“Ama ne ay güneşin sıcaklığına
dayanabilir, ne beyaz siyahın karanlığına, ne ateş suyun soğukluğuna… Ferhat da
dağları deler ama kavuşamaz Şirin’ine.
Aşk imkansızlığın
resmidir. Kavuşamadıkça alevlenen, değişmedikçe can yakan, kopamadıkça hükmeden…
Ve vazgeçilmezin
şarkısıdır. Esaretin tatlı bir rüya sanıldığı tek yer: aşktır.”
Aslı bir önceki bölüm Giden Yolcu Salonu kapısı önünde
aydığı gerçeğin bu bölüm gönül rızasıyla esiri oldu. Ferhat yanındayken
hissettiğinin, yaşadığının farkına varamadığı her şey için küfretti kendine.
İnsanoğluna kaşı-gözü kodlanırken, yaradılışında es geçilmeyen bir şey daha
oluyor her seferinde: Yaşarken kıymetini bilememek.
Yaşarken kaybedeceğini aklının köşesine dahi değirmediğin
şey göğsünün ortasına oturunca, gözün sahici bir açılış yaşıyor. “Ben
ne yaptım?” bile diyemiyorsun. Senin yaptığın bir şey yok, yapabileceğinse
hiçbir şey yok. İstiyorsun ki her yer onun olsun, her şeyde o olsun, baktığın
köşenin ardından o dönsün, sana sadece o baksın, sadece o komut versin... Gün geliyor benzemekten nefret edeceğini düşündüğün tek şeye
dönüştüğünü söylediklerinde gülümsüyorsun. Her şey ona benzesin istiyorsun. Kendin
de dahil.
Ayrılıklar da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala s e v g i l i.
“İyi ol” diyorlar Aslı’ya ama nasıl olacağını
söyleyemiyorlar mesela. Çünkü bunun ilacı yok, çözümü yok, tedavisi yok. Bir
insanın, ölürcesine değer vermeye başladığın tutsağı olduğun bir insanın,
hayatından yok oluşunu izlerken nasıl iyi olunur, bunu bilmiyor ki Aslı. Sadece
deniyor.
Ferhat da denemek istiyor belki ama o fırsatı tanımaya değer
bile bulmuyor kendisini. "İyi olmak" gibi bir kaygısı yok. Çünkü o
çirkin, o canavar. Oysa Aslı da dahil hiçbirimiz böyle güzel bir çirkin görmemişizdir şimdiye kadar.
Daha sen kendine yüzleşecek fırsatı tanımamışken "Bir sıkıntı mı var?" diye kuşatmaya başlıyorlar her yanını. Öyle ağzını büke büke "Sıkıntı yok!" diyemiyorsun bu sefer. Senin için bir değil, bin sıkıntı var artık seziyorsun. Balık dediğin susuz kalıyor, Ferhat dediğin Aslı'sız.
İki-üç saat içinde dekorasyonu baştan sona ansızın değişivermiş odanıza girince yokluğu kuşatıyor her yanını. Seni seven bir kadına sırtını dönünce, yalnızlığın cehennemlerinde kavrulmaya başlıyorsun. Eline yüzüne su çarpıp kendine gelmeyi bekliyorsun ama sadece isimlerinizin yan yana duracağını inkar edercesine birbirine sarılmış yine aynı siz gibi biri beyaz biri siyah diş fırçalarınız, gözlerini kapatsan dahi kaçamayacağın her yere, her şeye hatta sana bile sinmiş kokusu vuruyor beyninden, göğsünün orta yerinden.
Vuruluyorsun. Pek çok defa olduğu gibi, bir kez daha.
Gözün görmeyince gönlünün katlanabileceğini sandığın her an
için ölmek istiyorsun. Zayıflığına şaşırıp kalıyorsun. Kurşun yarası bu kadar
acıtmamıştır canını, hayret ediyorsun.
Parfüm benim işim ^^
Ferhat'ın belki de ömrü hayatında sadece kendisi için bir şey yapmaya
kalkacak oluşunun tek seferinde herkes heyheylenmeye başlıyor. Başta da o bırak
babası olmasını, uzaktan akrabası olmaya bile layık olmayan Namık. Bir de dalga geçer, nispet yapar gibi mutlulukla evleneceğini haber veriyor. "Bak oğlum senin hanımı laflarımla seni darlaya darlaya gönderdim şimdi ben kendime bir tane alıyorum. Nasıl ama yılan değil mi? ^^"
Şeytan diyor al Yeter Ana'nın topuklu ayakkabılarını gelişine o evde yaşayan kim varsa ağızlarının üstüne üstüne vur. Ferhat'ım acilen o evden taşınmanız gereken bir konu var aslanım, haydi göreyim seni.
Namık ve Cüneyt'in bu saçmasapan planına ne denir, ne yapılır, Cüneyt'in bu şerefsizlikleriyle nasıl mücadele edilir inanın bilmiyorum. Hayretler içerisinde izliyorum, bir insan nasıl bu kadar karaktersiz olabilir? Kırk tilkisinin kırkının belki şu an için kuyruğu birbirine değmiyor olabilir ama kokuyu alan Ferhat Aslan bu oyunu bozar diye ümit ediyorum. Cüneyt Bey'in o kaddddar çok kumpası var ki, Ferhat hangisini kokladı işte bu benim için büyük bir merak konusu.
C: Öyle steril bakma abim, içim gidiyo..
Bu dizi içimdeki caniyi dürtüyor. Ferhat'ın Namık'a silah çektiği
sahnenin Aslı'nın hayalinden kopup geldiği aşikardı ama ben gerçek olmasını
öyle çok istedim ki o anın. Belki başka bir anda verilse daha etkileyici
olabilirdi ama bu kadarı benim için her türlü kafi. Çekse vursaydı Namık’ı ve
şöyle iki göbek atsak fena mı olurdu? Mezar taşına da şey yazdırırdık: “Ferhat
sen Aslı’ya aşık mısın?”
:(
Yazı devam ediyor...