“Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil arkasında bulunduğumuz içindir.”
Ahmet Hamdi Tanpınar
Huzur… Keşke Ahmet Hamdi Tanpınar’ın eserlerinden biri olmak yerine, Ilgaz ile Ceylin’in hayatlarının baş kahramanı olarak yer edinseydi. Oysaki Ceylin ve Ilgaz, ilişkilerinde bir türlü bu varlığı yakalayamadılar. Tıpkı romanın adıyla içeriğinin birbirine örtüşmemesi gibi… Bir günah, Ilgaz ve Ceylin’in hayat seyrini değiştirirken huzuru da yörüngelerinden çıkardı. Bir cinayet ile başlayan tanışmaları, başka bir cinayetle birlikte kaderlerini kesiştirdi. Bir başka cinayet ise ilişkilerine set çekerken sonrasında gelen seri cinayetler, bu setleri duvara dönüştürdü. Ve son bir bıçak darbesi… Onları hiç ummadıkları bir oyunun içine sürükledi.
Yargı, sezonun sondan bir önceki bölümü ile Pazar akşamı huzurlarımıza geldi. Alıştığımızın dışında “aksiyon” hızı düşük bir bölümdü. En azından benim için böyleydi. Saat 23 civarlarında artık içim geçmeye başladı. Bölüm sonunu görebilmek adına yapmadığım cambazlık kalmadı diyebilirim. Bölüm sonunu zar zor edebildim. Hatta bir ara ciddi bir şekilde televizyonu kapatıp uyumayı dahi düşündüm. İnsan ister istemez ilk bölümlerin hızı ile bu bölümleri karşılaştırıyor. Sonra nereden nereye gelindiği irdelenmeye başlıyor. Artık o eski aksiyonu ve nefes kesen bölümleri çok çok gerilerde kaldı.
Bazen, Yargı butik bir iş olarak mı kalsaydı, diye düşünüyorum. Tek sezonluk, önünü ardını görebildiğimiz, damakta muhteşem bir lezzet bırakan ve yıllarca adını anacağımız nefis bir iş olabilirdi. Nasıl ki günümüzde hâlâ İkinci Bahar’ın hazzından bahsediyorsak, Yargı için de bu şekilde bahsedebilirdik. Tabii bu, bir izleyici bakış açısıyla söyleniyor. İşin yapımcı ve kanal boyutu eminim ki çok farklı. Onlar; Yargı daha çok satılsın, reklam gelirleri yüksek olsun ister. “Ne kadar çok satılırsa global çaptaki başarısı bir o kadar artar,” düşüncesindelerdir.
İşbu sebeple butik olarak yola çıkılan Yargı, ikinci sezon onayını almasıyla birlikte hikâyenin anlatım yolunu uzattı. Bu da izleyicilere lezzet eksikliği olarak geri dönmeye başladı. Burada aklıma hemen Tanpınar’ın bir başka söz çalınıyor: “Bu eski sihirbazlar bizi ellerinde oynatıyorlar.” Hakikaten öyle değil mi? Yargı’nın yaratıcısı olan Sema Ergenekon (ve Yargı Melekleri) koca sezon boyunca, ellerinin altındaki sihirli klavye ile izleyiciye tahmin etmesi imkânsız goller attı. Atmaya da devam ettiler.
Bölüm sonu, son dört bölüm boyunca izlediğimiz flashforward’un (6 ay sonra) tamamını bu bölümde bir kez daha izleyince, artık bulmacanın olmayan eksik parçalarını bulmayı bırakmam gerektiğini anladım. Böylece okeye beşinci aramadıklarını fark ettim. Sihirbazların elinde zamanın hunharca yitmesine kırıldım. Kendine özgü hikâyesi ile izlemeye müptelâ olduğum Yargı’ya ilk defa bu kadar buruğum. Bu bölüm hem yayınlanan tek fragman ile hem de bölüm etiketiyle ekip, her ne kadar umudun varlığına işaret etse de; yanıtsız kalan soruların biriktiği ve umuda dair alınacak çok fazla derslerin olduğunu gördüm. Tadım kaçtı. Bu hafta için sizlerden affımı istiyorum. Alışık olduğunuz uzun Yargı yorumunu bir başka yazımda sizlere sunmayı umuyorum.
Bölümde emeği geçen herkesin eline, gönlüne sağlık!
Mortis
*Ahmet Hamdi Tanpınar