Sezon açısından önemli ve kritik gelişmelerin yaşandığı
görece tempolu olan bir önceki bölümden sonra hem anlatım dili hem de işlenişi
açısından oldukça ağır ve ciddi bir bölümle ekranlardaydı bu hafta Muhteşem
Yüzyıl Kösem.
Yaşanması artık kaçınılmaz gibi görünen değişimden önceki
son büyük dönemeç belli ki aşıldı, 4. Murad’ın sezonun ilk bölümünün başlığı
olan “Demir Yumruk” sıfatını tavizsiz bir şekilde üstüne tam anlamıyla giymeye
karar vermesinin psikolojik boyutu işlendi ve hikaye dizinin takipçilerinde bu
sezon maalesef ki oluştuğunu gözlemlediğim “bu projeden artık umutları kesme”
noktasında belki de ilk defa olarak gerçek bir heyecan ve beklenti yaratacak
bir noktada bırakıldı.
Tamamıyla kusursuz bir bölümdü diyemesem bile dün akşam
izlediğimiz 42. bölüm sezon boyunca teknik anlamda şahsım adına çok ender,
sadece iki-üç bölümde hisseder gibi olduğum gerçek Muhteşem Yüzyıl tadını hissettiren
bir bölüm olmasıyla benim için aradan sıyrıldı bir kere. Aşk üçgenleri
çevresinde dönen sahneler yine aslan payını kapmış olsa da bütününe baktığım
zaman oldukça karanlık bir yöne gitmeye başlayan içi dolu ciddi bir hikaye ve bu
hikayeye uygun olarak da dizinin yıllardır alışıp sevdiğimiz, bu sezon ara sıra
izlerini görsek bile çoğunlukla değiştirilmiş olan, o “şık” ağırlığını eksiksiz
yansıtan çekimleri ve kadrajları yine gördüm ki bölüm benim şahsımda “tamam”
oldu.
Bir önceki bölümde payitahtı yakıp kül eden büyük
yangının artçı etkilerini izledik öncelikle. Yerle bir olmuş şehirdeki ahalinin
arasında pek dolaşmadık, afet sonrası halkın yaralarını nasıl sarmaya ve hayata
devam etmeye nasıl çalıştıklarına pek odaklanmadık ama tanık olduğu yıkım ve
özellikle de kendisine nefret kusan kadının acı sözlerinin ardından 4. Murad’ın
bu yangın olayından psikolojik olarak nasıl etkilendiğini uzun uzun gördük. Bir
padişah olarak daha önce uygulamış olduğu tartışmalı icraatlar da düşmanları
tarafından, kalede açılan bir gedik gibi halkı aleyhinde kışkırtmak için kusursuz
bir şekilde kullanılınca Murad aşkı meşki bir kenara bırakıp en büyük
korkularıyla yüzleşmek zorunda kaldı.
Çocuk yaşta üvey ağabeyi Genç Osman’ın ölümüne tanık
olmasından dolayı kinle, öz ağabeyi Şehzade Mehmet’in Genç Osman tarafından
katledilmesine tanık olmasından dolayı üzüntüyle ve amcası Deli Mustafa’nın
divaneliklerine tanık olarak büyümesinden dolayı korku ve ibretle dolu bir insan
4. Murad. Yükü belki de hepsinden daha ağır. Çünkü diğer hanedan erkeklerinin başlarına
gelen bireysel felaketlerin hepsinin izlerini taşıyor ruhunda. Yaşadığı travma
Deli Mustafa’nın yaşadığından çok da farklı ya da aşağı kalır değil. Bu yüzden tam
bütün o korkuları ve korkularının beslediği paranoyaları katıksız bir “gaddarlık”
zırhı arkasında herkesten ama en çok da kendinden saklamaya karar verdiği
noktada soluğu divane amcasının yanında alması çok anlamlı oldu.
Şehzade Kasım’ı o zifir karası kafese kapattığı ve Mustafa’nın
da hâlâ hayatta ve o odada kapalı olduğunu öğrendiğimiz andan itibaren divane
padişahı yetişkinlik günlerinde görebilmeyi dört gözle beklemiştik ancak dizi
bizleri hayal kırıklığına uğratmıştı malum. Tam Murad’ın ihtiyaç duyduğu anda,
geç de olsa, Deli Mustafa’yı hikayeye nihayet dahil ederek kendilerini
affettirdiler ama bu sefer de şimdilerde o odada deli amcasıyla geçirdiği
günlerin etkisiyle Şehzade Bayezid’e ölümüne bilenen Kasım’ın yaşadığı travma ve
içinde yeşeren nefretin tohumları feda edilmiş oldu. Geç olsun güç olmasın
diyelim.
Şimdilik sadece sırtını görebildiğimiz 1. Mustafa umut
edebileceğimiz en etkileyici şekilde geri döndü. Yıllar geçse, ömrünün son
demine gelmiş olsa bile hep o kestane seven, ağabeyi Sultan Ahmed’le kadırga
maketleri yaparken bir gün kendi kadırgalarının olacağı günü hayal eden küçük masum
sincap olarak. Kafesinin duvarlarına boydan boya çizdiği kadırga resimlerini
gördüğüm an Kösem’in 2. sezonunda bir şeyler için gerçekten içimin cız ettiği,
gerçekten bir duygu durumuna girdiğim yegâne andı sanırım.
2. sezonun en büyük duygu yoğunluğunu yaşatan karakter ve
hikayesinin ise sezonun kendisine değil, bir önceki sezona ait olması da yapım
ekibi tarafından ciddi şekilde üstüne düşünülmesi ve “2. sezon ve karakterleri neden
seyirci tarafından bir türlü gönülden sevilemiyor da sevilebilmek için devamlı zorlanmak
durumunda kalıyor” noktasında ders çıkarılması gereken bir durum sanıyorum.
Tabii Deli Mustafa’yı tekrar görebilmek keyif verici ama
şu noktada tekrar görünmüş olmak haricinde diziye ne gibi bir katkısının olacağını
merak etmiyor değilim. Yanına Şehzade Kasım’ın kapatıldığı bölümlerde en
azından üç hafta boyunca görünüp Kasım’ın bu bölümlerdeki psikolojik durumunun
şekillenmesine nasıl sebep olduğunu izlemek bir gereklilik arz ediyordu belki
ama şu anda hikayede nasıl bir rol oynayacak, kaç hafta boyunca ekranda
görünecek, yoksa sadece önümüzdeki bölümde konuk karakter olarak görünüp sonra
tekrar kayıp mı olacak merakla bekliyorum. Tek umudum kendisinin yetişkinliğini
canlandıracak olan ismin de önceki iki müthiş performansın gerisinde kalmaması.