Lisede babam gibi sevdiğim bir edebiyat hocam vardı.
Notlarımın çok kötü olduğu bir dönemde, dersteyken üstü kapalı bir şekilde
azarlamıştı beni. Aslında tam olarak azarlamış sayılmazdı ama söyledikleri
beton etkisi yaratmıştı. Dövseydi daha iyiydi diye düşünmüştüm. Sonra kafamı
sıraya gömüp usul usul ağladığımı fark edince de muhtemelen baba yüreği cız
etmiş ve “Sitem sevgiden doğar.” demişti. O hatırlıyor mu bilmiyorum ama ben
hiç unutmadım. Bunu da niye anlattım? Çünkü birazdan Sait’i gömeceğim. Laflarıma
kılıf olsun, sevdiğimden gömdüğüm konusunda anlaşalım istiyorum. (Tesadüfe
bakın ki hocamın adı da Sait’ti. Okuyorsa selam eder, ellerinden öperim. Hocam
saygılar!)

Sen sevme Sait. Sen sevince çarşı karışıyor, sen
sevme!
Bugüne kadar hep Sait’in Fahriye’yi sevdiğini
savundum. Hala aynı fikirdeyim ve Sait Fahriye’yi gördüğünde gözlerinde oluşan
parıltı sönmeden de bu fikirden vazgeçmeyeceğim. Kalbinin ikiye bölünmesiyle
ilgili söylediklerine de inanmıyorum. Çünkü olmaz, bir kalbe iki sevda sığmaz. Ya
birini sevda zannetmişsindir, zaten kalbinde yer kaplamaz; ya da o kalp
paramparça olur, o yükü kaldıramaz. Sait bunu bir türlü kabullenemiyor. Canan’la
evlensin ama Fahriye’den de vazgeçmesin, Fahriye hep onu sevsin ama Canan da
elinin altında olsun istiyor. Ama aşk iki kişilik, yok öyle hem karnım doysun
hem pastam dursun. Canan’la evlenecekse Fahriye’den vazgeçsin, Fahriye’yi seviyorsa
Canan’ın peşinden koşmayı bıraksın. Pek sevdiğimiz bir performans sanatçısı
abimizin de dediği gibi; “Birinden birini seç, mevzu şişti ilerlemiyor.”

Bu daha başlangıç, kahrolmaya devam Canancığım...
Canan’a Sait’i süründürmesi konusunda hak veriyorum.
Sevildiğini düşünüp elini her uzattığında boşlukla karşılaşıyor. Onun kalbinin
kırıklarının yanında Sait’in çektikleri hiç kalıyor. Önce yüzüne bile bakmayıp
Fahriye’nin önüne geldiğinde Sait’e söz hakkı vermesini ise dibine kadar doğru
buluyorum. Çünkü Sait’in onu “Fahriye’ye
rağmen” sevdiğini görmek istemesini anlayabiliyorum. Eğer Sait Canan’ın
peşinden bu kadar koşuyorsa olması gereken de bu zaten. Ama takdir edersiniz ki
bütün mahalleyi Canan’ın ardından turlamaya çekinmezken Fahriye’nin önünde
ezilip büzülünce insan haliyle o samimiyete inanmıyor. Bu yüzden Canan haklı
diyorum. Kızdığım tek bir konu var, o da yelkenleri “yine” suya indirmesi…
İster istemez çizdiği güçsüz kadın imajı hoşuma gitmiyor. Halbuki Fahriye’ye
tırnaklarını çıkardığı kadar Sait’e direnmeyi bilse bunların hiçbiri olmayacak.
Ah be Canan, onu da mı ben öğreteyim?

Hoş mu şimdi bunları böyle görmek?
Diziye “İlk Bakış” yazarken Turgut-Şevval-Orhan
üçgeni hakkında “Turgut’a da Orhan’a da kıyamam, Şevval’e düşman olurum.” demiştim.
Ece Dizdar o kadar tatlı oynuyor ki, Şevval’i ona hiç kızamayacak kadar sevmeye
başlıyorum. Gerçi birine kızmam şart değil ama bu durumla başa çıkabilmek için
benim de tutunacak bir dala ihtiyacım var, beni de anlayın. Yaşam koçum diye
imamı arayan saftirik Şevval; abisinin perişan halini görüp, abisi utanmasın
diye gördüğünü çaktırmamaya çalışan güzel yürekli Orhan; söze evlenme teklifi
etmek için başlayarak saati sorup topukları neticesine vura vura kaçan masum
Turgut… Üçü birden sevinsin, göğe bakalım!

Üst raftaki Cemal Süreya’yı fark etmeyeceğimi mi
sandınız?
Eren Şahin’in can verdiği, mahallemizin afacanı
Birol’u çok sevdim. İlk bölümden beri seviyorum da, söylemeye fırsatım olmadı. Çok
karakter var, hepsine yer ayırmak zor biliyorum ama Birol’u daha sık görmek
isterim. Biri Melike’nin biri Deniz’in peşinde iki şapşik olarak Nazım’la çok
güzel bir ikili olabilirler bence. Bunu bir düşünün. Kıps.
*Nazım, Orhan ve Aziz’in Canan konusunda “Bizim bir
kız kardeşimiz olsaydı…” diye başlayıp empati yapmaları, hayatta en çok bir
abisi olsun isteyen beni can evimden vurdu. Tamam bir köşede sessiz sessiz
oturup izleyeyim ama böyle abilerim olsun, şu beş kardeşe altıncı olayım
istiyorum, çok mu?
*Koca koca haber sitelerinin fotoğraflardan imza
silip çalıntı içerik yayınladığı bir günde, Fahriye ve Nazım’dan emek hırsızlığı
eleştirisi duymak çok iyi geldi. Belki mesaj gerekli yerlere ulaşmadı ama
İbrahim’e su taşıyan karınca gibiyiz hepimiz, en azından tarafımız belli.
Alın teriyle yapılan işlere, tertemiz hikayelere ve evimizi
şenlendiren bu Beş Kardeş’e emek
verenlerin yüreğine sağlık!
Finali bununla yapmazsam içim rahat etmeyecek:

Nazım’ı izlerken televizyona sarılmamak için
içindeki (net oran veriyorum) yüzde elliyi zor tutanlar fav! Seviyorum merkez!