Kızgınlıklar geçicidir. Kırgınlıklar da... O yüzden hep dedim, hâlâ derim, inatla da diyeceğim, Poyraz Karayel benim için ipek mendillerin arasında saklanılası bir iştir. Ahmet Poyraz Karayel başta olmak üzere, Ayşegül, Zülfikar, Sefer, Taşkafa, Sema Reis, Bahri Baba, Songül… Saymakla bitmeyecek onlarca karakter… Hepiniz tarihe bir not düştünüz iyi kötü. Hepinizin bir derdi vardı anlatacak, var gücünüzle asıldınız anlatmak için, başardınız da. Ben güldüysem üçüz babası Zülfikar’a mesela, abi deyip alıp karşıma konuştuysam satırlarca yeri geldiğinde, çağlarca ağladıysam Ayşegül bebeğini kaybederken misal, Poyraz’a bir buruk gülüşle hak verdiysem çoğu yerde, benim için başardınız. Anlattınız derdiniz her ne ise… İçiniz rahat, yollarınız ışıkla dolu olsun!

Poyraz!                                                                                                                             
Delirmek, belirmektir der Can Bonomo… Delirmek belirmektir Ahmet Poyraz Karayel! Tarih yalnızca mutsuzları yazmaz, delileri ve onların deliliklerini de yazar. Yaşamaya verilecek en güzel tepkidir diyorsun ya delirmek için, doğrudur Poyraz… Yaşanan bunca şey ancak delirirsen bir anlam kazanır. Her şey bittiğinde, bir ışığın altında, isin, pasın içinde ya da güneşi dolu dolu alan bir odada pencere pervazında, öylece otururken kendi kendine gülemiyorsan, kendi kendine bakamıyorsan, kendi kendinle konuşamıyorsan, çok da bir numarası yok işte yaşamanın. Mutlu sonu görseydin de Poyraz, emin ol görseydin de sen deli çıkacaktın zaten. Bu hikayenin kazananı ya da kaybedeni hiç olmadı, benim nezdimde olmadı yani en azından, o yüzden ne sen kaybettin ne de onlar kazandı Ahmet Poyraz Karayel. Sen bir anın içinde delirerek belirdin yalnızca…

Zülfikar…
Söylenecek hem çok şey var, hem hiçbir şey yok aslında… Ben sana sadece “ağabey” diyeceğim Zülfikar, sen hepsini anla!

Sadrettin “Baba”, Songül “Hanım Ağa”, Bahri Baba yüreciğine yenik düşmüş, ardında kederli bir Despina… Saymaya ellerimin, fikirlerimin yetmeyeceği gelip geçmiş her bir karakter hepsi yerli yerinde! Bir oyunsa bu şayet ve piyonlar kelimelerse, her kelime kendi devrik cümlesinin içinde şu anda…,

Poyraz Karayel hiç normal olmadı, Mümtaz’ından Eda’sına kimse hiçbir zaman normal olmadı ve kimse kimseyi normalleştirmeye çalışmadı. Kabul, hep bir normallik lafı döndü ama sanırım, bıraksanız kimse tercih etmezdi o yolu bütün bu atraksiyon içinde. Hiç istemedim, tahmin hakkımı da hiç mutlu sondan yana kullanmadım Poyraz Karayel için. Mutlu sonlar zaten saçma geliyor bana bir de Poyraz gibi bir adam yani mevzubahis olan, bunca şey yaşanmış, bilmem kaç sene olmuş, büyük büyük acılar geçmiş hayatlardan bitti mi yani bir anda hayatlarındaki son sorunu da silip mutlu yarınlara mı koştular? Ya ucu açık olacak ben yazacağım kafamda aklıma estikçe onlara hikayeler ya da mutsuz olacak. Mutsuz da değil aslında, hayat olacak, gerçek olacak…

Hayattaki en değerli şey aşk değildir. Hayattaki en değerli şey birbirine tutunmaktır. Aşk olur, sevgi olur, dostluk olur, aile olur, sen ne dilersen o olur ama asl'olan bir yere, bir kimseye, bir düşe ve yahut bir "acıya tutunmak"tır. Birçok şeye aynı anda tutunsan dahi eğer biri ellerinden kayıp giderse geleceğin noktada olacaklardan ne aklın ne kalbin sorumlu kabul edilir. Poyraz gibi kalbini çıldırırsın belki... Belki öldürmeyen acı güçlendirir diye diye ayağa kalkarsın bir şekilde, geri kalan herkes gibi. Neyi seçersen seç senin doğrun, senin yanlışındır en nihayetinde.

Çok şey var elbet, söylenecek, yazılacak çok şey… Ama benden bu kadar. Kalbime herkesten bir tık daha yakın tuttuğum iki karaktere de, ipek mendilimde sakladığım kıymetli diziye de vedamı ettim. Bıraksanız sabahlara kadar konuşur her karakteri irdeleye irdeleye kendimce çözümlemeler yaparım da bırakmayın siz! Oraya bir girersem dönüşü olmaz çünkü. :)

Bir kere Reis dedik, dönüşü yok. Senden gelecek cefalara, nazlara, sözlere, sazlara eyvallah Ethem Reis… Çünkü dedim ya kızgınlıklar geçer, kırgınlıklar bir şekilde tamir olur. Hiç aklımda yokken bu yazıyı yazmaya hâlâ mecalim varsa, kaldıysa, bu başta Ethem Özışık’ın ve hemen beraberindeki tüm ekibin maharetidir. Ellerinize, yüreklerinize sonsuz sağlık…

Gidenler, gelenler, anlam veremediklerimiz, bu böyledir dediklerimiz, kızdıklarımız, sen gel şöyle diye herkesten, her şeyden üstün tuttuklarımız, tüm bu şeylerle beraber yürünen 82 hafta, 82 ayrı yol ve sonunda yine buradayız. Esas olan da bu…

Bu işe bir şekilde yolu düşmüş herkesin yollarına kuşlar konsun…

Hoş kalın dedelerim… 

Her daim sevgi ve saygıyla…



BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER