"Tabii ki ben böyle olduğum için bahar"
Bu hafta, içinde neşeyle çocukların koştuğu bir diğer isim de Adem idi. Terapi sahneleri genellikle hep zorlu, sancılı geçerdi ama bu sefer Adem o kadar keyifliydi ki, yüzünde adeta güller açıyordu. Daha önce yalnızca bir kez terapide böyle neşeli ve güler yüzlü görmüştük; bir Boran kardeş olarak geleneksel aile pikniğine davet edildiğinde. Elbette ki insan önce kendini sevecek ki, başkaları da onu sevsin. Öte yandan, bir toplum içinde yaşıyoruz. Fikirlerini önemsediğimiz kişiler tarafından sevilmek, onaylanmak da insana iyi gelen bir şey. Adem de sevildikçe, hesapsızca kabullenildikçe çocuk gibi mutlu oluyor. Bu açıdan Güneş’in varlığı ona iyi geldi. Aslında birçok denklemin yakın zamanlarda çözülmeye başlaması bu ikilinin yolunu açtı. Adem, intikamdan zevk almadığını, nihai hedefi olan Boranları bitirme emeline ulaştığı zaman mutlu olmadığını fark ettikçe, bir çocuğunun olacağını öğrenip çoğu hırsları da bu açıdan törpülenince biraz daha sakin bir hal aldı. Nasıl ki İdil Hanım’ın dediği gibi Boranlarla şimdi karşılaşmış olsaydı başka türlü ilişki kuracaktıysa, Güneş’le de bundan 2 sene önce tanışmış olsalardı, bence aralarında böyle keyifli ve dingin bir yol arkadaşlığı olmazdı. Uygun zamanda denk düştüler birbirlerine.

Prizmanın diğer yüzünde ise Dilara var. Bu işin en güzel tarafı da; prizmanın hangi yüzünden bakarsak bakalım mutlaka bir haklılık payının olması. Dilara’nın Adem’le ilişkisinin yürümemiş olması, Adem’in beklentilerini karşılayamamış olması onu kötü biri yapmaz. Bu ilişki için Dilara’nın çaba sarf etmediğini, emek harcamadığını söylersek haksızlık etmiş oluruz. Onun da karşılanmamış pek çok beklentisi, içinde pek çok hayal kırıklığı ve tabii ki bunların yol açtığı hataları vardır. O yüzden, taraf tutmak, sadece birini suçlayıp diğerini sütten çıkma ak kaşık ilan etmek mümkün değil.


"Yalnızım ben çok yalnızım. Buymuş benim alın yazım."

Süreyya ve Senem’in, Güneş’le Adem’in ilişkisini sakladığını öğrenen Dilara’nın, yalnız bırakılmak, değer görmemek, ikinci plana atılmak gibi sonuçlara varması biraz alakasız durmuş gibi olsa da belki de bu olay bardağı taşıran son damla olduğu için, böylesi büyük bir patlamaya yol açtı. Aslında önemsenmediği için değil, aksine oldukça önemsendiği, sağlığı düşünüldüğü için gerçekler ondan saklandı. Ama cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir diye boşuna dememişler. Mesele sadece Süreyya ve Senem’in yaptıkları veya yapmadıkları değil. Bu aldığı darbe, Dilara’nın kendi hikayesini gözden geçirmesine yol açtı. Ve yaptığı muhasebe sonucunda kendini oldukça değersiz ve yetersiz hissettiğine dair kurduğu tüm cümleler benim içimi acıttı. Özellikle de “Ben hep başka bir ışık bulunana kadarım.” kabullenişi çok acıydı. “Sizi savunacağım diye kocamdan oldum.” sığlığında değildi serzenişleri. Aksine oldukça gerçekçi ve hayattandı.

Zamanında Gözde olayının böyle üstünkörü geçilmesine, Süreyya’nın o kadar çabuk affetmesine sinir olmuştum. Çözülmeyen, sadece üstü kapatılan şeyler böyle yeri gelince patlak veriyor işte. Faruk da bu işi ucuz atlattığına şükredeceğine, Süreyya bu ihanetini unutmadı diye üstüne bir de söyleniyor. Kıssadan hisse; eşiniz bir başka ilişkideki çatışmayı sinirle anlatıyorsa, onun sinirlendiği tarafı asla savunmayın. Yoksa “Demek sen olsan böyle böyle yapardın…” diye başlayan suçlamalarla karşılaşabilirsiniz. Hatta eski defterler de açılır ve zararlı siz çıkarsınız. Fikret ve İpek ise bildiğiniz gibi. Gün içinde, devamlı aynı konu hakkında en az 3 defa tartışmasalar rahat edemiyorlar.

Bunca zaman sonra ekibin geri dönüşü sahiden güzel oldu. Emeği geçen herkese teşekkürler…

*Bu bir yağmur mu, Cihan Mürtezaoğlu
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER