Güzelliğiyle büyüleyen bu uzunca açılış sekansından sonra saraya geri dönmemizle birlikte görsel anlamda bölüm de 2. sezonun fabrika ayarlarına geri döndü. Muhteşem Yüzyıl serisinden bu bağlamda ne anladığınıza ve ne beklediğinize göre değişiklik gösterebilecek olan, bence bölüm içinde iki farklı bölüm havası oluşturan bu ikinci kısımda öne çıkan ve özel olarak çalışılmış gibi görünen iki sahne vardı. Birisi Kösem Sultan’ın sarayı basmayı âdet haline getirmiş olan ahalinin karşısına çıktığı sahne, diğeri de yokluğunda kendisini Saltanat Naibesi ilân edip devlet işlerini yürüten validesiyle Murad'ın Arz Odası’ndaki yüzleşme sahnesiydi.
 
Dizideki payitaht ahalisi biraz tuhaf bir ahali malumunuz. İlk sezonun başlarında tahta sancak deneyimi olmayan bir çocuk çıktı, ne günlere kaldık diye Sultan Ahmed’i beğenmeyen ama öldüğü yönündeki söylentiler alıp yürüyünce sarayın kapılarına dayananların 1634 versiyonları bu defa da başlarına cellat kesildiği için normalde arkasından demediklerini bırakmadıkları Sultan Murad’ın öldüğü yönündeki söylentiler alıp yürüyünce soluğu Bâb-üs Saade’nin önünde aldılar. 

Böyle her isteyenin ikide bir koca sarayı basması o kadar kolay mı diye düşüncelere dalmışken neyse ki bu defakilerin derdinin 4. Murad’dan daha çok yerine derhal yeni bir padişah istemek olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Kösem Sultan'ın devletin üstünden ellerini çekmesini söyleme cüretinde dahi bulundular.
 
7 sayısında keramet olduğuna inanılır. Aynı kapıların önünde daha önce 7. bölümde Beren Saat’in bedeninde ahaliyle muhatap olan Kösem, yine bir başka 7 numaralı bölüm olan bu haftaki 47. bölümde bu defa Nurgül Yeşilçay’ın bedeninde isyancıları geri püskürttü. Helesi Kösem Sultan’ı bütün kudreti ve haşmeti içinde, herhangi bir Valide Sultan olarak değil de devlet adına hareket eden bir hükümdar havasında izlediğimiz bu sahnelerde 2. sezonun başından beri görmeyi dört gözle beklediğimiz “İmparatoriçe” Kösem’in bundan sonraki muhtemel duruşunun nasıl olacağı hakkında da ilk izlenimlerimizi elde etmiş olduk.
 
Nurgül Yeşilçay sahnenin ve karakterin hakkını sonuna kadar verdi gerçekten. Muhteşem Yüzyıl tarihinden geçen erkek sultanların kudretini aratmayan bir performansla tebaasına hitap eden Kösem rolünde öyle bir kükredi ki 4. Murad’ın kime çektiğini daha iyi anladık. Anasına bak oğlunu al ^^ Devamlı olarak yakıp yıkan oğlunun aksine halka nabzına göre şerbet verip durumu kontrol altına almak konusunda daha maharetli ve deneyimli olduğunu da gördük. Devleti yönettiği yılları izleyememiş olsak da, böyle bir yeteneği olan bir kadının sahip olduğu kudreti kaybetmek istememesi normalmiş, biraz daha iyi anladık.
 
Murad’ın saraya geri dönüp arkasından döndürülen işleri öğrenmesiyle birlikte validesini Arz Odası’nda bir kenara çekmesi uzun sürmedi. Belli ki son bir defa güzellikle ellerini devlet işlerinden çekmesi ve kendisini gerçek bir padişah olarak adamdan sayması konusunda onu ikaz etti. Nurgül Yeşilçay bu sahnede de oğlunun sinirini yatıştırmaya çalışan sevgi dolu anne ve aldığı uyarıdan sonra içinde kabaran kibir ve hırsı güçlükle zapteden Saltanat Naibesi olarak Kösem’in iki farklı yüzünü bir arada yansıttığı geçişlerde yine çok iyiydi. 

Ancak bildiğini okumaya devam edip Murad’ın arkasından tekrar Divan-ı Hûmayun’u toplamaya niyetlenmesi gelecek hafta saraydan sürülmesini getirecek ve belli ki içindeki iktidar hırsını artık daha fazla dizginleyemeyerek dişlerini tam olarak gösterecek.
 
Dedim ya anasına bak oğlunu al diye, Murad da bildiğini okumaya devam ediyor. Ne validesi Kösem Sultan’ın, ne Ahizade Efendi’nin, ne Abdülmecid Sivasi Efendi’nin ne de bir başkasının uyarı ve telkinleri fayda etmiyor. Bölümün başında gideceği yolu seçtikten sonra bir daha da zor fayda eder zaten. Tütün ve kahvehane yasaklarından sonra bu defa da alkol tüketimini ve meyhaneleri yasakladı. Hakkında ileri geri konuşan bir adamı gerçek anlamda şarapla boğduktan ve kellesini aldırdıktan sonra “Yapmayın, etmeyin” diye sabırla meram anlatmaya çalışan ama dinletemeyen Abdülmecid Sivasi Efendi’yi de kılıçtan geçirmenin eşiğinden döndü. Derdinin tütün ya da alkol değil, sözünü ahaliye geçirip geçirememek olduğunu söyleyerek resmen ego tatmini peşinde olduğunu ilân etti. O yasakladıkça ahali daha da çok azıtıyor. Bakalım nereye kadar gidecek böyle?
 
Tamamen karanlık tarafa geçmiş Murad olarak verdiği ilk en uç ceza ise ortada elle tutulur bir kanıt yokken, sırf Şehzade Kasım’ın lafıyla Şehzade Bayezid’e haddini bildirebilmek için, getirdiği alkol yasağına uymayarak alkol satmaya devam ettiği bahanesiyle Kalika Hatun’u Bayezid’e öldürtmesi oldu. Halbuki gelen yasaklardan sonra Kalika’nın meyhanesi kapatılmıştı, bir şey satmıyordu. Bir şehzadenin halktan bir kadınla bir gönül ilişkisi içine girmiş olması kabul görmeyecek bir durum olsa bile iki taraf için de daha hafif bir cezayla üstü kapatılabilecek bir konuyu kendince çarpıtıp en yüksek perdeden acımasızca cezalandırarak Bayezid’i de nihayet kendisine düşman etti.
 
Tabii biz Bayezid’in ölümü sonrasında Kalika Hatun bol bol gözyaşı döker diye beklerken bu noktada ters köşe olduk. Bu defa kadın tarafı ilk giden oldu. Açıkçası benim açımdan çok da gereği olmayan, romantizme ya da aşka pek de benzemeyen bir şeydi Bayezid - Kalika bahsi. Bir kere bile sarılmamış, öpüşmemiş tipler bunlar, ne aşkıymış o? O yüzden ölmeden önce hatunun “seni daima seveceğim Bayezid, öldükten sonra bile” şeklindeki fazlasıyla abartılı sözleri komik geldi. Velakin Bayezid’in de en sonunda nefretle dolup taht savaşında Murad’a bilenmesi için gerekli bir hamle olarak tasarlanmış belli ki. Fazla uzamadan bitmesi iyi oldu.
 
Birbirlerine çok benzeyen, bu nedenle de aynı çatı altında barınmaları biraz zor olan 4. Murad ve Kösem Sultan’ın iktidar savaşı artık başladı. Aslına bakarsanız ikisi de kendince haklı. Biri kendini mutlak hükümdar olarak kabul ettirmek için taş taş üstünde bırakmamaya kararlı, diğeri böyle giderse devlet ayaklarının altından kayacak diye, vaktiyle sahip olduğu kudreti de kaybetmek istemeden duruma müdahil olmak istiyor. Ne de olsa kıymetlisi Sultan Ahmed, kollarında ölürken devletini kendisine emanet etmişti. O artık Devlet-i Âliyye’yle evli. Seyirci hangisinin tarafını tutsun şimdi?
 
Yeni bölümleri merakla beklerken bu bölümün başındaki muazzam çalışmanın benzerlerini bol bol görmek, hatta mümkünse dört başı mamur bu Muhteşem Yüzyıl hallerinin artık 2. sezonun bölümlerinin her yerine eksiksiz olarak yayılması dilekleriyle…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER