Payitaht ise bildiğiniz gibi. Saraydan her gün bir ölüm haberi gelirken şehir merkezi de farklı değil. Kahvehane ve tütün yasakları başladığından beri sokaklarda kurulan darağaçlarında sallandırılan bedenler artık günlük hayatın bir rutini haline geldi. Korku dört bir yanı sarmış durumda. En başından beri durumdan çıkar sağlayan Kadızadeliler Tarikatı da iyiden iyiye ipleri ele alınca ahali gün yüzü görmez oldu. 

Din ve şeriat adına bu kadar katı yollara başvurulmasını tasvip etmeyen Abdülmecid Sivasi Efendi ise ilk defa bu bölümde açık açık Kadızade Mehmed Efendi’ye cephe aldı ve belli ki Kadızadeliler’in kendi anlayışlarının hükmünü geçirmek için bir nevi savaşa döndürmeye niyetli olduğu bu durum karşısında yakıp yıkan anlayıştansa, kendi cemaatinin ilmiyle ve sağduyusuyla taraf olacağını ilan etti. Yani savaş baltaları bir de bu cephede çekildi.
 
Şehzade Kasım’ın haftalardan beri yerine hiç sokmadığı savaş baltası ise bölümün sonlarına doğru yine bir anda savruldu. Yazının en başında hikaye takibindeki sıkıntıdan bahsederken tam da bu sahneleri kastetmiştim. Açıkçası ben Kasım’ın Şehzade Bayezid’i takip etsin diye peşine adam taktığını çoktan unutmuştum. Bölüm boyunca da bu durum bize hiç hatırlatılmadı. Kasım’ın Bayezid’in bir açığını yakalamak için fırsat kolladığı, beklemede olduğu hiç gösterilmedi. 

O yüzden kendisine gelen istihbaratla bir anda yerinden fırlayıp ateşli ateşli Bayezid’in peşine düşmek istemesi ve Kalika Hatun’un evine gidip Şehzade Bayezid ve Gülbahar Sultan’ı görmesi ince ince işlenmiş akıcı bir hikayeden daha çok, sırf bölüm sonu canavarı olsun da ortama hareket gelsin diye durduk yere bir anda peydah edilen yama gibi eğreti bir atraksiyon olarak ekrana yansıdı.
 
Halbuki bölüm boyunca sürüp giden ağlamalardan, sızlamalardan, bol müzikli dram sahnelerinden biraz kısılıp ara ara Şehzade Kasım’ın Şehzade Bayezid’in tepesine çökmek için uygun anı beklediği gösterilse, tuttuğu ağanın Şehzade Bayezid’i validesiyle görüştüğü yere kadar takip ettiği bir şekilde izletilse, ondan sonra finalde izlediğimiz olaylar yaşansa çok daha bütünlüklü ve bölümle uyumlu bir gerilim unsuru olurmuş. Bu halleriyle Şehzade Kasım da Şehzade Bayezid de, hatta Gülbahar Sultan da bölümün geri kalanıyla hiçbir bağlantısı ve ilgisi olmayan kopuk kopuk ve damdan düşme sahnelerin kahramanları konumuna düştüler. 

Tıpkı geçen hafta Silahtar’ın babasının çok alâkasız bir anda çıkıp geldiği ve Silahtar’ın hikayesinin anlatıldığı sahnenin, gelişim aşaması önceki bölümlerde hiç gösterilmeden durduk yere anlatıldığı için 15. bölüm içinde tam bir yama misali durması gibi. Dünya yıkılsa Kasım'ın tek derdi Bayezid'i boğmak, ablası ölüp gitmiş çok da tın. İticiliğin sınırlarında bir karakter cidden. Hikayeleri doğru düzgün işlenmediği için iyice iticileşiyor maalesef.
 
Görünen o ki dört bir yanda taraflar savaşa hazır halde pusuya yattılar. Kıyamet ha koptu ha kopacak. Biz de çerezlerimizi, içeceklerimizi kapıp ekran karşısındaki konumlarımızı alalım ve saraylıların bitmek bilmeyen taht kavgalarını ibretle seyre dalalım. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER