'Dediğim değil, dilediğim oldu'
İstanbullu Gelin 75. bölüm yorumuna Fikret’in kurduğu ve başlığa taşıyacak kadar çok sevdiğim bu cümle ile başlamak isterim. Sahnenin devamını cümlenin kendisi kadar sevmedim tabii zira Fikret’e ve İpek’in Fikret’in hemencecik bu kadar çok değişebileceğine inanmasına sinirliyim. Yine de cümlenin güzelliğini atlamak istemem. Bu vesile ile de üç sezondur ilk defa yazıya kapak fotoğrafı olarak İpek ve Fikret’i seçtim sanırım, her şeyin bir ilki var tabii.

Barışma ile ilgili fikrim ise bölümlerdir sabit; İpek, Fikret’e dönmemeliydi. Fikret onu tanıdığımız ilk günden beri fevri, sorumsuz, asabi ve hırçın. En ufak zorlukta evi terk etti, başka bir kadına âşık oldu, abisi ile sürekli kavga etti, Boranların geçen yaz yaşadıkları facianın Adem’den bile öte sebebi oldu. Yani daha ne yapsın güvenilmez bir adam olduğunu göstermek için bilemiyorum? İpek de sütten çıkma ak kaşık değil elbette, abisine âşık diye gelip Fikret’le evlendi ama sonuç olarak üç sezon sonunda o aklını başına topladı, Fikret’in bunu yaptığına dair bir ipucu ise yok maalesef elimizde. Bir iki saatlik bir aklı başında davranma süreci var sadece ama İpek’e yeterli geldiyse ne diyelim, Allah mesut etsin. Bir de bu barışma sahnesine Yeni Türkü kadar çok yakışabilecek başka herhangi bir ses olmadığını düşünüyorum ve şarkıyı kim seçtiyse teşekkür etmeden geçmek istemem.


Ne tatlı kardeş oldunuz siz 

En sevdiğim cümleden sonra en sevdiğim sahneye geçmek isterim. Adem’in Osman’ı Anastasya ile gördükten sonra (hep Tatyana yazmışım kıza bunca yazıda) bunu Fikret ve Faruk’a anlatırkenki hallerine bayıldım. O erkek muhabbeti hallerinin izleyici için avamlaşmadan ama aynı zamanda samimiyetten de ödün verilmeden anlatılmasını çok sevdim bir kere. Sonra Adem’in kendini Boran kardeşlerle bu kadar yakın hissetmesi de ayrı bir sevinç konusu. Çok sıcak ve gerçek bir sahneydi, bayıldım.


Her şey bir Umut için

Adem demişken hemen Dilara ile aralarında kurulmaya başlayan köprüye ne kadar sevindiğimi de söylemek isterim. Her ne kadar Dilara Adem’in mesajlaşırken kulaklarına varan ağzına bakıp içlense de çocukları için aralarında sağlıklı bir ilişki olması gerektiğini bu bölüm ikisi de iyice anladı sanıyorum. Senem’in Güneş’i önceden tanıdığını ve arkadaş olduklarını söylediğinde Dilara’nın delirmeyişi de bu kabullenişin bir parçasıydı. Tabii Senem’in ‘Bir taraf seçmem gerekirse seni seçerim’ demesinin de katkısı oldu buna. Bir de Adem’in iki arada bir derede Güneş’e ‘Evlenmeyecek miyiz biz abla?’ diye evlenme teklif etmesi vardı ki onu ayrıca sayfalarca anlatmak isterim ama Dilara’nın kendini biraz da olsa toparlamasına sevindiğimiz bu yazıda yapmak içime sinmedi. Yine de teklifteki o samimiyet, o kendiyle ve dünyayla barışmışlık çok ama çok güzel değil miydi? Adem de, Güneş de Dilara da mutlu olsunlar inşallah.


Milyonların korkulu rüyası: Yanlış mesaj atmak 

Şimdi gelelim bomba finale. Önce hemen belirtmek isterim ki finaldeki müziğe bayıldım. Aynı mevzuların trajik müzikler eşliğinde ağdalı ağdalı verilmesine öyle alışmışız ki, bu sahnenin güzelliğinden aklım çıktı, seçenin ellerine sağlık. Süreyya’nın bölüm boyunca Faruk’un ilgisizliklerine içlenmesi ve aşklarının eskisi gibi olmadığını düşünmesini izledik durduk. Sonuç olarak Dedikodu Kazanı WhatsApp grubunun da gazıyla (grup ve sohbetler şahane) İstanbul’daki Faruk’a otelde bir sürpriz yapmaya karar verdi ama hep birlikte gördüğümüz gibi sonuç facia oldu. Keşke kaçıp gitmeseydi de orada sorsaydı hesabı, yine de başka bir dizi olsa çok uzayabilecek bu konunun İstanbullu Gelin’de makul bir yere daha hızlı bağlanacağına emin gibiyim. Özgür’ün Faruk konusuyla ilgili bu kadar kışkırmasını ve arkadaşının ‘Daha ne yapsın adam?’ filan yazmasını ise hiç anlamadım, sanırım Özgür hasta çıkacak sonunda çünkü Faruk gerçekten umut verecek tek bir şey bile yapmadı, mesajın yanlış geldiği de o kadar belliydi ki. Tamam hödük birisi ama bu kadar da hakkını yemek istemem.

Bakalım önümüzdeki bölüm neler olacak? Fikret ve İpek’in mutluluklarından vakit bulup Süreyya ile Faruk barışmasını izleyebilecek miyiz? Peki ya Anastasya ve Osman? İzleyelim, görelim. Dediklerimizin değil, dilediklerimizin olduğu günler umuduyla iyi seyirler.

Not: Bu arada cinsiyetçi söylemlere karşı kırmızı çizgi uygulamasını da çok beğendim, tabii ki İstanbullu Gelin’e yakışır bir hareketti. Çok teşekkürler ekibe. 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER