan geçmemişti. Ilgaz, Ceylin’i artık ezbere tanıyor. Ceylin’in Mehmet Can’dan vazgeçmeyeceğini de bildiği için Tolga’yı Ceylin’e servis etmiş. Bak sen, Ilgaz Paşa’ma! Küçük oyunlar oynarmış. Bu sahnede biraz keyfim yerine geldi (daha sonrasında kaçmayacakmış gibi). Ceylin’le aralarında geçen diyalog çok tatlı kurulmuştu. IlCey aşkının vazgeçilmez metaforu olan su, bu defa “üstüne soğuk su iç” anlamında kullanılmıştı. Yargı’da su ve su şişesi bugüne kadar birçok konuya malzeme olmuştu. Bu defa ise Ceylin’in haylazlığı için kullanıldı. Bıldırcın, adliyenin önünde asker gibi beklerken o sıra “Kayagiller” ailesi de arabadan çıkmıştı. Sahneyi uzun uzadıya anlatmayacağım. Ama, bu olay Ceylin’e kapak oldu. Nitekim Ilgaz da gecikmeden su şişesinin kapağını sahibine teslim etti. Oldukça manidardı. Uzun süredir Ilgaz ile Ceylin’in tatlı zıtlaşmasının keyfini çıkarmıyorduk. Bu sahne ilaç gibi geldi. Aynı zamanda Bıldırcın Tolga meselesini hasarsız kapattık.

Bu sırada Ceylin dayanamayıp hastaneye Çiğdem’i ziyarete gitti. Buraya kadar her şey normal seyrinde gitti. Hatta kıza üzüldü bile. Kolunda darp izleri vardı. Gözünden kaçmadı. Sonra içindeki şüphe ile polisleri kafalayarak Çiğdem’in ifadesini ele geçirmiş. İşte tam da Ceylin’e göre bir hareket. Bazen Ceylin’in meraklı tırtıl hâlleri başına belâ açıyor, ancak çoğu kez işe yarıyor. Eğer Çiğdem’in ifadesine bakmamış olsaydı Vedat’ı suçladığını öğrenemeyecekti. Bu da Burhan’ı kimin öldürdüğü gerçeğini ortaya çıkarmayacaktı. Bence Ceylin ve Ilgaz “Kaya Dedektiflik Bürosu” adı altında şirket kurmaları gerekiyor. Müthiş kazanç sağlarlar. Şaka bir yana Ceylin’in bu uyanık hâllerini seviyorum. Ama, Çiğdem’in fark etmeden Ceylin’in omuzlarına ağır bir yük yükledi. Çiğdem’in hamile olması olayın seyrini başka bir boyuta ulaştırdı. Hamile olması suçluluğunu azaltmıyor. Ceylin’in bu defa çılgınlık yapma gibi bir lüksü yok. Çiğdem’in işlediği cinayet, bulundukları durum ve psikoloji gereği kapana kısılmış hissiyle yapılan bir cinayetti. Ceylin’in dediği gibi ceza bile almaya bilirdi.

Çiğdem'in hamile olduğunu öğrendikten sonra Ceylin'in ifadesi ve ruh hâli değişti. Daha bir durgunlaştı. Dışarıda oturduğu zaman önüne bebek arabalı bir kadın geldiğinde dalgın bir şekilde düşündüğünü izledik. Bu durum beni Ceylin'in çocuk sahibi olmak istemesi düşüncesine itti. Nedendir bilinmez ama Çiğdem ve hamileliği ile oldukça ilgilendi. Umarım bu ilgisi Çiğdem'in suçunu üzerine alma gibi bir saçma düşüncenin doğmasına sebep olmaz. Ve umarım o sıra anne olma isteğiyle alakalı bir düşüncelerle dalgınlığı artmış olsun.

Çınar’da hakikaten kuş kadar beyin yok. Hayır, bu zaten geçen sezon kanıtlanmıştı. Bu sezon cilalamaya ne gerek vardı? Adama belâ paratoneri diyorum ama hiçbir şey tesadüf değil. Burak’ın dediğine maalesef ki harfiyen katılıyorum. Tüm bu olanlardan sonra Burak’ın karşısına geçip hesap sorma gafletinde bulunuyor. Pes, hakikaten. Hâlâ insanlara bu kadar çabuk nasıl kanabiliyor? İçine nasıl dahil edebiliyor? Çınar’ı emniyete işe alanda suç. Böyle bir potansiyeli olan adamı sen nasıl emniyetin içine alırsın? Adamın akıllanmayacağı belliydi. Al işte, psikopatın biri geldi her adımlarını öğrendi. Sittin sene akıllanmaz. Çınar gibi bir kardeşim olsaydı ömür boyu kendimden uzak tutardım onu. Kalbi temiz olabilir. İçinde kötülük de barındırmayabilir. Ancak, içindeki o saflığı kullanıyorlar. Kendini kullandırdığı sürece bu devran böyle gider. O nedenle de kardeşimi çevremde tutmak istemem.

Rafet iyice can sıkmaya başladı. Yekta’nın emniyetteki köstebeği olduğu bu bölüm ortaya çıktı. Artık Yekta beni hiçbir şekilde şaşırtmıyor. Sema Ergenekon’un her delikten Yekta’yı çıkarması gittikçe damakta kekremsi bir tat bırakmaya başladı. Bu tat, öyle Michelin tavsiyeli restoranların birinde risottodan aldığı lezzete benzemiyor. Rafet’in haber uçurmasıyla Yekta’nın etekleri tutuştu. Hiçbir olaydan haberi olmayan Haluk’u doldurmaya başladı. İşe Engin’i bile karıştırdığına inanamıyorum. Bir de konuşurken zavallı süsü veriyor. Beni esas şaşırtan kişi Haluk oldu. Engin çevirdiği dolaplardan haberdarmış. Torununun saykoluk derecesini öğrense adamcağız kalpten gider.

O sırada Burak Efendi zevküsefa içindeydi. Artık ne kullandıysa kendinden geçmişçesine köpük partisi yapıyordu. Adam ciddi arıza. Bu zamana kadar kimse nasıl fark etmemiş, anlayamadım. Haberi alan Haluk anında biricik torununu aradı, fakat tesadüf bu ya Burak telefonu duymadı. Ulaşamayınca Metin’i aradı. Metin de dedesinin isteği üzerine sakince teslim olması için Burak’ı uyaracaktı. Metin daha Burak’a ulaşamadan dedesinin sesli mesajı ile son gelişmeyi öğrendi. Haluk neyse de Burak’a mesaj atan kimdi? Yakalama emrini Rafet dışında bilen yok. Rafet hem Yekta ile çalışıp hem de Burak’a mı iş paslıyor? Anlamadım. O sıra Burak, odaya giren Metin’i etkisiz hâle getirdikten sonra belindeki silahı alarak kaçtı.

Twitter ve ekşi yorumlarında gördüğüm için değinmek istedim. Metin’in neden silah taşıdığı sorulmuş. Haklı olarak burada ufak bir kafa karışıklığı yaşanmış. İzah edeyim. Asker kökenli bir aileden geldiğim için konuya hakimim. Polis veya askerlerin emekli olduktan sonra silah taşıma gibi bir hakları var. Emekli olmadan önce görevleri gereğinde silah ruhsatları var. Bu haklarını isterlerse emeklilikte de kullanabiliyorlar. Halkın güvenliği açısından herhangi bir olay olduğunda kullanma yetkileri bulunuyor. Kişisel amaç ve çıkarları doğrultusunda kullandıkları vakit suç teşkil ediyor. Metin de emekliliğe ayrıldığında kendisine verilen hakkı kullanmış. Bu bakımdan senaryoda veya devamlılıkta hiçbir aksaklık söz konusu değil. Umarım bu konuda aklında soru işaretleri olan kişileri aydınlatabilmişimdir. Şimdi kaldığım yerden devam edebilirim.

Burak kaçmaya çalışırken Eren ile Ilgaz da eve giriş yaptı. Saçma bir kovalamaca yaşadılar. Yahu, bu adamlar geçen bölüm kuyulu köşke baskına giderken her türlü önlemi almamışlar mıydı? Tüm İstanbul emniyeti akın etmişti. Boşaymış. Arabada iki tane çelik yelek de mi yoktu? Bak şimdi, hazırlıksız yakalandılar. Kaç defa kaçma, bak vuracağım diye uyarmasına rağmen Burak dinlemedi. Dur, uyarısına uymadığı gibi Eren’e ateş açtı. Komiserim Eren kalbinin üzerinden vuruldu. Eren’in vurulmasıyla perişan olan Ilgaz, bu kez Burak’a "dur" ihtarında bulundu. Dinler mi? Dur, ihtarına uymadığı için Ilgaz uyarı niyetinde hava ateş açtı ki yaptığı doğruydu. Havaya açtığı ateş sonrasında hâlâ durmadığından dolayı bacağından yaraladı. Yarası Eren’inki kadar değil. Yargı Melekleri’nin geçen bölüm kulağımıza fısıldadığı bilgi, bu bölüm karşımıza çıktı. Burak’ın hemofili olduğunu öğrenmiştik. Hatta Eren’in söylemine göre onları bağlamazdı. Normal şartlar olsa kimseyi bağlamazdı, fakat Ilgaz’ın Burak’ı durdurabilmek adına ayağını hedef alması vurması işleri değiştirdi. Akan kan, genetik olarak Burak’ta pıhtılaşmadığı için ayağından yaralansa bile kan kaybından ölebilir.

Adam ölüm burnun ucundayken bile kehaneti Ilgaz’ın üzerine saldı. Şimdi akıllarda şu soru geziniyor. Ilgaz bu yüzden yargılanabilir mi? Savcılık görevi riske girer mi? Bence girmez. Çünkü bir polis memurunu yaraladı, ayrıca o kadar insanın katili. Üstelik polisin ve savcının dur ihtarına uymadı. Tüm bu sebepler toplandığında Burak’ı vurma suçundan Ilgaz’ın yargılanacağını zannetmiyorum. Ilgaz vicdanıyla en büyük yargı muhakemesine girecek. Bu davada vicdanını daha fazla katletmemiş olmasını umuyorum.
41 bölüm boyun ilmek ilmek işleyerek Yargı’yı buralara taşıyan herkesin emeğine, yüreğine sağlık. Daha nice 41 bölümlerimiz olsun!
Mortis