Teşekkür kısmına geçmeden önce, sezon finalinde bile
Lale ve Onur’u toplasak 10 dakika izlediğimizin altını çizmek, birlikte tatil
planları yaparken bile, Emir’i bırakacak olmalarını dile getirmelerini hayretle
izlediğimi belirtmek isterim. Arkadaşlar, Emir sizin çocuğunuz! Rica ediyorum
benimseyin artık onu. Lale ve Onur’un tatilini izlemeyecek olmamız çok
ortadayken, neden cümle içinde bile Emir’in yanlarında olmayacağını vurguluyorlar
ki? Sanki gerçek hayatta anne-babalar sürekli çocuklarını bırakıp tatile
gidiyorlar. İşte böyle minik minik detaylar, bir araya geldiğinde çok fazla
oluyor ve hikaye gerçekten uzaklaşmaya başlıyor.
Lale ve Onur, başlangıç hikayeleri itibariyle benim
için efsane olmaya aday bir çiftti. Hep yazdım, her zaman söyledim, onların
hikayeleri diğerlerinden farklı diye. Elimizde ekran uyumu sevilmiş, herkes
tarafından benimsenmiş bir çift varken, konu, diğer dizilerde olduğu gibi, ana
hikayenin etrafında dönmesi gerekirken, anlamadığım bir şekilde, hep ikinci
plana atıldı Lale ve Onur. Çift gerçeklikten uzaklaştırıldı. Lale’nin dediği
gibi, “monoton” bir hal aldı. Daha fenası da, ben bir bölümde bile “Lale ve
Onur’a doydum.” diyemedim. İlk bölümden beri, hep bu yönde umut ettim. Hep
LalOn’u bol bol izlemeyi bekledim.
Romantik komedi izlemeyi beklerken, absürt komedi
izlemek ve sonrasında olayın aile komedisine dönmesiyle birlikte, No:309 bana hitap etmemeye başladı.
Oysaki ben hep, ilk 20 bölümdeki enerjiyi, heyecanı, tekrar tekrar izlediğim
sahneleri aradım. Ekrana öyle güzel bir başlangıç yapmıştı ki, işte ben hep ilk
başta izlediğim o güzellikleri, samimiyeti, doğal sahneleri aradım.
Beklentilerimi, eleştirilerimi de hep bu yönde yazdım. Yazdığım her şeyin,
kurduğum her cümlenin arkasındayım. Zira hiçbirini sebepsizce yazmadım. Tek
isteğim, beni sizlerle buluşturan, ekranın en iyi oyuncu kadrolarından birine
sahip olan, her birini ayrı ayrı sevdiğim oyuncuları, diziyi, en güzel şekilde
izleyip, ilk bölümlerde yaşadığım gibi, heyecan ve mutlulukla bölüm yorumlarını
son ana kadar yazmaktı.
Nünü-Kurti Yorulmaz kalp ben
Benim için, bir ilişki örneği gibi oldu aslında No:309. İlk zamanları heyecan, biraz
ilerleyince durağanlaşan, inişleri çıkışları olan, bazen güldüren, bazen
ağlatan, bazen sabretmek gerektiğini hatırlatan, sonunda da ayrılık kararı
aldıran…
Onur
Sarıhan’ın hikayesine, Lord’luğuna, Lale’ye olan aşkına,
her şeyiyle beni ikna eden ve onu romantik komedide izlemeyi çok istediğim,
beklediğim, rolünün hakkını veren, ilk başlarda onu eleştirenlerin bile hayranı
olduğu ve benim de gururlandığım Furkan
Palalı’ya,
İlk 20 bölümdeki Lale’nin hikayesine, güçlü kadın
profiline, anında değişen mimiklerine ve her zaman fazlasını yapabileceğine
inandığım Demet Özdemir’e,
Her rolün hakkını veren, kimi canlandırsa devleşen, Songül’e
bazen kızdıran, ama genelde çokça sevdiren ve güldüren Sumru Yavrucuk’a,
“Bir insan bu kadar güzel, bu kadar içten, nasıl
ağlar?” dediğim, dramda muhakkak izlemek istediğim, Nilüfer’in hikayesine,
Kurtuluş’a olan aşkına beni ikna eden Fatma
Toptaş’a,
İlk kez izlediğim, Samet’in her hissine beni ikna
eden, hikayesine inandıran, onunla beraber üzülüp, güldüğüm Nergis’e bu kadar
kızmamı sağlayan, ekranlarda her zaman görmek istediğim, Murat Tavlı’ya,
Kendi has konuşma tarzına bayıldığım, Yıldız Sarıhan’ı
özelleştiren, “Yıldız ben ve te-şekkür ediyorum.” replikleriyle hatırlayacağım Özlem Tokaslan’a,
Erol’a kızdıran, bir kaşık suda boğma isteği
oluşturan, aynı zamanda çokça gülümseten, rolünün hakkını veren Cihan Ercan’a,
Şahane ses tonuna bayıldığım, Betül’ü bize tüm fitne
fesatıyla izleten Sevinç Erbulak’a,
Yine ilk kez izlediğim, Filiz’i başarıyla
canlandıran, gayet başarılı bir komedi oyuncusu dediğim Ceren Taşçı’ya,
Rolünün hakkını verip, bizlere bir şeyler sunmak
için uğraşan tüm No:309 ekibine,
Bir akşam bana mesaj atıp, sizlerle buluşmama, hayallerime
kavuşmama vesile olan June’a,
yazılarımı her hafta onaylayıp, vazgeçtiğim anda “Yazmaya devam et.” diyen,
beni yazar olarak kabul edip, aşırı mutlu eden ve böyle bir mecrayı iyi ki
oluşturdu dediğim Ranini’ye, ilk
bölüm yorumunu yazdığım andan itibaren, beni hiç yalnız bırakmayan, okuduğunu
gerçekten anlayan, modum düştüğünde “Bizi yarı yolda bırakma.” diyen, her hafta
iletileri ve mesajlarıyla beni mutlu eden, benim sadık ve canım okuyucularıma,
bin teşekkür, bin minnet. İyi ki varsınız!
Önceleri, Ranini
Tv’nin sadece okuyucusuyken, sevdiğim dizilerin yorumlarını okuyup,
iletiler yazarken, şimdi hem okuyucusu
hem de yazarı olarak devam ediyorum bu yola. İyi ki yollarımız kesişti!
Bambaşka yolculuklarda buluşmak dileğiyle…