Yalnızlığı yollarına pusu kurmuş bekleyenler...
İstanbullu Gelin finale doğru koşarak giderken finalde ne kadar sarsılacağımızın ipuçlarını birer birer vermeye başladı. Bildiğimiz ne varsa yanlışmış ve aklımızın ucundan bile geçmeyen ne varsa hepsi aslında yaşanmış sanki.

Dizinin en sarsıcı anı şüphesiz Süreyya’nın geçmişi ile yüzleştiği o sahnelerdi. Bugüne kadar başına gelenlere hep erkenden kaybettiği anne babasının sevgisi ile dayanan, Yaz doğduğunda annesi gibi iyi bir anne olmayı hayal eden, insanları sevmeyi, onları anlamayı ve hep sabretmeyi annesinden öğrenen Süreyya aslında böyle bir geçmişi olmadığını bu bölümde anladı ilk defa. Ailesinin hep çok çalıştığını, çoğu zaman onun yanında bile olamadıklarını ve hatırladıklarının hiçbirinin doğru olmadığın bu bölümde fark etti ve haliyle çok sarsıldı. Bu gerçeği görünce Süreyya ile birlikte biz de çok sarsıldık tabii zira Süreyya’nın anlattıkları, hatırladıkları hep o kadar gerçek ve güzeldi ki, hepimiz sevgiyle bakmıştık o hikâyelere. Bir de Aslı Enver şahane bir Süreyya değil miydi? Hep öyleydi ama bu bölümde Süreyya’nın içinde kopan fırtınaları bambaşka güzel anlattı.


Kimsenin aklına gelmeyen bir konsept çok tebrik ederim

Süreyya hayatının en karanlık günlerini yaşarken Faruk’sa hayallerini nihayet gerçeğe döndürmenin coşkusunu yaşıyordu. Konak mutfağında pastırma pişirmekten uzun masa konseptli organik peynir kullanılacak bir restoran açmaya giden yol güzel belki ama Süreyya’yı yalnız bırakmak için çok yanlış bir zaman seçimi oldu. Eşini yalnız bırakmak için insanın seçebileceği doğru bir zaman yoktur tabii ama bu hepten olmadı. Bir de hepsinden geçtim, Süreyya’nın o gece o masadan kalkıp gittiğini bile görememiş olmaları canımı çok sıktı. Sadece Faruk değil, Senem de Dilara da Osman da, Süreyya’ya kıymet verdiğini düşündüğümüz kimse yoktu yanında. Canımı çok sıkan bir diğer şey de Faruk’un hayallerini ballandıra ballandıra Süreyya’ya anlattığı kısımlardı. Süreyya’nın tüm hayallerine ketler vurup onu emrivakilere boğduktan sonra şimdi kendi hayallerini nasıl da gerçekleştirmeye çalıştığı için takdir bekliyor olması Faruk’u o kadar iyi ve net tanımlayan bir durum ki.


Arada kahve eşliğinde dökülüp sökülmek şart 

Bölümün nadir mutlu anlarından birisi kızların kış bahçesinde kahve eşliğinde durum değerlendirmesi yaptığı kısımdı. O kadar gerçekçi bir sahneydi ki insanın kahvesini kapıp yanlarına gidesi geliyordu. Dilara’nın uzun zaman sonra yüzünün gülmesi beni de sevindirdi şahsen. İlk başta yeni ilişki meselesi Dilara için fazla aceleci olacak gibime geliyordu ama Mert’le olan kısımlar pek güzel anlatıldı ve hoşuma gitti. Dilara’nın mesajlaşırken yüzüne yerleşen gülümseme, kızlara ondan bahsederken utanıp sıkılması, Mert’le birlikteyken o heyecanlı ama ne yapacaklarını bilemez halleri çok hoş, gülsün yüzleri dilerim.


N'oldu Adem?

Dilara’nın bu ilişkisi haliyle Adem’i ve Adem-Güneş ilişkisini de etkiledi. Dilara’nın bir sevgilisi olmasına karşı çıkan Adem’e ‘O zaman senin benimle ne işin var? Sana gelince tamam ama Dilara yalnız mı olsun?’ demesi ne kadar da makul ve haklıydı. Tamam, Dilara’nın bir sevgilisi olması Güneş’in içini rahatlatır tabii çünkü Adem’le Dilara arasında bir ilişki olma ihtimali kalmaz ama yine de Güneş’in olgun tavrının tek nedeni bu değil bence. Dilara’ya samimiyetle hak verdiğine inanıyorum. Aynı şekilde İdil Hanım’ın da benzer sözleri söylemesi ve hatta ‘Siz ilk tanıştığınızda Güneş Hanım’ın GBT’sine baktınız herhalde’ diye inceden dalgasını da geçmesi sonrası Adem’in ‘Hep kadınlar mağdur’ demesi ise aşırı gerçekçi bir erkek bakış açısıydı ve bunu bu kadar net anlatabildikleri için İstanbullu Gelin ekibini sarılıp öpmek istedim.


Bence bırak kız kendini kurtarsın Osman

Bölümdeki en üzücü anlardan birisi Esma Hanım’ın öpüşürlerken gördüğü Anastasya ve Osman’a hastalığının etkisi aşırı sinirlenmesi ve hatta Anastasya’nın boğazına sarılmasıydı. Esma’nın hızla ilerleyen hastalığına çok üzülüyorum, iki arada bir derede kalan Anastasya’ya da üzülüyorum ama Osman’a sinir oluyorum nedense. Şu kargaşada ‘Gel evde yaşa sen de’ diye yapıştı kıza. Hayır, madem ayrılmamaya karar verdiniz, Anastasya’nın hala konakta çalışması neden? Çıksın, dışarıda âşık olun yine. Zaten en baştan beri ikili arasındakilere bir türlü ikna olamadığımdan, barıştıklarında da sevinemedim. Anastasya’nın ‘Senin derdin ben miyim annene karşı çıkmak mı?’ sorusunun cevabını Osman’ın iyi düşünmesini öneririm.

Şimdiden belli ki önümüzdeki bölüm çok sert geçecek, haydi hayırlısı. İyi seyirler dilerim.


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER