Bir karakter çıkar ve diziyi fenomen olacak kadar yükseltebilir
ya da dizinin imajını beklenmedik şekilde yerle bir edebilir. Büyük bir risk,
bir çeşit kumardır bu aslında. Kötü bir adamı iyi bir adama çevirmek ya da
zaten özünde masum ve iyi olan birini kötüymüş gibi göstermek. İlk bölümlere
dönüp aklımdan hızlıca hikâyeye nasıl başladığımızı düşününce ilerisi için
Yamaç’ın deliliklerini, Çukur’un başına gelecekleri tahmin edebiliyorduk belki
de. Ancak Vartolu Sadrettin diye garip şiveli bir adamın uyuşturucu işi yapmak
amacıyla Çukur’a bomba gibi düşmesinin ardından bu noktalara gelişimizi
izlemek… Onu bu kadar destekleyeceğimize ihtimal vermek… Sonunda büyük yüzleşme
olarak baba ve oğulu karşı karşıya gördükten sonra 19 bölümün tamamına uygun
düşen o cümleyi kurarak İdris Baba hepimizin düşüncelerini dile getirdi. ‘Bizi
ne hallere soktun Salih?’
Son birkaç bölümdür özellikle Salih’in ortalıklarda olmamasına da
bağlı olarak diziyi izlerken bir sıkılma durumu söz konusu oluyordu benim için.
Emrah’ın gelişi, planlar, oyunlar iyi güzeldi tabii her bölüm şahane sahneler
izliyorduk ancak arada kendimi diziden kopmuş başka işlere dalmış buluyordum.
Bu bölüm bunu yaptırmadılar bana. Her sahnesi ayrı güzel, her sahnesi ayrı olay
ve her sahnesi ayakta alkışlanacak oyunculuk performansı barındıran bir bölüm
olmuştu. İdris, Aliço, Yamaç, Salih… Bu hafta izlediğimiz hangi olayı
yorumlasam da o olayı var eden bizlere yaşatan oyuncuların hakkını verebilecek
güzel söz ve övgülerin onlara yeterli gelemeyeceğinden endişeleniyorum.
Gerçekten efsane performansları barındıran harika bir bölüm olmuştu.
Bölümün başında zaten çoğu sahnesini önceden bildiğimiz upuzun
bir flashback sahnesiyle Yamaç Bey’imizin planını nihayet gördük. Tahmin
ettiğimiz üzere patlayan arabanın içinde Aliço’nun evsiz arkadaşlarından biri
vardı. Patlamanın hemen öncesinde de Sadettin’i bayıltıp kaçıran Celasun’u
izledik. Fırsattan istifade Celasun ve Meke’nin bayram havasında barıştıklarını
da görmüş olduk.
Sebebi basit bir planda olsa birkaç bölümlüğüne bizi Sadettin
Ağa’mızdan ayırmalarını unutmayacağız. Sadettin mizahı olmadan geçen 2 bölümün
ardından bir çeşit affettirme ya da Vartolu hayranlarına hediye amaçlı
sıkıldıkça açıp izlememizi sağlayacak sahneler vardı bu hafta. 5 gün öncesi ve
şimdiki zaman arasında gidip geldiğimiz, bölüm boyunca izlediğimiz tüm Sadettin
sahnelerinde ‘Erkan Kolçak Köstendil her sahnede daha nasıl
kendini aşabilir acaba?’ diye kendi kendime sormadan edemedim. Kendisini önce
Vartolu olarak tanımıştık sonra Sadettin kısmını gördük ama aslında o en basit haliyle her
zaman Salih’ti. Bu bölüm
kendi benliğiyle yaptığı tartışmada da gördüğümüz üç adamdan sonra Yamaç ile
olan benzerliklerinden birini iyice kanıtlamış oldu. Bu kadar belli etmeyin kardeş
olduğunuzu! İki deli bir çukurda ne yapacak o kadar merak ediyorum ki. Biz
Vartolu Sadettin’i hep bir kişi olarak gördük. İntikam isteyen, işi dalgaya
vurmadan yapamayan, acılarını gizlemekte ustalaşan biri. Ama asıl intikam
isteyen kişi sadece Vartolu. Yani Sadettin değil! Sadettin daha çok vicdanıyla
savaşan, merhameti seçen kişi. Beyefendi’ye karşı çıkan, Koçovalı’ların evini
koruyan, Medet’in ve Celasun’un canı için savaşan adam. Vartolu ise cehennemi
yaşadığı yerde ‘Vartolu' olan, hayatı birkaç düşüncesiz insan tarafından çöpe
atılan bir adam. Böyle bakınca kendi çapında haklı oluyor tabii. Bir de Salih
var ki en çok gönlümüzü çalan ve en çok kalbimizi acıtan… ‘Kapat şunu Muhittin
abi, bana masal anlat baba ve Sadiş Sadiş!' diyen hayallerimizin Tokatlı Türkçe
öğretmeni. Profesör edasıyla diğer iki karakterine de en doğru ve acı
gerçekleri söyleyen Salih oldu haliyle. İdris Koçovalı oğlum diyerek bir gün
onu bağrına basabilecek mi? İkisinin de gönlünden geçen bu olsa da önce
fırtınalı bir yüzleşme sonra kabullenme gelecektir elbet, ben inanıyorum.
Yamaç sayesinde çok duygusal bir giriş yaptık haftaya. Tehlikeli
bir işe kalkıştıklarından dolayı kendisini ısrarla uyardığı evsiz adam için
bile yüreği parçalanan Yamaç’ın, ağabeyini öldüren adam bile olsa Salih’i ne
olursa olsun ölüme terk etmesi ihtimaller dahilinde bile değildi. 'Ben zaten
intikam için buradayım.’ diye açık açık söyleyen Salih’e ‘Senin için değil
babam için ölmene izin vermedim. Bir oğlunu zaten kaybetti diğerini de
kaybetmesin istedim.’ diyerek Salih’i susturduğu sahnenin tamamından buram
buram oyunculuk akarken aynı zamanda her paylaşımlarının ardından iki kardeş
arasındaki bağın güçlendiğine şahit oluyoruz yavaş yavaş. Salih’in, kardeşi
Yamaç’tan etkilendiğini muazzam oyunculuğu sağ olsun gözlerinden bile
anlayabiliyoruz. ‘Babamın oğlu, sen ne biçim bir adamsın?’ sorusu da zaten
gözlerindeki sevginin dile gelmiş haliydi.
Yamaç nasıl bir adam biliyor musunuz? Çukur’da yaşamasına rağmen
kimsesi olmayan bir adamı kaybettiği için ağlayan, çevresinde yıkıma yol açsa
bile aynı kandan olduğu için birine ve onun önemsediği kişilere sahip çıkan,
vicdanını kaybetmemek için sevdiklerine tutunan ve bu yüzden sevdiklerine zarar
gelmesi fikrine bile katlanamayan biri. Haliyle olur da sevdiği birine zarar
gelirse zararın geldiği yere veya kişiye asla acımayacak olduğunu hepimiz çok
iyi biliyoruz.
Aliço’nun çaresizliğinden daha büyük bir çaresizlik içinde olan
İdris Baba bu bölüm oynamadı resmen yaşadı. Artık Sultan hariç bilmesi gereken
herkes gerçeği öğrendi. Kahraman’ın mezarında iki oğlunun da öldüğü gerçeğinin
yanında varlığını yeni öğrendiği oğlunun büyük oğlunu öldürdüğüne daha çok
üzülüyordu İdris Koçovalı. Bu hikâyenin en masum kişisi daha önce de söylediğim
gibi İdris Baba’dır. Ve yine bu hikâyenin suçluları net olarak Paşa ve
Sultan’dır. Aksini kabul etmemi sağlayacak bir güç yoktur. Bu yüzden Sultan’ın
yaptıklarını bile bile yıkıldığı çöktüğü bu duruma yine Sultan’dan güç alarak
ayağa kalkmasında, samimiyetsizliği geçtim saçmalık var. Böylelikle hikâyenin
benim gözümde değerini tamamen bitirmiş oldular. Varlığını bile söylemediği
oğlunu cehenneme gönderip, diğer oğlunun ölümüne dolaylı yoldan sebep olan
kadından destek alarak ayağa kalkıp hiçbir şey olmamış gibi bir anda değişmek…
Tamam babasın, güçlü olman gerekiyor ama bunun yolu bu değildi bence. Bu duruma
artık daha fazla yorum yapabileceğimi sanmıyorum.
Sultan’la yaptığı dayanışma sonucunda gücünü topladıktan
sonra kendisine sarılmalara doyamayan Emmi’nin tuhaflığından şüphelenen İdris
Baba nihayet oğlu Salih’e gittiğini bilmeden yollara koyuldu. Takip yeteneğine
hayran kaldığımı da söylemeden geçemeyeceğim tabii. O nasıl mesafeli takip
sahnesiydi öyle! Adamın ensesinden takip etti ve yakalanmadı resmen vay be.
Sonuç olarak saklanılan kişinin Salih olduğunu anladığı an takındığı tavır tam
yerindeydi. Aslında takındığı tavır, bir tavrı olmamasıydı. Kızgınlık, öfke,
ölüm… Bir anlığına hiçbir şeyi düşünmeyip ilk kez oğluyla tanışacak olan bir
baba vardı karşımızda. Tabii bir de gördüğü anda neler olacağını anlayan,
kendisine yaklaşan kişinin babası olduğunu fark edip duvara yapışan heyecanlı
tedirgin bir çocuk. ‘Yaşadıklarımı sadece ona anlatacağım!’ diye söylenen,
belki de yıllardır bu anın hayalini kuran kızgın ve kırgın Salih’in babasının ağzından
adını duymasıyla o çocuk haline geri dönüşü arkada çalan ‘mihriban’ parçasıyla
birleşince onlar gibi biz de nefesimizi tutup bekledik sessizce. Ardından baba
oğulun birbiriyle yüzleşmesinden sonra içinde bulundukları durumu en iyi
özetleyen, en haklı soru cümlesi geldi İdris Koçovalı’dan ‘Bizi ne hallere
soktun Salih?’
Salih’in bakışları ve bu cümlede takılıp kaldım ben. Bakalım bu
yüzleşme haftaya onları nasıl bir noktaya sürükleyecek?
Haftalardır adım adım Beyefendi kişisinin eylemlerinin arttığını
görüyorduk. -Asıl amacının hala ne olduğunu anlamamakla beraber- Son
planları arasında Sadettin’i oyun dışı bırakıp, yeni oyuncu olarak oğlu Emrah
Amir’i dahil edişini izlemiştik. Yamaç’a karşı öldürücü darbesini yapacakken
insafa gelen ağabeyi Selim’in doğru karar vererek bu sefer kardeşini korumayı
seçmesiyle bütün oyun tepetaklak olmuştu tabii. Kurunun yanında yaş da yanar
misali olan Medet’e olsa da tüm olayı Yamaç açısından aydınlatan kişi yine o
oldu. İşin içinde tek karışıklık vardı o da ilk bölümlerde Çukur için anlaşma
yaparken orda bulunduğundan Beyefendi’nin Baykal olduğunu bilmesine rağmen
Medet’in Yamaç’a Beyefendi’yi fiziksel olarak tarif etmesiydi. Beyefendi’yle
nihayet karşı karşıya gelip heyecandan(!) yerinde duramayan Yamaç’ın içindeki kızgınlık
ateşinin saniye saniye yükseldiğini hissettik resmen. Ve son olarak o meşhur
kulaklıklar ortaya çıkıp kulağa takıldığı an hepimizin aklında ‘Geliyor
geliyor! Bu hayatın heyecanı meyecanı yok geliyor!’ tezahüratı coşmuştu bile.
Henüz parçayı duymasak da çok iyi biliyoruz ki o kulaklıklar Yamaç Bey’in
kulağına takıldıysa sıkıntı büyük demektir…
Baykal ve Yamaç’ı bıraktığımız yerde nasıl bir yüzleşme olur
bilemiyorum ama haftaya ipler Yamaç açısından fena kopacak belli. Gelecek
haftadan izlediğimiz sahnede tek başına basmaya çalıştığı evin Beyefendi’nin
evi olup olmadığından emin değilim ama beş kişinin bile zor tuttuğu Yamaç’ın bu
deliliğe ulaşması için ya Sena’ya ya Selim’e ya da İdris’e bir şey olması
lazım. Ben oyumu İdris’ten yana kullanıyorum ama gönlümden geçen isim aslında
Sena. Çünkü Sena hem Emrah için hem de Yamaç için ortak bir payda olduğundan
Beyefendi’nin bu kadar ileri gidip gidemeyeceğini görmek isterim. Gerçi Emrah,
Sena’yı ne kadar umursar o da muamma… Kendisini bu hafta pek bir araştırmacı
olarak gördük. Tabii muhteşem mikrofonuyla Yamaç’ın önünü kestiği sahnede
birbirleriyle uğraşırken eğlenmeyi de bırakmayacaklarını belirtiyorlardı
sanırım. Bir Sadettin mizahı olamaz tabii ama Emrah da güzel bir çizgi de
ilerleyecek gibi belli.
Çukur dünyasında da genellikle olduğu gibi birinin değerinin
anlaşılması için ölümden dönmesi gerekiyor. Bkz. Karaca, Selim, İdris gibi.
Özellikle biri birinin canı için kendi hayatını tehlikeye atıyorsa o iş
bitmiştir. Karaca da Selim de hasta yatağında yatarken hayatlarında hiç bu
kadar birileri tarafından ilgi görmemişlerdir muhtemelen. Madem işin matematiği
böyle, en kısa zamanda Sadettin’in de İdris Baba ya da Yamaç için kör
kurşunlarla fazla ölümcül olmamak şartıyla karşılaşmasını görmek isterim. Tabii
bunu ölü biri olarak yapması şimdilik zor gibi. Kendisiyle ne yapılacağını
Yamaç gibi İdris de bilmiyordur muhtemelen. Ne diyelim yakın zamanda dirilip
dirilmemek ona kalmış biz onu her sahnesinde severek izliyoruz nasılsa…
Haftaya görüşmek üzere…