Biz bu kadar hatırayı neremize sokacağız?*

Gecikmeli Poyraz Karayel izlemenin cezası gecikmeli Poyraz Karayel bölüm yorumu yazmakmış sevgili seyirci. Son düzlüğe girdiğimiz bu günlerde bölümleri hep birlikte izleyip üzerine hep birlikte konuşalım istiyorum ama bazı durumlar müsaade etmiyor ne yazık ki. Geç olsun güç olmasın diyerek biraz gürültü yapacağım izninizle.

Zafer Biryol bu hikâyenin başına gelmiş en güzel, en derin karakterlerden. Bunu hep söylerim. Şimdi görüyoruz ki senaryo kendi finalini de aynı kötü karakter üzerinden kurguluyor. Açıkçası Savaş’ı sevdim. Poyraz Karayel’in sezon başından beri yepyeni bir hikâyeyle ayakta duruyor olmasını takdir etmekle birlikte, yer yer nostaljik ögelere başvuruyor olmasını da seviyorum. Poyraz Ev bunlardan birisiydi, Mümtaz başlı başına geçmişten gelen bildik bir karakterdi. Ayşegül Ev’i yitirmiştik, Sema’yı, Begüm’ü yitirmiştik belki ama taa 24. Bölümde bıraktığımız Zafer’in bir kardeşi çıkmıştı karşımıza yıllar sonra. Üstelik intikam lafları ederek bizi heyecanlandırıyordu.

3. sezonun tutunamayışının nedeni açık. Evet, tüm o göz kanatıcı mantık hatalarını bir kenara bırakırsak senaryonun gerçekten iyi olduğunu söyleyebiliriz. Bakın bunu da haftalardır dile getiriyorum. 3. sezon hikâyesi, 2. sezonun antagonist yokluğunda oturtmaya çalıştığı hikâyesinden pek çok açıdan daha iyi. Ama işte izleyicinin istediği bu değil ne yazık ki. Kendimi de yer yer katarak söylüyorum, biz Poyraz Karayel’i Poyraz Karayel’ken seviyorduk. Her şeye rağmen yanında olmamız maalesef bazı durumları değiştiremedi. Bekliyor muyduk bu final haberini? Aylardır bekliyorduk. Peki üzülmedik mi? Her tarafımız hüzne büründü. Tüm bu mutsuzluğu son bölüm yorumuma, haftaya saklayacağım. O nedenle şimdilik 81’den konuşmaya devam. 

Meltem mekan, hep gün. 

Bahri Umman’ın ölümünü içeren bir final izleyeceğimizi hepimiz tahmin ederdik zannediyorum. Gerçi gerçek anlamda bir ölüm görmedik henüz ama finalde bir ters köşeyle Bahri’yi yaşatırlarsa komik olur. Senaryonun son üç bölümde toparlanamayacağını da biliyoruz aslında, her şekilde yarım kalmış bir hikâyemiz olacak. Yine de sezon sonunu göremeyecek oluşumuz üç hafta önce öğrenilen bir durum değildi elbet. Hikâyenin sona yaklaştığını, senaryonun toparlanmaya çalışıldığını uzun zamandır hissediyordum ben. Nereden baksak bir 8-10 bölümü var yani. Bu yüzden, bu işe yarım kalmış bir iş olarak bakmak yerine, miadını doldurmasına rağmen yayımlanmaya devam edip tökezlemiş bir iş olarak bakabiliriz.

Bahri Baba’nın Kinyas ve diğer adamın ölümü üzerinden Zafer bağlantısını kurabilmesi akıllıcaydı. Fakat hapisteki Savaş Biryol ayrıntısından haberdarken ve son zamanlarda devamlı etrafında dolaşan Çetin en son Zafer’den bahsetmişken, bu bağlantıyı nasıl kuramadı anlamadım. Üstelik o kadar kökene filan inip teşbih-şüphe demişti. Neyse. Belli ki alt edilmez dediğimiz karakterlerin de yenilebildiğini görmemiz için bazı absürtlüklere razı olmamız gerekiyor. ‘Suspension of disbelief’ denen şey aşağı yukarı bu. İnançsızlığımızı askıya almak ve Bahri Baba’nın tehlikede olduğunu düşünemeyebildiğini kabul etmek zorundayız.

Bu esnada Savaş ve Eda ikilisinden hâlâ memnun olduğumu söylemem gerek. Gerçekler ortaya çıktıktan sonra aralarında neler geçecek bilmiyoruz. Muhtemelen henüz başlamamış bir ilişkiden son anda kurtulduğu için sevinecektir Eda. Yine de acaba Seçil için Savaş’tan uzaklaşmamayı göze alır mı diye düşünmeden edemiyorum. Gerçi Savaş’ın ölümü ne zaman olacak, o da önemli bir nokta. Ben şahsen toplamda en az 3 ölü, 2 akıl hastası, 3 de majör depresyon bekliyorum önümüzdeki çarşamba akşamından. Bakalım… 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER