Şu duruşun masumiyeti <3
Sahne karmaşasından sıyrıldığım ilk yer, Yiğit'in odada tek başına, içli içli ağladığı sahne oldu. Aylardır görmediğim kardeşimi düşündürdü bana, içim cız etti. Aslında sahne, başından beri çok güzeldi. Uyanıp kahvaltı masasına gelen Yiğit, aile içi küçük şakalaşmalar, Özgür'ün tatlılığı çok sahiciydi. Üstelik sahnenin başından bu yana televizyonun sesi duyuluyordu, sadece Ferhat'ın vurulduğunu değil, başka haberleri de duyduk. Ansızın bir yerlerden vurulma haberi peyda olmadı, çoğu zaman olduğu gibi. Bir de duyduğumuz diğer haber, Kadına Yönelik Şiddete Hayır eyleminin haberiydi ve "İtaat yok, kadınlar var" mesajını gözümüze sokmadan, ince ince verdiler.
 


Ferhat ve Gülsüm arasında sebebini bilmediğimiz bir uzaklık var. Fakat Ferhat'ın ölüm haberi geldiğinde Gülsüm öyle ağladı ki, abisini ne kadar çok sevdiğini gördüm ve uzaklığın yalnızca fiziksel olduğuna ikna oldum. Ferhat'ın Gülsüm'ü sevdiğini de görürüz umarım, demiştim o sahnenin ardından. Beni hiç bekletmeden, hemen bölüm sonunda verdiler yanıtımı: Gülsüm'ün Şahin'in elinde olduğunu öğrenince hiç düşünmeden kardeşine koştu Ferhat.
 
Bir diğer dokunaklı sahne, Yeter'in Aslı ile konuştuğu sahneydi. Orada, evdeki iktidarın peşinde koşan ya da Namık'tan sevgi dilenen Yeter'i değil, anne olan Yeter'i gördüm ilk kez. Oğullarını kazanmaya çalışırken başkalarını yıkan, hayatlara müdahale eden kadını değil, çocuklarına deva olmaya çalışan anneyi gördüm. Karakter bağırmadığında, büyük oynamadığında, içinden geçeni paylaştığında, yani kalbinin sesiyle konuştuğunda çekilmez olmuyormuş meğerse. Hastanede Ferhat'ın yanına girmek istediğinde "sizi duymaz" diyen hemşireyi "olsun, ben alışkınım" diye yanıtladığı anda maskenin ardındaki gerçek Yeter'i görmeye başlamıştık. Aslı ile konuşması da bu yolun devamı oldu. Yeter'in yeni yeni gördüğümüz bu versiyonu güçlü biri değil, ama sakin, duygusal ve insani kaygıları olan biri. Güçlü görünmeye çalışan Yeter'e bin kere tercih edebileceğim biri.
 
Ve her zaman olduğu gibi, babasını gördüğümüz sahne çok güzeldi. Bu kez ölüm döşeğinde ışığa doğru yürüyüp karşılaştı babasıyla. Ferhat içmek için yanaştığında kesilen suların Necdet yanaşınca aktığını gördük. Ferhat bunu, babasının kendisini affetmemesine yordu, oradan girdi konuya. Ben, Ferhat ölmeyeceği için içemediğini düşündüm o suyu. Başka anlamlara da gelebilir elbette, ama güzel bir detaydı.
 
İçi boş sandıkları kendine yük etme dedi, omzuna aldığın, kalbini doldurduğun yük aslında yok. Olmayan bir yükü taşımayı bırak ve seni bekleyenlere git. Ferhat, arkasını dönüp Aslı'yı görmek istedi ve onu görmek istediği için de hayata döndü. Ve tekrar arkasını döndüğünde babası da yoktu. Çünkü hayat böyledir, aşk böyledir. Âşıksan yapayalnızsındır, ne sığınacak liman, ne de bir deniz feneri. Okyanusun ortasında bir başına kalır insan, ne yapacağını, hangi yöne gideceğini bilemez.

Hep çok güzel cümleler duyuyoruz Necdet'in ağzından, çok güzel hikâyeler dinliyoruz. Gökhan Soylu, oynadığı karaktere çok yakışan bir yüz ve ses. Konuk oyuncu olmasa, ana kadroda yer alsa ve daha fazla görsek onu çok mutlu olurum.

Uyumadığını biliyorum...^^

Ne ekersen onu biçersin demişti babası, sevgi gösterirsen sevgi görürsün. Ferhat geri döndü, ama babasının dediğini yapmadı yine. Elinde, dizlerinde ölmek isterdi belki Aslı'nın, ama kendisini sevmeyen birine muhtaç olmayı kabullenemedi, tavrını değiştirmedi Aslı'ya karşı. Hastanede gözünü açtığı anda eve gitmek istedi, onun gözünde çaresiz olmayı yediremediğinden kendine.
 
Geçen hafta, silahlı adamlardan kaçmadan hemen önce, ona güven vermek için Aslı'nın parmaklarını usul usul okşamıştı Ferhat. Bu hafta, Ferhat'ı hastaneye yetiştirmeye çalışırken verdi karşılığını Aslı. Elini tuttu, saçını okşadı, ölmeyeceğine inanmasını ve kendini bırakmamasını istedi. Bir yandan bütün bunları neden yaptığını, neden böyle korktuğunu için için sorgularken.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER