Bir elimde telefon “İzleyenler ne düşünüyor acaba?”
diye Twitter’a göz gezdirmeyeli, oturup da iki satır yazmayalı bir hayli
olmuştu. Bu yıl kadrolar, tanıtımlar beni heyecanlandırıyor; pandemi izin
verdiği müddetçe güzel şeyler izleriz umarım.
Keyifli mi keyifli bir Fransız dizisi Call My
Agent’tan uyarlanan Menajerimi Ara, Ay Yapım imzasıyla ekrana geliyor. Yelda
Eroğlu ve Yeşim Çıtak’ın senaristliğini üstlendiği diziyi Ali Bilgin’in
gözünden izliyoruz. Barış Falay, Canan Ergüder, Fatih Artman, Ayşenil Şamlıoğlu,
Ahsen Eroğlu ve Deniz Can Aktaş’ın bir araya geldiği kadro hakkında ise ilk
duyduğum andan itibaren ufak tefek tereddütler dışında ‘cuk olmuş’ diyorum.
İşkolik bir insan olarak, çalışma ortamlarında geçen ve
hayata da dokunan dizileri bir başka seviyorum. Call My Agent da aşırı tatlı,
keyifli bir iş. Haliyle Menajerimi Ara, uyarlanacağını duyduğum andan itibaren
radarıma girmişti.
Uyarlama dizilerin gittiği iki yol var. Ya ana
hikayeyi alıp kendi hikayelerini yaratıyorlar ya da orijinal senaryoda ne varsa
çevirebildikleri gibi çeviriyorlar. Menajerimi Ara hangi yoldan gidecek merak
etsem de hem günlerdir izlediğimiz tanıtımlar, hem de ilk bölüm ikinci yolu
tercih edeceklerini hissettiriyor. Şimdilik bir sonraki sahnede ne olacak, kim
ne yapacak gibi heyecanlarım yok ama birtakım dileklerim var.
Umarım Call My Agent’tan aşina olduğumuz hikayelerin
arasında senaryo ekibinin kendi yarattığı hikayeleri de görürüz. Tuba
Büyüküstün’ün at binme hikayesinin yanında, ünlü bir oyuncunun kuş korkusunu
yenmeye çalışmasını da izlemek isterim mesela.
Bunun yanında yerelleşmekten başka şansı olmayan
karakterler de var. Mesela Feris. Andrea’nın hayatını alıp Feris’in hayatı yapmak
imkansız olduğu için hikaye orada nasıl şekillenecek çok merak ediyorum. Andrea
Martel kalp ben! Canan Ergüder’i bu karakterle izlemekten çok memnunum. O kadar
güzel, o kadar havalı bir giriş yaptı ki; bayıldım!
Camille benim favori karakterim değildi ama Ahsen
Eroğlu’nun enerjisi Dicle’yi farklı bir yere koyacağımı gösteriyor. Dicle’nin
hikayesinde yapılan değişikliği çok doğru buldum. Dicle’yi sürdürülebilir bir
aşk içine alıp hikayeyi oradan da yürütmek, çiftimizin fandom adının sosyal
medyada TT olmasının yolunu açmak gerek. Ahsen Eroğlu ve Deniz Can Aktaş’tan
olur! Fakat Dicle ve Barış’ın arasındaki enerjiyi ne kadar beğendiysem, Beren’in
araya girme ihtimalinden de o kadar hoşlanmadım. Kardeş olduklarından habersiz
iki gencin birbirinden uzaklaşmak zorunda kalması hikayesi, iki kardeşin aynı
erkeğe aşık olması hikayesine çevrilmez umarım. Dicle ve Beren arasındaki tüm çatışmaların baba
ve kızları hikayesine dayanmasını isterim.
Öte yandan mevcut bir bölümü, bizim bölüm sürelerimize
uyarlamak birtakım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Aradaki doldurma
sahneler, uzayan mevzular enerjiyi de bir tık düşürüyor. Mesela Dicle’nin arkadaşının
ev arkadaşının 5 TL’nin lafını yapmasına gerek yoktu, ben zaten Dicle’nin
ekonomik olarak zor durumda olduğuna inanmıştım. Menajerimi Ara’nın Call My
Agent akışını arkasına alarak kendi hikayelerini yaratması bu gibi sahnelere de
gereksinim duyulmamasını sağlar, bence güzel olur.
Bu gibi durumlarda ara ara düşen tempoyu saymazsak
genel olarak güzel bir akış vardı. Tuba Büyüküstün’ün sahneleri de ayrı bir
enerji katmıştı işe. Her bölüm farklı isimleri, kendi hayatlarıyla izleyecek
olmak keyifli olacak. Alican Yücesoy gelip birkaç kez daha çıldırabilir mesela.
Belki de dünyanın en güzel şeyi hayal kurup,
gerçekleşmesi için elinden geleni yapmak. Yoluna çıkan taşlara, seni kovalayan
köpek balıklarına inat yürümeye çalışmak… Dicle, köpek balıklarıyla dolu
okyanusta hayatta kalabilecek mi gibi sorular sormayacağım ama dilerim bu yolculuk
uzun sürer ve biz de ekran başında eşlik ederiz.
Emeği geçen herkesin ellerine sağlık! Sağlıklı,
sıhhatli bir set ortamı diliyorum.