Psikopat o kadar tedbirli ki kaçırdığı kişilere verdiği notları dahi bilgisayarla yazmış. Bir şekilde delil bırakmamaya çalışıyor. Hepsini köşkte tutması da ayrı bir zekâ unsuru. Hedefin dibinde, ama bir o kadar uzak. Sizce Psikopat kuyulu köşkü neden seçmiş olabilir? Oyunun bir parçası da sanırım kuyulu köşkle alakalı. Mekâna karşı da alıp veremediği bir şeyler var gibi geliyor. Yoksa niye onları köşkte tutmuş olsun ki? Üstelik İstanbul’da zilyon tane mekân varken! Metin’in patronu Haluk da bir anda ortadan kayboldu. Hiç tesadüf değil. Bana, Burak Haluk’un torunuymuş geliyordu. Sonuçta torun ya Burak ya da Tolga çıkacak. Torun olabilecek yaşta sadece ikisi var.
Hayatta bazı insanlar vardır. Her ne yaparlarsa yapsınlar bir şekilde dört ayak üstüne düşerler. Yekta da onlardan biri. Geçen bölüm Özgür’ün (Vallahi karakterin adını unuttum. @dizigiller1sağ olsun hemen söyleyiverdi <3) dövmesiyle hastanelik olan Yekta’nın bir işler karıştırdığını anlamıştım. Bir de ortaya “ölümcül” hastalık saçmalığı çıkınca aydınlanma yaşadım. Bizim dokuz canlı Yekta, doktoru kafalamış. Aklı sıra hastalık kurgusuyla kendini Laçin’e acındıracak. Bu şekilde eve sızacak ve eski konforuna geri dönecek. Laçin’de bu saflık varken nikah kıymaları yakındır. Mortis demişti, dersiniz. Ah, o ne kurnaz ne kurnaz! Boğaza nazır bir restoranda afiyetle yemeğini yemiş, hesap istiyor. Benim de boşluğuma geldi. “Yekta burada yemek yiyecek parayı nerede buldu?” diye soruverdim. Yahu, adam CİN. Elbet çarpacak adam bulur. Niye kaygısına düşüyorsam? Nitekim doktorla buluşacakmış. Belki de hiçbir mali değere sahip olmayan kol saatini yaptığı işe karşılık vererek, hesabı da doktora kilitledi. Bu da doktora akıl olsun.
Bu sıralar Osman, Aylin ve Doktor Çetin’e kafayı fena hâlde takmış durumda. Bizde “Kör ölünce badem gözlü oldu,” derler. Osman’ınki d o hesap. Kadını kaybettiğini anlayınca peşine düştü. Hâliyle rakibine karşı da kıskançlıkla dolu. Osman’a Çetin meselesi çözülene kadar kızmayacağım. Belki de hayatında ilk defa hayırlı bir işe vesile olabilir. Çetin’in peşine düşerek Çetin’in foyasını meydana çıkarabilir. At bunu cebe. Şimdi Osman, Gül’den aldığı bilgilerle Çetin’inden randevu almak istedi, ancak Çetin Bey’imizin iki gün boyunca işi varmış. Gel de işkillenme! Ona keza Çetin de Aylin’le konuşurken hastanede yoğun çalıştığını söyledi. Yemedim. Ceylin’in ortadan kaybolduğunu anlamışlar mı, diye ağız yoklaması yapıyor. Aylin de daha “kötüyüm” der demez Ceylin’in olmadığını Çetin’e yetiştiriyor. Koca bir aferin! Aylin bu APTAL’lıkla daha çok kafasına vurur.
Ilgaz işe kamera kayıtlarına bakarak başladı. Tabii yanında bekçisi Rafet Amir ile kayıtlara baktılar. Bu dosyanın seyri açısından Rafet’in çok fazla ayak altında dolanması hiç iyi değil. Ayol gelmiş, bıt bıt bıt söylenerek Ilgaz’ın dikkatini dağıtıyor. İş yaparken gevezelik edilmesinden zerre hoşlanmam. Rafet de aklı sıra Ilgaz’ın dikkatini dağıtacak. Kamera kayıtlarını izlerken otoparktan dışarı makam aracı çıkıyor. Güzel tezgâh! Psikopat “Bulunmasını istemiyorsan saklamayacaksın,” taktiğiyle sapır sapır insanları götürmüş. Hepsini kaçıran araba aynı. Rafet’e kalsa makam aracını umursamayacaktı. Plakalarla oynanması basit değilmiş gibi “plakası başka” diyor. İzlerken “Bu adam nasıl emniyet amiri olmuş,” diye düşünmedim değil. Böyle adamların yüksek mevkilere gelmesi kesinlikle engellenmeli. Kesin parmağı var ve DEV rahatsız oldu.
İçimden bir ses bu arabanın Haluk’a ait olduğunu söylüyor. Doktor Çetin’den şüpheleniyorum, orası ayrı. Fakat, arabayı bir şekilde Haluk’tan almışlar gibi geliyor. Neyse… Sonra, makam arabasına dair yer bilgisine ulaştılar. Pars, hava takviyesi bile istemiş. Aksiyona koş. Tüm emniyet ve adliye birimleri arabanın peşine düştüler. Bir ara Gül’ün de peşlerine takılacağını düşünmedim değil. Normalde böyle mi olur, bilmiyorum. O da ne? İki hınzır tüm İstanbul’u peşine takarak arabayla iki tur atmak istemiş. Test sürüşü yapıyorlar. Fıkra gibi! Psikopat boşuna arabayı boşa çıkarmadı. Büyük ihtimalle haberi Rafet uçurdu. Psikopat da fırsattan istifade Ceylin ve diğerlerinin kıyafetlerini Ilgaz’lara servis etti.
Kim, anket doldurduğu için başına tüm bu olayların gelmesini ister? Kimse! Kurbanların ortak noktaları da anketti. Psikopat düzeneğini ustalıkla kurmuş. Rahatlıkla bir üniversitenin ve hocanın adını kullanarak sahte anketle kurbanlarını seçmiş. Anladığımız kadarıyla Psikopat, “Zorunda kalsanız birini öldürür müsünüz?” sorusuna “Hayır” cevabını verenleri kurban seçiyor. Ilgaz da aynı cümleyi kurdu. Aklın yolu bir! Büyük olasılıkla Neva da soruya “Hayır” cevabını vermişti. Bu bir nevi soru tuzaktı ve tuzağa düşenler oluşturulan ailenin bir ferdi oldu. Pars’ın kurbanların ortak noktasını bulduktan sonra, Ilgaz da aynı anketi Ceylin’in cevapladığını hatırladı. Derya, Neva’nın içinde bulunduğu ailedeki kızın bilgisayarından bu anketin çıktığını söyledi. İnsanları birbirine düşürerek bir şekilde vicdanını temizlemeye çalışıyor. Bu nasıl bir manyaktır? Böyle iş mi olur?
Şimdi bu bölümde beni fazlasıyla dürten ve canımı sıkan bir sahneye gelmek istiyorum. Anket mevzusunun tam ortaya çıktığı sahnede flashback ile Ilgaz ve Ceylin’in balayına gittik. Yargı müptelaları ve IlCey severler, Ilgaz ve Ceylin’in balayını düşünmüştür. Ben de düşledim. Balayından bir kesiti 39’da değil de sezonu açtığımız 35. bölümde görmek isterdim. İlk başta buna kırıldım. Sonra, Kanal D'nin ağzımıza bir parmak bal çalmasına… Neden mi? Bölümdeki tek IlCey sahnesini ön izleme adı altında bölümden bir – iki saat önce bize sundular. Alışık olduğumuz gibi tüm sahneyi bu ön izlemede gördük. Bu sahneyi sabun köpüğü gibi öyle bir köpürttüler ki sahneyi izlerken tüm hevesim kırıldı. Bunu da geçtim. Havanın 17 derece olduğu sıcaklıkta plaj sahnesi yazmak DEV saçmalıktı. Tamam, hava çok soğuk olmayabilir. Fakat, sahneyi çektikleri gün hava serin ve rüzgârlıydı. Havanın kötü olduğu anlaşılmasın, diye color ayarlarıyla oynayarak farklı bir illüzyonu yaratmışlar. Yemedim.
Senaryonun bölümden iki hafta önde gittiğini düşünecek olursak "Yargı Melekleri"nden hangisinin rüyası ise kâğıttan sete aktarılırken hata yapılmış ve havanın değişkenliğini tahmin edilememiş. Sahne görüntülerini biraz yaklaştırınca Pınar Deniz’in üşüdüğünü rahatlıkla görülebiliyoruz. Anladığım kadarıyla oyuncu doğaçlama yaparak da havanın ne kadar bozduğunu sahne içine sıkıştırıvermiş. Kaan Urgancıoğlu, Pınar Deniz'e göre biraz daha şanslıydı. Üzerinde beyaz gömlek (şezlongdan kalkıp adliyeye gidecekmiş gibi) ve şort (dizlerine geliyordu) vardı. Bu sahnenin plajda mı çekilmesi lazımdı? Başka bir mekâna aktarılamaz mıydı? Örneğin balayını verecekseniz o zaman Ilgaz’ın karavanına da uyarlanabilirdi. Denize girmek yerine doğa yürüyüşü yapılabilirdi. Balayı olmak zorunda da değildi. Evlerindeki kanepede bile sahneyi çekip bitirirlerdi. İzleyiciler böyle bir sahne bekliyor diye çekilmemeliydi. Resmen yazmış olmak için mekân için plajı yazmışlar. 6 – 7 kişilik senaryo ekibinde daha yaratıcı fikirle gelen yok muydu? Mutlaka başka bir çözüm bulunabilirdi. Sahneyi izlerken bakın aklımıza ne geldi? Ilgaz’ın karavanı nerede? Yoksa, Ceylin’in Mavi Kuşu gibi o da mı kanatlanıp uçtu? Sezona gireli dört bölüm oldu, delikler şimdiden oluşmaya başladı.
Yargı’nın bir diğer kanayan yarasına geleyim. Yerleştiremedikleri reklamlar. Geçen hafta Ceylin’le yedirdikleri airfrey reklamını bu hafta Derya’da kullandılar. Büyük ihtimalle birkaç bölümlük olarak anlaşma yaptılar. Hikâye gereği Ceylin bu kaçırılınca sahne Derya için tasarlanmış. Ama olmamış. “Kasap et, koyun can” derdinde deyimi tam da bu sahneye uygun oldu. Orada Ceylin canıyla cebelleşirken, Ilgaz kahrolmuş bir şekildeyken Derya’nın yemek pişirmesi saçma geldi. Yani tabii ki aç, susuz kalmayacak. Elbet yemek yiyecekti. Ama, gözümüze soka soka değil. Kusura bakmayın, ama pişen tavuk bana yavan geldi.
Kazanın en hararetli olduğu zamanlarda Gül’ün ilgili anne tavırları, artık bunaltmaya başladı. Kadın, kurulu saat gibi ve sürekli kötü zamanlarda çalışıyor. Ceylin’in veya ailesinin ne zaman başında dert olsa soluğu Kaya’larda alıyor. Artık birilerini suçlamaktan vazgeçmesi gerekiyor. Etrafında kimin olduğuna bakmaksızın konuşuyor. Yine içlerinde Merdan en mantıklısı. Metin de şaşkın. Hoş, artık Gül’ün bu hareketlerine alışmış olması lazımdı. Bir de “Nereye sakladınız kızımı,” diye sormaz mı? Çıldıracağım. Ayol, Metin niye saklasın Ceylin’i? DEV saçmalık! Sonuçta bu ailenin gelini. Niye böyle bir şey yapsınlar? Tamam, Ceylin’den bir haber. Ancak, yine de başlarına gelen her olaydan Metin’i ve ailesini sorumlu tutmak paranoyaklıktan başka bir şey değil. O değil, hızını alamayıp soluğu Ilgaz’ın yanında almasına kızdım. Ilgaz zaten perişan. Adamın ayakta kalmaya gücü kalmamış. Geçmiş karşısına papağan gibi aynı cümleleri kuruyor. Paşam yine de saygısından ödün vermiyor. Annesi yerine koyup Gül’e “anne” deyip, üzüntüsünü anlayışla karşılıyor.
Şimdi bizim bu dört kafadar. Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Çınar, Merve, Tuğçe ve Parla’dan söz ediyoum. Yine hafiyelik peşine düştüler. Bence bu dörtlü bir bakıma büyüklerin işini kolaylaştırıyor. Fakat, meraklı burunları bundan dolayı pislikten kurtulmuyor. İş edinip Serdar’ın annesinin evine gittiler. Tuğçe her zamanki hafiyeliği ile ARGE çalışmalarına başladı. Vallahi Tuğçe zehir gibi kız. Çınar’ın yanına gelirken kapının önüne atılmış çöpü de almayı ihmal etmedi. Adamda her türlü numara mevcut, sürprizi de bol oluyor. Çöpün içinden çıkan drone fişi ile aklıma hemen Psikopat’ın maşası olabileceği fikri yüklendi. Çınar zaten paratoner gibi. Tuğçe ne güzel fişi Eren’e verecekti. Ne diye alıyor? Başına gelmeyen kalmadığı hâlde ısrarla belânın içine girmeye çalışıyor. Burak’ı da başlarına saran o. Belki de Burak’a uçurduğu haberlerle Ceylin ve diğer tutsaklar bu durumda. Her defasında bu sefer akıllanır dediğim çocuk, bir kez daha aksini ispat ediyor.
Yazıyı sonlandırmadan önce bu bölüm Kaan Urgancıoğlu’nun performansına değinmek istiyorum. Kaan Urgancıoğlu bu bölüme kadar Ilgaz’ı minimalist bir şekilde hayat verdi. Kaan Urgancıoğlu’nun oyunculuğu her zaman hoşuma gitmiştir. Ilgaz’ı minik minik oynaması gönlümü mest ediyor. Yargı ile oyunculuk kariyerinde zirveyi zorluyor. Bu bölüm Ilgaz’ın yaşadığı çaresizliği aktarırken hüzün denizinde boğuldum. Sahne için seçilen Kül de müthişti. Ceylin’in kolyesini teslim almasıyla birlikte büyük bir patlama yaşayarak içimi dağladı. Bu sahneyi tekrar tekrar izlerim. Ona keza Pınar Deniz de öyle. İkisi de bu bölüm ayrı ayrı karakterlerindeki sıkışmayı çok iyi ekrana aktardı. İkisinin çaresizliği içimizdeki sönmüş külleri tekrar yaktı. Bu bölüm kendimi yine tutamadım ve uzun yazdım. Umarım yazdıklarımla çok fazla sizleri sıkmamışımdır.
Bölümde emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.
Mortis