Yeğenini mutlak bir ölüm tehdidinden kurtarmak için Asu’yu
vuran Leyla’nın tutuklu yargılanmasına karar veren hakim ile Emir’i adli
kontrol şartıyla serbest bırakan hakim beni bir bulsun, bir şey diyeceğim! Ya da
vazgeçtim, Zeynep’i bile isteye vuran Vildan’ı üç günde yargılayıp onu para
cezasına mahkum eden hakim arasın beni. Onunla, diğer meslektaşlarını çekiştirir,
Leyla’nın da davasına bakmasının bir yolunu arardık. Hiç değilse kadını düğüne
yetiştirirdik. Çünkü en başından beri bu sevdanın yanında yer alan Leyla’nın
yokluğu beni üzdü açıkçası. Orada olmayı en çok hak edenlerden biriydi. Yasemin
ve hatta daha önce adı sanı duyulmamış Aras dahi geçmişten çıkıp gelmişken,
Leyla’yı da aradı gözlerim o mutluluğun içinde. Onsuz herkes ve tüm mutluluklar
çok eksikti, çoook…
En azından hapishanede üç beş sahne görmek, Nihan’la Kemal’e
o mektubu yazarken izlemek veya hiç değilse onun sesinden dinlemek isterdim.
Ayhan’ın Leyla’nın yokluğunda özlemden burnunun direğinin sızladığını
hissettim. Nasıl güzel seviyor bu adam yahu. Senin kadar olmasa da Leyla’yı ben
de özledim be Ayhan. Bölüm boyunca göremeyince bir de… Nasıl ki Ayhan’ın Leylasız aldığı nefesin bile
ciğerlerini acıttığını izledik, hissettik, keşke Leyla’nın da Nihan’ı
kurtarmaktan dolayı mutlu ama bir yanıyla da o düğünde bulunamamaktan dolayı
buruk olduğunu görebilseydik. Ama bırakın düğünü, öncesinde bile karakterin
böylesine görünmez olması, hikaye açısından hiç olası ve mantıklı bir durum
olmadığından herhalde Zerrin Tekindor’un bir mazereti vardı diye düşünüyorum.
Bekarlığa vedaya Fehime’yi çağırmayarak Vildan terbiyesizlik
etmiş. Bir de kadıncağız Nihan’ı delicesine eğlenirken bulunca bozulmasın da ne
yapsın? Normal şartlarda, Türk tipi bir kaynana bu durumda dev arıza çıkartır. Gene
de Fehime Hanım hem genele, hem de kendi karakter yapısına göre usturuplu bile
davrandı. Hem gönlünce bir mürüvvet göremediği konusunda da haklı. Bu son
düğünü de sayarsak 3 evladı toplamda 5 defa evlenmiş olacak. Hangisinde şöyle
mutlulukla bir göbek atabildi? Aksine hepsinde çocukları bir kuru nikahla
evlenip sonra da “Biz evlendik.” diye karşısına çıktı. O yüzden o bekarlığa
veda partisini basmakta haklıdır, o kınayı Nihan’ın avcuna yakmak da hakkıdır! Bu
çetrefilli konuda, iki ateş arasına girmeyip suskunluğunu koruyan Kemal de
akıllılık etti kesinlikle. Azıcık ucundan gelin kaynana çekişmesi ve dünür
atışmaları, Emir’in katmaya çalıştığı karanlığın içinde hafif bir romantik
komedi esintisi yarattı, hoş da oldu. Yalnız onca badireyi ve dahi Emir
Kozcuoğlu’nu alt ettikten sonra, düğün dünür kavgaları yüzünden suya düşseydi,
buna okyanusu geçip, derede boğulmak denirdi.

Nihayet, çok şükür, maşallah!
Gerçi suyun içinde, memurun paçalarını ıslatma pahasına
kıyılan nikah için, bir nevi suya düştü de diyebiliriz. Fakat “Ya şunları
kumsalda, hatta suyun içinde evlendirmek de hoş olur.” şeklinde bir düşünceyle yapılmış,
öyle lalettayin bir seçim değildi kesinlikle. Bir kere her şeyden önce, suyun
onlar için anlamı büyük. Her şey suda başlamıştı, Kemal ilk kahramanlığını
Nihan’ı boğulmaktan kurtararak sergilemişti. 5 yıl sonraki ilk temasları da gene benzer
şekilde olmuştu. Çünkü suyun bir sihri ve de kendi hafızası var. Öyle olmasa,
Hıdırellez’de dilenen güzel dilekler gerçekleşsin diye, sabahında suya
atılmazdı, değil mi? Özetle ben düğün mekanına da, ambiyansa da, süslemelere de
ba-yıl-dım! Her bir detayı düşünülmüş; mekandan müziklere, fotoğraflardan
süslemelerde kullanılan çiçeklere, Nihan’ın gelinliğinden başındaki taca kadar
özenilmiş ve enfes bir düğün çıkartılmıştı. Üstelik de o özenin içinde sadelik
ve doğallık da yakalanmıştı. Emeği geçen herkesin ellerine, Nihan ve Kemal’in
ilk dansı için “Ben seni çok sevdim”i seçenin de fikrine sağlık.
“Beni var ettin sen aşk
Seninle varoldum ben aşk”*
Nihan ve Kemal'in kimyaları uyuştu, birleşti, zamanla bir potada eridi ve artık hibritleşti. Artık ortada aşkın ve azmin zaferi sonucunda yaratılan "Nihan&Kemal Soydere" diye bir gerçek var. Belki Emir'in tanıdığı süre kadar, belki de sonsuza kadar...
*Candan Erçetin,
Aşk