İstanbullu Gelin, kalbimizi kıra kıra ilerleyen 40. bölümünü
bizi dev bir endişe içinde bırakarak bitirdi. Esma’ya veda mesajı attıktan
sonra şarjı biten ve telefonu kapanan Garip, evden çıkamadan kalp krizi geçirdi
ve yere yığıldı kaldı.
Garip Bey bize veda edecek mi bilmiyorum ama gidişine kadar
geçen sürede olanlar çok üzdü beni. Esma olmadan yaşamıştı bunca yıl evet ama
bir kere bulduktan sonra hayatının aşkını, onu tekrar kaybetmeyi kaldıramadı.
Attığı veda mesajı (ne kadar üzgün olursam olayım Esma Sultan’ın telefonundan
mesajları dev puntoyla okuması yüzüme bir gülümseme oturtuyor bu arada) o
şahane müzikle birleşince öyle etkili olmuştu ki, Garip’in başına gelecekleri
bilmeden akmaya başladı gözyaşlarım. Hele o ‘Ben seni arayamam ama çok özlerim’
cümlesi yok mu? Koskoca adamın çocuk gibi heyecanlarına mı yanayım, Esma gibi
taş kalpli bir kadına yana yana kendini tüketmesine mi? Esma’ya anlayışla
yaklaştığım zamanlar oldu ama artık kesinlikle onlardan birinde değiliz, bu
ilişkiyi neden bitirdiğini aklım almıyor bir türlü. ‘Anneliğim pahasına
kadınlığımı yaşayamam’ dedi ama anlamadığı şu, çocukların derdi onun bir
sevgilisi olması değil aslında, onların hayatına o kadar delicesine karışmışken
kendisinin tutup bunu yapması. Çocuklarına biraz normal davransaydı zamanında,
çocukları için kendini feda eden anne masalına bu kadar kapılmasaydı hepsi için
her şey çok farklı olabilirdi.

Kusura bakmayın da evlat olsanız sevilmezsiniz
Çocuklar demişken en sinir olduğum Boran’dan yani elbette
Murat’tan bahsetmek isterim. Esma-Garip ayrılığının tetikleyicisi, bardağı
taşıran son damla olan Bade-Murat nikâhı ve Murat’ın annesinin sevgilisi ile
gezmesi ile ilgili hadsizce atıp tuttukları oldu bir nevi. Murat’ın hadsiz
hallerinden hiç hoşlanmıyorum ama onu yetiştiren Esma bunu çoktan öngörmeliydi.
Konak ucundan yanmaya başlayalı bin yıl olmuş, hala ‘Bugüne kadar size
öğrettiğim hiçbir değeri çiğnemedim’ diye tepiniyor. Değerler insanların
hayatlarından öne geçmeye başladığında problem var demektir ve Boran konağında
bunu gören iki kişi var; Süreyya ve Osman. Gerisi bir delirmişlik tutturmuş
gidiyor. Bade’ye de çok kızgınım ama bu girdaba kapılmaz dilerim yine de. İlk günden
bin çeşit tedirginlik yaşadı, mutfaklara salonlara sığamadı, iki test çözecek
yer bulamadı. Bu çok doğal aslında ama üstüne bir de Esma Sultan’ın düğün fikri
çıktı ki Bade düğünü atlatabilir mi gerçekten emin değilim. Süreyya bile ona
destek değil artık, istese de olamaz gerçi kızın kırk ayrı derdi var, Bade ile
mi oynayacak?

'Duru bir su gibi, bazen volkan gibi'
Emir’in annesi ile ilgili yaptığı sunumun sonunda ‘Üvey
annem olmasaydı babamla barışabilirlerdi, bu kadar üzülmeseydi hasta olmazdı
belki’ konuşması hepimizi olduğu gibi Süreyya’yı da paramparça etti. Karnındaki
bebeği korumaya çalışırken bir yandan da Emir’e duyduğu üzüntü mahvetti
kızcağızı. Bu konuda da aslında (Faruk’un da söylediği gibi) suçlu, Begüm’e
Faruk’la bir araya gelebileceği ümidini bol kepçe dağıtan Esma Sultan’dı. Başkalarının
hayatlarıyla bilgisayar oyunu misali oynamanın ne kadar tehlikeli olduğunu ne
zaman fark edecek çok merak ediyorum. Buna rağmen Süreyya tam da kendisinden
beklediğimiz gibi hiç kızmadı Emir’e, Faruk’un da kızmasını istemedi. Onu
Süreyya yapan ve bu kadar sevmemize en büyük sebep olan her zamanki açıklığıyla
çıktı Emir’in karşısına. Ona annelik taslamaya çalışmayacağını ama Emir’i
karnındaki bebekten bir an bile ayrı tutmayacağını, üstelik kendi ailesini de
erkenden kaybettiği için Emir’i anladığını o kadar güzel anlattı ki,
haftalardır kendini kasmaktan taş kesilen Emir’in gözyaşları aktı gitti
bizimkilerle birlikte. Begüm, Emir’i Süreyya’ya emanet ederken haklıydı, Süreyya’da
bolca var bu çocuğu hep koruyup kollayacak ve gözünden sakınacak kadar sevgi.

Dünyanın en güzel tüy dikmesi
Dizinin nadir mutlu anlarından birisi Senem ve Akif’in
düğün davetiyesi seçerken aralarında geçen konuşmaydı. Senem’in geçmişi ile
ilgili mevzular ortaya çıktıktan sonra yaşadığı durgunlaşmayı nasıl güzel
dağıttı Akif. ‘Ben gönül indirmiyorum, ben sevdiğim kadınla evleniyorum’ dedi
aslanlar gibi. Dünyada bir insanı affetmemekten daha kötü olan bir şey varsa o
da onu affettiğini sürekli kafasına kakmak ve kendine bile itiraf etmesen de
ondan minnet beklemektir. Akif bu tuzağa düşmedi ve Demet Akalın’ın
davetiyesinin bile olduğu o uzun listeden en kendilerine yakışanını, Senem’in
duruma uygun bulduğu tarifle ‘tüy dikmeli’ olanını seçtiler. Çok mutlu
olsunlar.
Adem’le ilgili konulardan da bahsetmek istiyordum ama Adem
aslında kimmiş, o adamlar kim bana biraz karışık geldiği için bunu ilerleyen
bölümlere bıraktım. İpek ve Esra’nın abisi konusuna ise hiç giremeyecek kadar
sinirliyim.
İyi seyirler dilerim.