Bir labirentin içine düştüm ve çıkamıyorum dostlar; yardım edin. Karıştım. Karmakarışık oldum. Ve ironiktir ki, bu duyguya bayılıyorum.
Bilmecelere bayıldığınızı söyleyin bana. Çocukken çok severdim; hoş hala çok severim. Büyüdükçe, bulmacalar bilmecelerin yerini aldı ama aslında hepsi aynı kapıya çıkardı; merak. Fazilet Hanım ve Kızları'nın tarifi imkansız bir gizi var. Hem oldukça basit ve anlaşılır bir dil; hem de acayip gizemli bu dil. Bir labirentin içinde çıkış kapısına ulaşmaya çalışıyorsunuz, hem de bu labirentin içine çekiliyorsunuz aynı zamanda. Enteresan.
Öyle enteresan ki hem de... "Yağız ve Ece mi? Daha neler? Olabilir mi böyle bir şey? Yok artık! Anne, sen anladın mı?" Evet bunlar benim izlerken anneme kurduğum cümleler. Üstelik annem, hem yayın saatinde izleyip hem de ben internetten izlerken bana eşlik etti; "Vallahi ben çok kararsızım Dilara." dedi. Evet öyleyiz, cümleten.
Annem, Sinan'ı çok sevmiş. Ben de seviyorum. Ama nedendir bilinmez; annemin aksine Yağız ve Hazan'ı günden güne daha çok yakıştırıyorum. Çünkü Yağız'ın kişiliğinde beni ona çeken bir şeyler var. Nedir demeyin, yolun çok başındayız. Belki de tünelin sonundaki ışıktır beni Yağız'a çeken, labirentteki "Exit" yazısının neon renkleri ya da. Az konuşuyor, gözlemliyor; henüz bulmacanın parçalarını doğru tamamlayamıyor ama olsun. Ağır kanlı ama olsun. Geç idrak ediyor ama olsun. Geç olsun da güç olmasın.
Şimdi başa sarıyorum. Ece ve Yasin'e tipik bir yurdum tepkisi vereceğim izninizle: Eh, başınıza gelecek vardı sizin. Ece'nin bu haftaki IQ'su öyle düşük ki göremiyorum. Yasin kan kaybından ölsün ama polisler gelmesin. Şaka yapıyor zannettim. Ciddi ciddi ekrana baktım ve Ece'nin ciddi olup olmadığını anlamak istedim. Çok ciddiydi. Ambulansı o kadar aramadı ki, ancak bu kadar aramayabilirdi. Sonrasında da eve gitmemek için Yağız'dan ya da polislerden kaçtı. Ormanın içinde, gece yarısı ve sağanak yağmurun altında kaçarken Ece'nin IQ ibresi kesinlikle sol altlardaydı. Neyse ki Yağız anlayışlı adam vesselam. "Harika cumartesi!" diye diye, adını bilmediği ve lakabını kül kedisi ilan ettiği Ece'yi buldu. Sonra da evine götürdü.
Devamlılığı olan şeyleri seviyorum. Mesela Ece'nin sakarlığını. Öyle ki, ablasının o malum gece giydiği ayakkabıları, alışık olduğumuz sakarlık sonucunda gördü. Küçük detaylar her zaman gülümsetir. Derken, bambaşka bir Ece oldu; Yağız akıl sır erdiremedi. Bir kişi de Yağız'ın karşısına geçip, durumu açıklamaya çalışmıyor. En kötü, hesap sorsalar falan diyeceğim ama kimsenin öyle bir niyeti yok. Uzadı. Sakız gibi uzadı bu konu. Ve bence, geçen her saniye, Yağız'ın Sinan'a vereceği tepkiyi büyütüyor.