Giz içinde kalplere düşen Hazan...
Kafa karışıklığı.

Merhaba sevgili okurlar... Fazilet Hanım ve Kızları'nda on haftayı geride bıraktık. Bazı düğümler yavaşça açılırken, bazı konularda da ekstradan düğüm düğüm olduk; olsundu. Yasin'ciğimin atarı konusunda çoğu zaman git-gel yaşadım. Ece'ye olan aşkını gözlerimden kalpler çıkarak izlerken, bazen de "Dur bi çocuğum, o nasıl lugat?" derken buldum kendimi. Ve gelinen son noktada, kocaman bir "Yasin, sen şaka mısın?" diye sormak istiyorum, müsaadenizle. 

Yasin'in gördüğü manzara hoş değildi, bunu kabul ediyorum. Ama hapise girseydi demek ki Ece böyle yaparmış gibi bir düşünce, Ece'ye asla güvenmediğini gösterir. Güvenin olmadığı ilişki de pek bir umut vaad etmez. Yasin, Ece'nin erkek arkadaşı. Kırılmayacaksa eğer, "sahibi" değil. On sekiz yaşını daha doldurmamış bir bireyin, -ki bugün yarın dolduracak- fikirlerini danıştığı kişi erkek arkadaşı olabilir. On sekiz yaşını doldurmuş bir bireyin de fikir danışmaya elbette ihtiyacı olabilir. Ama hiç kimse, başka bir kimse tarafından yönetilemez. Her halukarda, yaş farketmeksizin, Yasin'in yaptığı muameleyi kimse kimseye yapamaz. Öyle bir dünya yok, üzgünüm. 

Ama görüyoruz ki var... Yasin, Ece'nin seçimlerine, istediği hayata asla saygı duymadı bugüne kadar. Dönüp de bir "Sen ne istiyorsun Ece?" diye sormadı hiç. Atarlandı, diklendi, "Seviyorum ulan!" diye bağırdı ama işte sevmek, benim nezdimde bu değil. Yasin Ece'yi pek tabii seviyor ama çok yanlış seviyor. Kendini, parasızlığını, aileler arasındaki çatışmayı ve Fazilet Hanım'ın beklentilerini karşılamamayı "yetersizlik" olarak görüyor. Ve bu davranışlarına yansıyor. Fazilet Hanım'la aynı çizgiye geldim bu noktada; Ece ve Yasin doğru bir şey yaşamıyorlar. Ve Ece yarın gerçekten de pişman olabilir. 

"Seni seviyorsa, önce adam gibi, sevdiğine saygı duyacak." dedi Yağız Egemen. O kadar güzel söyledi ki. Ece ve Yasin ilişkisindeki en büyük eksik bu. Saygının olmadığı yerde, sevgiyi kim ne yapsın? Birlikte bir hayatı paylaşmak kuru sevgiyle olmuyor. Dağları delmekle de olmuyor; denizleri aşmakla da olmuyor. Allah'tan Ece çok küçük ve Yağız'a rezil olup olmamayı umursamıyor. Ama Yasin'in yaptığı, Ece'yi küçük göstermekten başka bir şey değil. Ece şayet utansaydı, "Senin ayıbın değil tatlım, boşver." derdim, orası da ayrı. Ama Yasin'in yüzü hiç kızarmıyor. 

Fazilet Hanım, insaflı çıktı. Zira, Yasin benim kapıma dayansaydı, ben o kadar insaflı olmayabilirdim Yasin'e karşı. Ve ben utandım. Yasin'in utanmadığı kadar ben utandım yaptığı ima karşısında. Zaten, Ece'in henüz on sekiz yaşında olmamasından ötürü yaşadıkları şey çok da doğru değildi. Bir de bunun, Ece'nin annesinin karşısında, diline kadar gelmesi benim dilimi lal etti. Belli ki, -altından başka bir şey çıkmazsa- Ece hamile. Şimdi, o cepheden nasıl bir gol gelir bilemiyorum. O çocuğun doğacağını zannetmiyorum. Ama Fazilet Hanım'ın korktuğunun başına gelmesi çok kötü oldu. Şayet öğrenirse, yaşayacağı acıyı tahmin bile edemiyorum. 

Bazı korkuları da Fazilet Hanım için "balık" niteliğinde tabii ki. Kerime Hanım'ın kucağına bıraktığı bilgi, dizinin en kilit bilgilerinden birisi. Her ne kadar Fazilet Hanım, Hazım Bey'den olma zannetse de Yağız veya Sinan'ı ben öyle düşünmüyorum. Çünkü Kerime, kocasının resmiyle kavga ederken, onu suçladı. Belli ki bir çocuğu, para karşılığında Egemen'lere vermişler. Peki ya hangisini? Sinan mı? Yağız mı? Bilmiyorum. Ve içimdeki çok güçlü bir ses, şimdilik Yağız olduğunu söylüyor. Yurtdışına gönderilmesinin sebebini de Kerime'nin bir şekilde ortaya çıkıp, Hazım Bey'i korkutması olarak düşünüyorum nedense. 

Yağız'ın Egemen olmadığını düşünmemin bir diğer sebebi de, Hazım Bey'in, Kerime'nin çocuğunu "öz oğlu" olarak görmesi. "Altın çocuğun" Egemen olmaması, tam bir "Helal olsun!"luk davranış olurdu bence. Göreceğiz. 

Onuncu hafta itibariyle, esasen gelmemiz gereken yere, sonunda gelebildik. Ve burası, her şeyin başladığı yer. İki kardeş ve bir kadın. Yanlış anlamar silsilesi... Yalan... Giz... Tam bir üçgen. Aşk üçgeni. 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER