Sinan'ın Hazan'a bakışlarını çok sevdim. Açıkçası, Sinan ve Hazan için ellerimi havaya kaldırdım bile çoktan. Nasıl oldu ben de anlamadım. Ama Sinan'ın içinde, çok gerçek bir taraf var. Sıcak, şefkatli ve dokunaklı bir şey. Hazan'ı hastaneye, oradan da kendi evine -yatağına- taşıması ve akşamı koltukta geçirmesi olması gerekendir, evet. Ama bunu Sinan yaptığında ve Hazan'ın dinlenmesi için yalıda kalması gerektiği konusunda direttiğinde, gözlerimden kalplerin çıktığını kimseden saklayamam. Alp Navruz ve Deniz Baysal'ın ekran uyumunu ilk kez bu hafta hissettim; ikisi de oyunculuklarını konuşturdular.
Aslında Sinan da Hazan kadar gerçek bir karakter. Evin küçük ve şımarık oğlu olmak istemediğini ama bilhassa rol yaptığını düşünmeye başladım sanırım. Ona dayatılan bir "tip" var ve buna isyan etmek için her yolu denemiş durumda. Açıkçası, ben de zorla Nil'le bir sene sevgili kalsaydım, gezegeni yakardım herhalde. Sinan'ı anlıyorum. Önemli olan, Sinan'ın da Hazan'ı anlayabilmesi sanırım; haftaya kendisine aşık olduğunu öğrenecek.
Bu noktada, Yağız'ın neden gizemli tutulduğunu pek çözemiyorum. Hikayenin Yağız tarafı epey eksik. Disiplinli, magazinden uzak yaşayan ve işine düşkün olması dışında hiçbir özelliğini bilemiyoruz Yağız'ın. Bu da ana resmi tam görememize sebep oluyor. Mesela, kendi adıma, Yağız'ın evinin neden ayrı olduğunu gerçekten merak ediyorum.
Bir tarafta Yağız ve Hazan'ı shipleyenler, diğer tarafta Sinan ve Hazan'ı shipleyenler var. Bunun sonu nereye varacak? Bilmiyorum. O kadar çok Hazan ve Yağız sahnesi yok ki, ancak bu kadar yok olabilirdi. İlk bölümden itibaren, olayın sonu Hazan ve Yağız ilişkisine varacak gibi durduğu için, bunun olacağını düşündüğümü söyledim. Henüz, hiçbir sinyalini alamıyoruz. Yeşil ışık yakılmasını geçtim, komple ışıklar yok yani; öyle bir durum. Sahi, Çağlar Ertuğrul'un sahnesi, neden yok denecek kadar az? Hazan'la olan sahnelerini geçtim, genel sahneleri de az, yetmiyor. Karaktere uzak kalıyorum. Hatta, bölüm olmuş beş, esas oğlan kim bilmiyorum.
Eğer, tek bir "esas oğlan" kavramı yaratılmayacaksa, ki bugüne kadar bunu yaratmadan yaratan tek dizinin The Vampire Diaries olduğunu düşünüyorum; bizim kültürümüz veya totalimiz diyeyim, bunu kaldıramaz. ^.^
İzleyici günden güne Sinan ve Hazan'a alışırken, eğer çok sonradan önlerine Yağız ve Hazan verilirse, olmaz. Olmaz çünkü biz baştan değerlendirme yapmayı severiz. Sonradan hikayeye dahil olan üçüncü kişileri sevmeyiz. Fakat iki kişi aynı anda savaşırsa ancak ikisini de içimize eş zamanlı sindirip, tarafımızı seçebiliriz. Bunlar benim düşüncelerim tabii; neden çoğul konuşuyorsam.
Deniz Baysal'ın maskülen karakteri çatır çatır oynarken, "Baba!" diye küçük çocuklar gibi çırpınışlarındaki naiflik çok güzeldi. Hazan'ın her hafta, konuşma tarzı ve üslubu kendisini belli ediyor ve karaktere fazlasıyla girebiliyoruz. Şöyle ki, diğer işlerini de yakinen takip ettiğim bir oyuncu olmasına rağmen, beni Hazan'a bu kadar inandırması da tamamen onun performansıyla alakalı olsa gerek. Karakteri öyle bir sınırda oynuyor ki, ne kadar "erkek Fatma" yakıştırılması yapılsa ve öyle de davransa, içindeki feminenliği de size vermeyi başarıyor. Bakışlarıyla da oynuyor; Sinan'a olan aşkını gözleriyle haykırması ekran karşısında sessiz bir şölene dönüşüyor. Ve Murat Saraçoğlu, bize bunu da çok iyi aktarıyor.
Ece ile Yasin cephesinde ise Selin'in etkisiyle karşılaşacak olmamız tam bir hayretler edilesi durum. Ben neler olacağını tahmin edemediğim yan hikayeleri çok severim; ana hikayenin gidişatını doğrudan değiştirebilirler. Afra Saraçoğlu'nun, doğal oyun ruhunu seviyorum. Konuşur gibi davranıyor çoğu sahnede ve hepsi fazlasıyla gerçekçi duruyor. Yasin'in ailesinden gördüğü baskıyı, Ece annesinden ya da ablasından görmüyor. Cidden, oturup Yasin için üzülmeye zaman yaratacağım hayatımda. Şükrüye kadar "çirkef" bir karakter görmemiş olabilir miyim? Sesinin yüksekliğinden nefret ettim. Tam bir "cadoloz" diyeceğim; artık ayıp olmaz diye düşünüyorum. Ve fakat, Şükrüye'nin yaptığı her kötülüğün Fazilet Hanım'a yaradığını da unutmamak lazım.
Beşinci bölümde de finale overdose heyecanla yürümeyi başaran Fazilet Hanım ve Kızları'na emek veren herkesi tebrik ederim. Bu cidden önemli bir mesele. Asla, "Heh, şimdi burada biter!" hissi vermeden ve sizi doyurarak ama en heyecanlı yerde kesiyorlar. Sakil durmuyor ve hayranlık uyandırıyor. Bekleriz madem. ^.^
Haftaya görüşürüz.