Aaron Sorkin'in ilk yönetmenlik denemesi: Molly’s Game

Aaron Sorkin'in ilk yönetmenlik denemesi: Molly’s Game
Molly's Game, zamanında başarılı bir kayakçı olan ve üniversiteye başlamadan Los Angeles'a taşındığında yanında çalışmaya başladığı adam vasıtasıyla kendini bir anda gizli poker geceleri düzenlerken bulan Molly Bloom'un gerçek hikayesini anlatıyor. Bir süre sonra patronundan bağımsız, kendi kumar gecelerini düzenlemeye başlayan Molly'nin başı büyük belaya girince bütün mal varlığına el konur ama genç kadın beş kuruşsuz kalmasına rağmen kumar gecelerine katılan isimleri basına vermeyi reddeder. Bloom'un aynı isimli kitabından uyarlanan filmin senaryosunun yazarı Aaaron Sorkin ki Molly's Game aynı zamanda kendisinin ilk yönetmenlik denemesi. 4 Mart Pazar günü 90.sı düzenlenecek olan Oscar ödüllerinde En İyi Uyarlama Senaryo dalında aday gösterilen filmde Molly Bloom'a pek yetenekli Jessica Chastain hayat veriyor.

Molly's Game, ünlü senarist Aaron Sorkin'in ilk yönetmenlik denemesi olsa da daha önce yazarlığını yaptığı film ve diziler arasında “A Few Good Man”, “The West Wing”, “The Social Network”, “Moneyball” ve “The Newsroom” bulunuyor. Yani nerede karakterlerin nefes almadan uzun tiradlar attığı, dakikada bin kelime kullandığı diyaloglar gördünüz, anlayın ki yazarı Aaron Sorkin. Yazarın kendisi de tıpkı karakterleri gibi çok seri konuşan, hiperaktif ve komik bir insan. Hangi panelde rastlasam izleyiciyi gülmekten kırıp geçiren Sorkin, bu sefer de Oscar tanıtım turlarının sonunda Yazarlar Sendikası'nda çıkıyor karşıma.

Söyleşinin başında, yazar yönetmene senaryonun karmaşık yapısı sorulduğunda, genellikle seyircileri daha en baştan olan bitene dahil etmeye çalıştığını söyleyen Sorkin, kendi adına bu senaryoyu yazarken bir yapbozu tamamlamak zorundaymış gibi hissetmediğini, bunun sebebini de aynı anda iki hikayeyi anlatmasına bağlıyor.



“Hikayelerden biri, Molly'den kitabında da bahsettiği, neredeyse Olimpiyatlara katılacak kadar iyi bir kayakçıyken, Harvard Hukuk Fakültesi'ni dondurup büyük paraların döndüğü poker oyunlarını düzenlemeye başlamasının hikayesi. Bunun yanı sıra, kitabı yazıp bitirdikten sonra başına gelenleri de hikayeye eklemek istedim. Son oyununu düzenlemesinden iki yıl sonra bir gece yarısı tutuklandığında 48 saat içinde ülkenin diğer ucuna gidip iyi bir avukat bulması gerekiyordu. Ben de bu iki hikaye arasında bir denge kurmaya çalıştım.”

Filmin başından itibaren hikayeyi Molly'nin ağzından dinliyoruz. Aaron Sorkin, aslında bu tip anlatımları, dış sesi çok sevmediğini, bunu basbayağı hile yapmak gibi gördüğünü söylüyor.

“Peki nasıl oldu da filmimde baştan sona anlatıma yer verdim? Bu işte o kadar da iyi değilim de ondan. (gülüyor) Geçmişte yaşanan hikayeyi, Molly'nin ağzından duymanın daha iyi olacağını düşündüm. Bunun da iyi bir Ted Talk hissi vermesini istedim. Molly'le tanıştığımda ondan bayağı etkilenmiştim. Çok kendine özgü bir mizah anlayışı ve gözlem yeteneği var. Hikayeyi kesinlikle onun anlatması gerektiğine ta o zaman ikna olmuştum.”

Sorkin, gerçek bir hikaye anlattığı için daha en başından elinde o karakterle ilgili belli başlı bilgiler olduğunu ama senaryoyu yazmaya başladığı anda bunu kendi gözlemlerine çevirdiğini söylüyor.

“Elimde karakterle ilgili belli başlı bilgiler olsa da senaryonun üçüncü sayfasından itibaren olay bir fotoğraf olmaktan çıkıp tabloya dönüyor. Şu anda Molly burada sizinle konuşsaydı, senaryoda benim çizdiğim Molly resmiyle arasında bayağı bir farklılık olduğunu görürdünüz. Filmde onun belli başlı karakteristik özelliklerinden birçoğu var tabii ki. Mesela durup dururken bilimsel bir gerçeği açıklaması gibi ki bir görüşmemizde böyle bir yaptığında bundan çok etkilenip onu filme de eklemiştim.”
Filmde Kevin Kostner, Molly Bloom'un babası rolünde. Bu bölüm kitapta olmamasına rağmen Sorkin bundan bahsetmek istemiş. Kostner'ın rolü küçük olsa da başta Molly'yi kayak konusunda zorlama şeklinden, sonlara doğru New York'ta buluştuklarında günah çıkarıp kızıyla yüzleşmesine kadar filmin en can alıcı birkaç noktasını oluşturuyor.

Aaron Sorkin, hızlı ve yoğun diyaloglarıyla tanınan bir yazar. Söyleşide bile en basit soruya verdiği cevap takriben 15-20 dakika sürüyor, dolayısıyla senaryonun, ilk yazıldığında 201 sayfa, çekime başladıklarındaysa 182 sayfa olması tesadüf değil. Yani izlediğimiz filmden 60 sayfa daha fazla. Sorkin, kendini savunurcasına durumu şöyle açıklıyor:

“Bakın, benim senaryolarımda ortalama bir senaryodan %10 civarında daha fazla diyalog var ve diyalog da sayfada, sahne açıklamalarından daha fazla yer tutuyor. Hal böyle olunca da senaryo sayfası kabarıyor. Sebeplerden biri bu. Diğeri de genellikle kendi sesime, yazdıklarıma aşık olmam.”

Tabii insanın özü senarist olunca başka ne yaparsa yapsın bütün söyleşi senaryo üzerinden ilerliyor. Aslında senaryolarında yazdığı kelimelere çok da bağlı olmadığını ama her şeyi çok ince hesapladığı için bazı durumlarda oyuncular bir kelime bile değiştirdiklerinde her şeyin mahvolabileceğine şahit olduğunu söylüyor ünlü yazar.



“Şimdi kendimi berbat biri gibi yansıtma pahasına bir hikaye anlatacağım. Belki de bunu hoş bulursunuz, kim bilir? Size Jessica Chastain'in bunu çok çekici bulduğunu söyleyebilirim. Filmde Molly'nin avukatını oynayan Idris Elba'nın karakteri Charlie ile Molly'nin bir sahnesi var. Charlie, Molly'ye babasıyla ilgili bir şey soruyor, Molly de cevap vermek istemiyor. En sonunda 'Baban seni zorladı mı?' dediğinde Molly de 'Hayır, aslında ben onu zorladım.' diyor. Şimdi bundan sonra Idris 'Nasıl yani?' diye sorduğunda Molly'nin 'Mmmmm, şımarıklık yaptım' demesi gerekiyor. Ben senaryoya tam olarak beş tane 'M' harfi koymuştum. İlk çekimde Jessica 'Mm, şımarıklık yaptım' dediğinde yanına gidip 'Sadece iki mm kullandın, beşini birden söylemen gerek.' diye onu düzelttim. Oyuncuları zorluyormuş gibi görünebilirim ama moral verme konusunda da iyiyimdir. Sette patlamış mısır ve meyve suyu filan oluyor. (gülüyor)”

Söyleşinin sonlarında doğru Sorkin'e günün en can alıcı sorusu geliyor: “İlk kez uzun metraj film yönetmiş biri olarak yazar hakkında ne düşündünüz?”

Cevap: “Her şeyi yazara borçluyum.”

İşte insan ne kadar yönetmenlik, yapımcılık yapsa da özünde senaristse hep öyle kalıyor işte.

Filme başlarken hiç onu yönetmek gibi bir planı olmayan Sorkin, senaryonun ilk versiyonunu teslim ettiğinde yapımcılar, filmi yönetmesini istediklerini söylemişler.

“İki yapımcımla yemeğe gitmiştik. Senaryonun artılarını eksilerini konuşurken bir anda 'Bunu senin yönetmeni istiyoruz' dediler. Önce kibarlık yaptıklarını sandım. Hani yanlışlıkla 'Seni seviyorum' dersiniz ya, onun gibi. Bunu geri de alamazsınız. (gülüyor) O yüzden onları zor duruma düşürmek istemedim ama bundan bahsetmeye devam ettikleri için de bana verdikleri üç haftalık süreden sonra filmi yönetmeye karar verdim. Aslında bunun asıl sebebi şuydu: 'Filmi biri batıracaksa bu kişi ben olayım' dedim.”

90. Oscar ödüllerinde sadece En İyi Uyarlama Senaryo dalında aday gösterilen Molly's Game, Aaron Sorkin'e ödül getirir mi bilinmez ama yazarın kendisini yönetmen olarak da ispatladığı, Jessica Chastain'in harika bir performans sergilediği karmaşık, ilgi çekici bir film olarak dimağlarımızda yer ettiği kesin. Filme ve ekibine ödül töreninde başarılar, Sorkin'e pek bir umut vaadeden yönetmen kariyerinde bol şans diliyoruz.



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER