Kara Yazı:
Karadayı'nın finalinden bu yana Sema Ergenekon-Eylem Canpolat ikilisi yeni bir şeyler yazsın diye bekliyorum. Önce kendi şirketlerini kurdukları haberi geliyor, seviniyorum, daha 'özgür' hikâyeler yazabileceklerini umarak. Sonraki haber Emre Kınay'la anlaştıkları… Değmeyin keyfime şimdi! Derken Zeynep Çamcı diyorlar, Ushan Çakır diyorlar, diyorlar da diyorlar, kalbim pır pır bekliyorum. Sonra bir de Haluk Bilginer diyorlar; Emre Kınay'la Haluk Bilginer aynı dizide diyorlar! Diyalogsuz tanıtımlarda, birkaç saniyelik bakışlarıyla bile hikâyeler anlatan adamlar bunlar, nasıl heyecanlanmayayım? Nasıl sabredebildiğimi ben bile bilmiyorum bugüne kadar…
 
Kara hikâyeler anlatmayı seven kalemler bunlar, ben de acıya, hüzne, gözyaşına pek yabancı biri sayılmam… Ama daha güzeli, kara yazıya, kötülüğe boyun eğmeyen, hak için, adalet için canı pahasına mücadele eden karakterler yazmayı seven kalemler bunlar ve ben en çok da bunu izlemeyi sevdiğim için peşindeyim Ergenekon-Canpolat ikilisinin. Yaren'den "Yazını karartmalarına izin vermeyeceğim" cümlesini duyduğumda alıyorum son darbeyi; bu hikâyede mücadeleye soyunan bir kadın. Artık bu hikâye nereye kadar gidecekse gitsin, ben ekran karşısında kalmaya dünden hazırım!
 
Halil'in 'namus' takıntısına ne söylesem az, ne kadar kızsam hafif kalır. Konuşulacak, tartışılacak çok konu var bununla ilgili, ama karakterleri biraz daha tanımayı bekliyorum bunun için. Fakat Emre Kınay'dan konuşalım hemen şimdi. Halil'in her bakışında, her cümlesinde, attığı her adımda o takıntının hem kendi üzerinde hem de ailesinin üzerinde yarattığı baskıyı hissetmedik mi? Halil bütün gece karakolun önünde Adli Tıp raporunu beklerken benim içim üşüdü, umarım yalnız değilimdir. Kızına değil raporda ne yazdığını öğrenmeye koşan bir baba… Üşüdüm, titredim… Oysa geceleyin kapıya polisler geldiğinde "Kızıma bir şey mi oldu?" diye endişelenmişti…
 
Halil, bize anlatacak çok şeyi, gösterecek çok yarası olan bir karakter; insanın canını sıkıyor olsa da izlettiriyor kendini, hem hikâyesiyle hem de Emre Kınay'ın şahane performansıyla. Kızlarının saçlarını ancak onlar uyurken okşayabilen, okusunlar da 'kurtulsunlar' diye düşünebilen fakat kendi travmaları nedeniyle anlaşılmaz derecede baskıcı ve paranoyak bir hale gelmiş bir baba. Kazıdıkça neler çıkacak altından, gerçekten merak ediyorum.
 
Konumuzla tamamen alakasız ama, Halil karakterinin dişlerini sarartmayı düşünen her kimse işi rast gitsin inşallah. Sarartma işlemi nasıl yapıldı bilmem, gözüme batmadı da değil, ama bunun düşünülmüş olmasına bayıldım!
 
Haluk Bilginer'i izlemek her zaman bir keyif. Televizyon için seçtiği rollerin hep birbirine benzediğini ve çoğunun televizyon için fazla teatral olduğunu düşünsem de, Kara Yazı'da onun yerine başkasının oynadığını düşünmek bile istemiyorum. Oğuz Karahan hakkında pek fikrim yok, en fazla iki dakika sonra ölecek bir karaktere korku politikası üzerine tirat atmasını gerektirenin ne olduğunu da, neden hiçkimseyi sevmeyen bir adam olduğunu da anlayamadım. Bu haliyle karakter çok bildik biri zaten. Ama Haluk Bilginer'e yakışacak ve onu da zorlayacak bir karakter çıkacağına da hiç şüphem yok. Zaman, sadece birazcık zaman…


 
Zeynep Çamcı'yı izlemeyi hep sevdim, canlandırdığı karakterlere de hep inandım şimdiye dek. Yaren'e de hemen ısınıverdim. Kendi travmalarından acılar doğurup etrafına saçan bir babanın yanında (ya da 'gölgesinde' mi demeli?) Yaren'in nasıl ezildiğini, nasıl yok olduğunu da, nasıl büyüyüp kardeşlerine kanat gerdiğini de çabucak gösterdi bize. Emre Kınay'ın karşısında ezilmemesi de yeterdi ama Zeynep Çamcı bununla da kalmadı, dimdik ve tereddütsüz oynadı Yaren'i. Şimdilik sadece bir teşekkür bırakıyorum buraya, eminim bunu da uzun uzun konuşacağız ilerleyen haftalarda.
 
Ushan Çakır konusunda ikircikli bir konumdayım henüz. Televizyonda çok az işte takip ettim onu, tiyatrodaysa yalnızca bir kez izledim. İzlediğim yerlerde beğenmediğim hiçbir şey yok, ama oyunculuğunun sınırlarını bilmediğim için soru işaretlerimin silinmesi için daha fazla izlemem gerek. Fakat Mehmet Karahan hakkındaki düşüncelerim olumlu. Sevgisiz bir baba ve soğuk bir annenin arasında böyle insan kalmayı, çevresinde olan biteni sorgulamayı nasıl öğrendiğini merak ediyorum.
 
Kadroda adını görmemişken, tanıtımlarda yüzünü iki saniyeliğine gördüğümde sevindiğim bir isimdi Tansu Taşanlar. Kadir de izlemeyi çok sevdiğim tiplerden; uzaktan, usul usul ama gürül gürül sevenlerden. Yaren'e bakışlarına takılı kaldım her seferinde, tek söz etmesi gerekmedi. Umarım ilk bölümde izlediğimizden daha hareketli, inişi çıkışı bol bir karakter olur Kadir, Tansu Taşanlar'dan da konuşuruz uzun uzun…
 


Gülper Özdemir'i daha iki ay önce Bana Sevmeyi Anlat'ta izliyor ve sinsi Simge'ye sinir oluyordum. Derya Uluçınar'ı sevdim diyemem, ama Gülper Özdemir'i beğendim, Derya'ya inandım. Uluçınar ailesinin birbirine fiziksel olarak benzeyen insanlardan oluşmasını da ayrıca beğendim, söylemeden geçmemiş olayım.
 
Burak Çelik'i daha önce izledim denemez, ama Best Model seçildikten sonra oyunculuğu seçen pek çokları gibi başrollerden değil yan rollerden yürüyor olmasını takdir ediyordum hep. Erdem karakteriyle ilgili bir sıkıntım yok şimdilik. Hatta hikâyedeki yerini fazlasıyla umut verici buldum. Belli ki her şeyi başlatan 'cinayet' olayında kurucu bir rolü var Erdem'in. Bunun altından çıkacak hikâyeyi de Burak Çelik'in bize göstereceklerini de merakla bekliyorum…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER