Oscar döneminin en güzel yanı, özellikle de ödül törenine son birkaç hafta kala, birçok aday yazar yönetmenin ağzından filmlerinin hikayelerini dinlemek, bir takım Hollywood dedikodularını öğrenmek oluyor. Bu söyleşilerin en eğlencelisi de yıllardır bekletmeden gittiğim Oscar Adayı Yazarlar Paneli. Bu sene 11.si düzenlenen panelde, yazarlar arasında bir profesyonel komedyen ile neredeyse ondan komik birkaç yazar olunca yine eğlenceli, bilgi verici, kâh güldüren kâh ağlatan bir söyleşi oldu. Şaka değil, yazarlardan biri kendi filminin hikayesine içlenip biraz ağladı. Ayrıntıları az sonra...
En İyi Özgün Senaryo ve En İyi Uyarlama Senaryo dalında Oscar'a aday gösterilen toplam on filmin beşinin yazarlarının katıldığı söyleşinin tam katılımcı listesi şöyle: The Big Sick / Emily V. Gordon ve Kumail Nanjiani, Logan / Michael Green, Molly's Game / Aaron Sorkin, Mudbound / Virgil Williams ve Dee Rees, The Shape of Water / Vanessa Taylor. Bu senaryolardan “The Big Sick” ile “The Shape of Water” En İyi Özgün Senaryo dalında adayken, “Logan”, “Molly's Game” ve “Mudbound” En İyi Uyarlama Senaryo dalında yarışıyor. Yazarlar arasında daha önce yalnızca Aaron Sorkin'in 2011 yılında “The Social Network” ile Oscar kazandığını, diğer yazarlarınsa ilk adaylığı olduğunu belirtmek isterim.
Karı koca senaryo yazarlığına girişen ve kendi hikayelerini kaleme alan Emily V. Gordon ile “Silicon Valley”den hatırlayacağınız Kumail Nanjiani'nin sıradışı romantik komedi filmi The Big Sick, ikilinin tanışmasından kısa süre sonra Emily'nin amansız bir hastalığa yakalanmasını ve bu süreçte Kumail ile ilişkisinin seyrini anlatıyor. Kumail, bir yazar olarak kendini hayatta en yerlerde hissettiği anın, bu filmin yazım anına denk geldiğini söylüyor.
“Senaryoyu yazmaya başlayalı birkaç sene olmuştu. Bir gün Judd Apatow ve ekibiyle görüşmeye gittiğimizde 'Kesin filmi yapmak isteyecekler' diye düşündük. Onun yerine bize o kadar çok öneriyle geldiler ki dört saatlik görüşmeden dönerken Emily ile arabada 1,5 saat hiç konuşmadık. Kendimizi berbat hissetmiştik.”
Molly's Game ile ilk yönetmenlik tecrübesini yaşayan Aaron Sorkin daha soruyu cevaplamadan kendini açıklamaya girişiyor:
“Lütfen önce şuna bir açıklık getireyim, aramızdan bazıları aşırı süslenmiş gibi görünüyorsa bunun sebebi ya bir davetten gelmemiz ya da buradan sonra bir yere gidecek olmamız. Yani kafayı yemiş filan değiliz.”
Kumail bunun üzerine seyirciye dönerek “Biz de sadece size saygı duyduğumuz için böyle giyindik. Ayrıca zamanımızı da bazılarından daha iyi kullandık.” dediğinde aralarında küçük bir atışma başlıyor.
Emily masum masum “Buraya yakın oturuyoruz aslında.” dese de Kumail devam ediyor:
“Biz bir yerlerde Steven Spielberg ile takılmak yerine bu seyirciye uygun bir şekilde giyinmek için aceleyle eve gittik.”
Bunu duymazsan gelen Sorkin, “Hayatımda kendimi en yerlerde hissettiğim an, şu an.” diyerek direkt konuya giriyor.
“Tabii ki bu yıl çok iyi geçti ama şunu söylemek istiyorum, bir işi bitirdikten sonra benim için tekrar bomboş bir ekrana bakma dönemi başlıyor. Bir şey başardığınız için toplam beş dakika kadar kendinizi mutlu hissediyorsunuz ama ardından hemen 'Bildiğim bütün kelimeleri tükettim, her cümle kombinasyonunu denedim, yeni bir fikrim yok, her şey bu kadarmış, sonunda benim tam bir sahtekar olduğumu anlayacaklar' dönemi başlıyor. Yani şu anda benimle takılmak çok da eğlenceli değil.”
Kumail yine ona dönerek: “Ama takım elbisen çok güzel.”
Netflix'te izleyici karşısına çıkan ve dijital hizmet veren kanala ilk Oscar'ını kazandırabilecek Mudbound, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Mississippi'ye dönen biri siyahi biri beyaz iki adamın gerçek hayata alışma sürecini ve ırkçılıkla ilişkisini konu ediyor. Hillary Jordan'ın aynı isimli romanından senaryolaştırılan hikayenin yazarlarından Virgil Williams, kendisini yazar olarak en berbat hissettiği “günün” 1995'ten 2001'e kadar sürdüğünü söylerken, filmi aynı zamanda yöneten Dee Rees ise on sene önce “Pariah” filmini yazdığı dönemde içten içe kimsenin hikayeyi duymak bile istemediğini düşündüğünde kendini çok kötü hissettiğini söylüyor.
Bu senenin favorilerinden The Shape of Water'ı yönetmen Guillermo del Toro ile birlikte yazan Vanessa Taylor da hayatının en kötü yılını yaşadığı dönemde kariyerinin gidişatını tamamen değiştirmeyi düşündüğünü ve o yıl hiçbir iş kabul etmeyip sadece harika bir şey yazmaya çalıştığını söylüyor. Tabii ki klasik hikaye, Taylor o yıl hiçbir şey yazamamış ve bu süre sonunda tünelin ucundaki ışık da "The Shape of Water" olmuş. Yazarın aynı zamanda "Game of Thrones" senaristlerinden biri olduğunu düşünürsek o bir yıl adeta yoğunluk öncesi tatil olmuş diyebiliriz.
Bu söyleşide her sene konusu geçen, yazarların en sevdiği “vakit öldürme, yazmayı erteleme” yöntemleri sorulduğunda, birçok yazarın hepimiz gibi internetten alışveriş yaptığını, efendime söyleyeyim saatlerini bilgisayar oyunlarıyla harcadığını öğreniyoruz. Aaron Sorkin bu soruyu cevaplarken az önceki atışmaya ithafen “Vallahi ben 'Silicon Valley'nin eski bölümlerini izliyorum.” dediğinde Kumail, ben de sana boş değilim dercesine “Harika bir cevap Aaron.” diyor.
Moderatörün deyişiyle “Bu senenin en tembel yazarı” Michael Green, 2017 yılı içinde, Oscar'a aday gösterildiği Logan'ın yanı sıra senaristliğini yaptığı “Murder on the Orient Express”, “Blade Runner 2049” ve hikayesini yazdığı “Alien: Covenant” ile hepimizi utandıracak kadar çok çalışmış. Bunların yanında “American Gods” dizisini yazdığını da eklemek isterim. Green zaman öldürmek için en çok internette tetris müsabakalarına katıldığını söylediğinde hepimiz biraz şaşırıyoruz, evet. Böyle bir şey olduğunu bilen var mıydı?
Laf lafı açarken konu, filmlerindeki karakterlerin iç çatışmasına geldiğinde Pakistanlı ailesinden bahseden Kumail, onların zamanında beyaz, Müslüman olmayan bir kızla evlenmesine karşı olduklarını düşünürken aslında bundan ziyade tek amaçlarının kendi inançlarına, hayat tarzlarına tutunmak olduğunu fark ettiğini söylüyor. Kumail, kendini ne Pakistan'a ne de Amerika'ya ait hissettiğini zira iki yerde de “farklı biri” olarak görüldüğünü belirttiğinde laf bir anda “Amerikalı gibi hissetmeye” geldiğinde bittabi politik konular devreye giriyor ve Sorkin, Kumail'e dönerek “Amerikalı olma tanımını sakın yalnızca 83 kelime bilen bir adamın fikirlerine bakarak oluşturma.” dediğinde alkış kıyamet kopuyor. “Tabii 83 kelime bilen bir adamı ülkenin yarısı dinliyorsa sorun orada.” diyen Kumail, 12-13 yıldır burada olan ailesinin yeni politik durum yüzünden kendilerini son derece rahatsız hissettiklerini söylüyor.
Yazarlara senaryolarını yazdıkları filmleri büyük ekranda gördüklerinde onları şaşırtan/sevindiren/gafil avlayan bir şey olup olmadığı sorulduğunda, yazının başında belirttiğim hisli an geliyor ve Mudbound'un senaristi Virgil Williams, gözleri dolu bir şekilde filmi ilk kez Sundance'te izlediğinde birkaç sahneden çok etkilendiğini söylüyor. Özellikle son sahneyi çok beğenen Williams bundan sonra bir süre kendi his dünyasına dalıyor.
The Shape of Water'ın yazarı Taylor, filmin başındaki seslendirmeyi senaryoyu okuduğu andan itibaren istemediğini, hatta bunu Guillermo del Toro'ya da söylediğini anlatıyor.
“Aslında filmin başında, onun 'Güzel ve Çirkin'in bir versiyonu olduğunu belirtmesi güzeldi ama nedense bu anlatım kısmı bir türlü içime sinmedi. Guillermo ile bunun için savaşmaya da hazırdım. Sonra filmi izlediğimde bunu yapmadığıma çok mutlu oldum çünkü bu anlatım sayesinde filmin tonu ve havası en başta seyirciye aktarılmış oluyor.”
Uzun süren söyleşinin en can alıcı kısımlarından sonra süslenip gelen yazarların yetişmesi gereken nice kokteyller, gidecek yeri olmayanlarınsa akşam yemeği yiyecekleri vakit geliyor ve izleyiciler olarak sahneye atlamadan, taşkınlık yapmadan sessizce dağılıyoruz. Aday yazarların hepsine 4 Mart Pazar günü düzenlenecek Oscar ödül töreninde bol şans ve seneye 12. Yazarlar Paneli'nde bir kısmıyla yeniden görüşmek dileğiyle!