Bu hafta Eğitim Psikolojisi dersinde sohbet
ederken, hoca: “Psikolojide ortanca çocuk sendromu vardır.” dedi. Çukur’un dün akşamki bölümünü izlerken,
Selim’in her sahnesi geldiğinde, aklıma hep bu cümle geldi. Ailesi içinde
kendini kaybolmuş gibi hissetmesinin, mutsuzluğunun, hâlâ dikkat çekmeye
çalışmasının, altında bu sebep yatıyor olabilir diye düşündüm. Elbette hiçbir
şey, ailesine ihanet etmesini meşru kılmaz. Sadece “Neden bu mutsuzluk? Neden
eşine, çocuğuna bu ilgisizlik?” diye düşünmeden edemiyorum. Tamam hainsin,
hırsların var, çok çok daha para kazanmak istiyorsun. Ama neden eşinle, kızınla,
ailenle hiç ilgilenmiyorsun? Neden düşmanınmış gibi davranıyorsun onlara? Eşin,
telefonunda “Ayşem” diye kayıtlı ama; onu aslında zerre sahiplenmiyorsun.
İstemiyorsun. Derdin ne senin Selim Koçovalı?
Karadayı’dan
beri
–öncesinde varsa, hatırlayanlar yazsın- gizemli, kötü adamlara koyulan bir unvan
oldu “Beyefendi.” Çukur’daki Beyefendi de her kimse, Koçovalı’ların sağlam
düşmanlarından biri. Vartolu da çekiniyor Beyefendi’den. Acaba Selim’in,
Beyefendi’nin ve Vartolu’nun yolu nasıl kesişti? Bunların hepsi birden mi
türedi? Daha öncesinde hiçbiri yok muydu? Her şey Kahraman’ın ölümüyle başladı
derdim ama; Kahraman’ı, yani özbeöz ağabeyini öldüren Saadettin var ortada.
Bölümler ilerledikçe hikaye oturmaya başlıyor. Hâlâ
daha havada olan birçok şey var elbette. Ama, bu bölüm, Vartolu’nun hikayesini
öğrenmek benim çok hoşuma gitti. Çünkü artık neyi, kimi, neden ve ne şekilde
izleyeceğimi bilmek istiyorum. Bileyim ki; üzerine konuşacak bir şeylerim
olsun. Gelelim Vartolu Saadetin’e… Ya da Salih mi demeliyiz? Bu bölümün
sürpriziydi benim için İdris’in oğlu çıkması. İlk andan beri Çukur’a dönmesinin
nedeninin intikam olduğunu biliyordum ama; bunu tahmin etmemiştim. Vartolu’nun
İdris’in oğlu olduğunu öğrenince, birçok soru işareti belirdi kafamda. Mesela,
İsa’yı sokaklardan alıp büyüten, yetiştiren ve mahalledeki bir sürü insanın
hayatına dokunmuş İdris’in, kendi evladına sahip çıkmama ihtimali var mı?
Bence, Vartolu’nun varlığından bile haberdar değildi
İdris. Eğer haberi varsa ve sahip çıkmadıysa, o ayrı. Pişmanlığını gerçekten izlemek
isterim. Ama bunun öncesinde, Mihriban’la nasıl bir ilişkisi vardı onu da
öğrenmeliyiz. Mihriban ayrı, her sene yasını tuttuğu, gazetecinin annesi ayrı
bence. İdris de maşallah, çok çapkın bir beymiş gençliğinde diye düşünmeye
başladım.
Canım çift. <3Vartolu’nun hikayesi bu bölüm itibariyle gerçekten
ilgimi çekmeye başladı. Hele de Saadet işin içine girince. Vartolu, isminde
bile onu anıyor bence. Salih olan adını, “Saadet”tin diye değiştirdiğine göre,
hiç vazgeçmemiş ondan. Şu an Sadiş’in nerede olduğunu, kimle olduğunu biliyor
mu çok merak ettim. Belki de birbirleri için çocukluk aşkından daha fazlasılar.
Belki de Saadet onun için evlenmedi kimseyle.
Bölüm açılışında kaza sahnesinin gerçek olmasına
baya şaşırdım. Bölüm içinde, bu tür hayal, düşünce, sahneleri çok olduğundan,
Doğukan’ın zihninden geçenler diye tahmin etmiştim. Sahneyi birkaç kez izledim.
Doğukan’ın kemeri takılı mıydı, değil miydi emin olamadım. Ama, kemeri takılı
olsaydı, camdan fırlamazdı sanki. Yamaç’ın her bölüm hatırlattığı emniyet
kemerini tak cümlesinin, ne kadar önemli olduğu bir kez daha vurgulandı. Yamaç
kemeri sıkıştığı için yanma tehlikesiyle karşı karşıya kalınca, “Emniyet kemeri
hayatınızı kurtardığı gibi, ölmenize de yol açabilir.” tadında oldu bir miktar.
Allah muhafaza.