Olmuyor istesem de*
Hayat 
veriyorsun bana kanatma*
Düşünüyorum. 3 Mart Cuma akşamından bu yana İstanbullu Gelin için tabir edebileceğim tek tanımlama; düşünüyorum. Bir gün geçti, yazamadım. İkinci günün akşamı bilgisayarın başına geçtim, fakat bir türlü istediğim gibi yazıyı sonlandıramadım. Ne yazsam, ne söylesem eksik kalıyor. İçime sinmediğini bildiğim için de yazdıklarımı silmekle yetiniyorum. Yazıyorum, yazdığım yazıya odaklanamıyorum. Hâlbuki her şey hevesle başlamıştı.
 
İstanbullu Gelin için çok bekledim. Ekim ayından bu yana kafamda deli sorularla dolaştım. Kurgusu nasıl olacak, kimler oynayacak, başroller birbirine uyuşacak mı ve daha birçok sorularla meşgul oldum. Ekip mekân bakmak için Bursa’ya geldiğinde ise talihime üzüldüm. Oysaki şehri daha yeni terk etmiştim. Oldu mu ki böyle? Yine de bildiğim, kokusunu solumaktan memnun kaldığım mekânlar olduğu için de, içime garip bir sevinç düştü. Ardından medya organlarında ve kanalda tanıtımları yapılmaya başladığında ise kavuşmak için geriye pek bir zaman kalmamıştı.


Ertelemeyi yapmayan bizden değildir
 
Süreyya’nın defalarca ertelediği alarmı, yataktan bir türlü kalkamama uyuşukluğu, tatlı telaşlı hâlleri, dublaja yetişme çabaları ve türlü aksiliklerle karşılaşması izleyiciyi ilk ânda romantik komedi filmi izliyormuş hissiyatına kaptırdı. Sanki bir sinemadaymışım ve görüntü kalitesi, montajı ile birlikte kulağa hoş gelen müzikleri hayâllere kapılmamıza neden oldu. Senaryonun girizgâhı dediğimiz, izleyici ile buluştuğu ilk dakikalar eğlenceli ve izlemeyi odaklayıcı olarak yer aldı.

Esma Sultan'dan gelen ilk darbe

Süreyya’ya inanmamak adına hiçbir şüphem yoktu. Nitekim fragmanlarda da bunu gözlemlemiştim. Yayın akşamı da keyif içinde Sürayya’yı izledim. Yeni bir karakter olması, ilk bölümün acemiliği demeden Aslı Enver, Süreyya’yı bana inandırdı. Ellerinin manikürlü olmaması, sahne dışında makyajsız diyebileceğimiz şekilde rolüne devam etmesi ve hattâ kulağında kalan tek küpe ayrıntısına kadar bunu izleyicilere yaşattı. Kostüm styling olarak da salaş ama entelektüel kadın profilini yaratmaları sonucunda bir bütün olarak Süreyya’yı görebildik. Rolünün hakkını teslim ederek; o role inanması ve ete kemiğe bürünmesini de, Aslı Enver’in yönetmene duyduğu sonsuz güvenden kaynaklandığını düşünüyorum. Yönetmen ve oyuncu arasındaki sağlıklı iletişim, Aslı Enver’in Süreyya olmasındaki süreci hızlandırmış.


Belki Senem'in de kırık, yarım kalmış bir aşk hikâyesi vardır?
 

Sahnenin gizli kahramanı Recai Karagöz oldu

Bir kadın olarak bile İstanbul koşullarında ayakta kalması zorken, hayatı tek başına omuzlaması Süreyya’nın kişiliğinin ne kadar güçlü olduğunu ifade ediyor. Geçimini aldığı müzik eğitimi üzerine yürütmekte olan Süreyya, tüm bu hayat gailesi ile birlikte teyzesi de omuzlarındaki yükün ağırlığını arttırmakta.Yaşam alanını televizyon üzerine kuran, hayattan alabileceğini almış ve hayata küskün bir kadına yarenlik etmek hiç kolay bir süreç değildir. Tam da böyle bir zaman diliminde hayat, Süreyya’nın karşısına Faruk’u çıkarıyor. Az derdi varmış gibi aşk da kapısını o ânda çalıyor.
 

Süreyya'ya hep bu şekilde bakacaksa Esma Sultan'a yedekte dilaltı bulunduralım

Ne yazık ki Aslı Enver’e ifade ettiğim temennileri Özcan Deniz için söyleyemeyeceğim. Faruk olabilmek adına, rolüne ne kattığını henüz bulamadım. Zengin, iyi eğitim görmüş, ailenin pırlanta çocuğu, annesinin gözbebeği, kardeşleri tarafından kıskanılan erkek evlat ve daha nice sıfatlar… Yıllardır bu kalıba sığarak oyunculuk yapmak zor değil mi?  Sürekli “talep bu” bahanesinin arkasına saklanarak, sırada bekleyen onca oyuncuya haksızlık değil mi? Teklifler her şekilde gelir. Peki, oynayacağı rolü seçmek oyuncunun elinde değil mi? Piyasada yer edinmiş, adı herkes tarafından bilinen bir isimsen seçme hakkının da kişiye geçmiş olabileceğini düşünüyorum.
 

En karizmatik görüneninden bi' selfie alalım, lütfen!

Madem bir şekilde aynı rolü oynamayı seviyorsun(uz), o zaman neden hâlâ temponun ritmine karşı tutuk oyunculuk sergiliyorsun(uz)? Özcan Deniz, kendisini sahne içerisinde öyle bir kasıyor ki izlediğimiz adama odaklanamıyoruz. Arada rahatladığı, Özcan Deniz kimliğini unutarak konsantre olduğu sahneler yok değil. Ama bu nereye kadar yetecek? Seyirci farklı bir rol ne zaman izleyecek?
 

Ömer'in "seni seçtim Pikaçuuu" bakışı <3

Gözümüz her daim yakışıklı adam - güzel kadın izlemeye odaklandığı için ve karşımıza her geçen gün, yeteneği ile birlikte sürüyle genç oyuncular geldiği müddetçe Süreyya – Faruk uyumunu kanıksayacağız. Ama hayat kusursuz değil ki? İyi de, evde pijamalarımız ve en kötü hâlimizle bedava izlediğimiz televizyon kanallarını seçme hakkına sahibiz. Seçtiğimiz dizilerde de çift uyumunu izlemeyi tercih ederiz. Rakip kanala zap yapmamamız için, kanalın bu gibi harekete karşı atakta olması gerekiyor.


Yeminle hatırasına acıdım
 
“White Mocca” sahnesi Süreyya ve Faruk aşkı için en önemli sahnelerden biriydi. Üzülerek söylüyorum ki o duyguyu, o ilk karşılaşma ânındaki etkiyi Faruk’tan alamadım. Aslı Enver, rolünde mimiğine kadar teslim olmuşken Özcan Deniz’de bu teslimiyeti göremedim. Olmaz mı? Olur! Ama zaman alacak bir süreç. İzleyici beklenilen tahammülü benim gibi göstermez. Bir bekler, ikincisi olmazsa rakip kanala kaçar. Olmasını beklemek için de kimse boşa para harcamak istemez.
 

Uzun zamandır izlediğim en iyi karşılaşma sahnesiydi

Ne kadar Faruk – Süreyya ilk karşılaşmasına inanmadıysam, bir o kadar Osman – Süreyya sahnesini gözlerimden kalp çıkacakmış gibi izledim. Burada reji ekibinin ve Güven Murat Akpınar’ın hakkını teslim etmeden olmaz. Aslı Enver ile olan uyumu ve yönetmenin vermek istediği duyguyu ilk saniyede aldık. Almakla kalmayıp, bir daha hangi sahnede görebileceğiz diye de merak uyandık. Osman aşkını içinde yaşayıp giderken, Faruk – Esma arasında kalan Süreyya’nın en büyük destekçisi olacak.

*Yani
*Oruç Aruoba
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER