Kadın olmak zor. Bazı kadınlar
için daha çok, bazıları için daha az zor ama kesinlikle kolay değil. En pürüzsüz hayatı yaşadığına inandığımız kadınlar bile birçok şeyi
kanıksadığımız için böyle görünüyor. Sadece böyle görünmekle kalmıyor, belki
kendisi bile inanıyor zorluk yaşamadığına. Bir erkeğin başına gelse iki sene
konuşulacak olaylar kadının günlük hayatının bir parçası olduğu için bahsi bile
olmadan geçiliyor.
Her yerde, her meslekte binlerce
zorluk ve ayrımcılık var. Ben biraz medyadaki aşırı erkek
egemen dilden ve şöhretli kadınlar üstünden aslında tüm kadınlara kurulan
cümlelerden bahsetmek isterim. Bir 8 Mart’a daha sayılı günler kala misal,
televizyonun çalışkan genç yıldızlarından Hazal Kaya’nın yaptığı iddia edilen ‘Çağatay
Ulusoy’a manidar gönderme’ye bir bakalım. Ne demiş Hazal Kaya? "Hangi alanda
çalışırsak çalışalım, biz erkek denklerimizden hep daha fazla çalışmak, daha
fazla kendimizi kanıtlamak zorundayız" demiş. Ne yanlış demiş, ne uydurmuş.
Aşırı doğru ve aşırı bilinen bir gerçekten bahsetmiş. Kadınlar bire bir aynı işi yapsalar da erkekler kadar iyi olabileceklerini ispat etmek için hep daha fazla
uğraşmak, hiçbir şey olmasa işverenin ‘Bakın biz kadın dostuyuz’ cümlelerinin,
onun yersiz bir övünme sebebinin gizli öznesi olmak zorundalar. Hazal Kaya’nın bu konuşmasını Çağatay Ulusoy’a gönderme
manşetiyle paylaşabiliriz web sitelerinde ve bunun da bir şiddet çeşidi
olduğunu asla düşünmeyiz. Çünkü bir kadının hayattaki yegâne meselesi bir erkeğe
gönderme yapmaktır, başka ne olabilir?
Geçtiğimiz hafta yayınlanan ve
Mehmet Aslantuğ’un konuk olduğu Bir Hülya Avşar Sohbeti’nden bahsedelim biraz
da. Programın internetde çok gezen bir kısmı var, Hülya Avşar’ın kadınların
evde olması ve çocuk büyütmesi gerektiğine inandığı ve Mehmet Aslantuğ’un buna karşı
çıktığı anlar. Hülya Hanım’ın ‘Kadın çalışsın ayrı konu, evine para getirsin
ama ben şeyciyim, erkek çalışsın, kadın evde çocuklarını büyütsün, yemeğini
yapsın, kocasını karşılasın’ cümlelerine ‘Üretime girmesi lazım kadının, muasır
medeniyet seviyesi başka türlü olmuyor’ diye karşılık veren Mehmet Aslantuğ’a
ekrandan doğru sarılasımız gelen anlar. Bunlar Hülya Avşar’ın kadınlarla ilgili
bu tarz konuşmalarından ilk örnekler değil elbette, o bunu hep yapıyor ve hiç
şaşırmıyoruz. Ama karşısında tepkisini, düşüncesini böyle nezaketle, bu kadar
net anlatan bir erkek görmek çok etkiliyor bizi zira onlardan çok az var. Kadın
özgürlüğüne en inanan erkek bile ekranda maçolaşabiliyor, buna benzer
sözleri kabul etmese bile gülümsemeyle geçiştiriyor çünkü "erkekliğe toz
kondurmamak" diye bir tabir var ve dünyada bundan korkunç bir şey yok. Kadınlık
mı? Bütün tozlar hep onun üstünde, en güzel toz alan kazansın.
Sınırsız
örnek verilebilir medyanın hem erkeklerde hem kadınlarda görülen aşırı maskülen
dil ve tavrına. Daha çok yakın zamanda Berrak Tüzünataç’ın kıyafetine ‘davetkâr’
diyen NTV’yi hatırlarsınız. Sevgilisinden ayrılan kadınlara ‘Üzüntüden soldu’
derken, aynı çiftin erkek tarafına ‘Bekârlığın tadını çıkartıyor’ denir. İlişkiyi
bitirenin kadın olduğunu varsayıyorlarsa olası aldatma ihtimallerinden, erkek
olduğuna inanıyorlarsa anlı şanlı yeni bir sevgiliden söz ederler. Uzun süren
bir ilişki mi bitti, erkek tarafı evlilikten kaçtı derler. Uzun süreli bir
ilişki evliliğe mi geldi, kadının hayali gerçek oldu derler. AVM’den çıkan bir
kadına, dünyanın en hassas ve özel konusu olabileceğini düşünmeksizin ‘Tüp bebek
tedavisi yaptırıyormuşsunuz?’ diye sorabilirler, tepki gördüklerinde ‘Gergin
olduğu gözlerden kaçmadı’ diye başlık atmaya utanmazlar. Hem izleyeni, hem
yaşayanı yordukça yorarlar.
Kötü haber şu; ünlü de olsanız
ünsüz de, çalışsanız da çalışmasanız da, dünyayı gezseniz de evinizden
çıkmasanız da kadın olmak zor, kadın olmak yorucu, kadın olmak dayanıklılık
istiyor. İyi haberse şu; kadınlar bir arada olduklarında ve birbirlerine destek
verdiklerinde bunun önünde kimse duramıyor. Kız kardeşliğin kazanacağı nice '8
Mart'lar dilerim. İyi seyirler.