“Aldığın nefesten bile önde tutacaksın kızını...” Ne iddialı
cümle, değil mi? Öyle mi gerçekten? Babaların kızlarını aldıkları nefesten bile
önde tutmaları mümkün mü? Tarık, kan kaybına, çektiği acıya bakmadan kızına koştu.
Kızı, o kapıdan dimdik girdiğini görsün de, sonrasında orada son nefesini verse canı
yanmazdı. Ama daha kapıya ulaşamadan yığıldı kaldı. Arkasında gözü kapıya
takılıp kalmış bir kız çocuğu bırakarak…
Elbette ki Tarık ölmeyecek. Kızını da aldığı nefesten önde tutamadı. Ama çabaladı, o an için elinden geleni yaptı. Kızının kalbini kazanabilmek için yapması gerekenleri yapmaya hazır biri Tarık ama bununla beraber hayatına bir şekilde dahil olanları da görmezden gelemez. Belki Hakan'la o konuşmayı yapmasa ikilemde kalabilirdi ama kalmadı. Ben böyle karakterleri severim, bırakalım da böyle bir durumda ikilemde kalmasın.
Melis’in en ufak bir can suyuyla dirilen umutlarına
tutunalım mı beraber? Umut etmek güzeldir ama umut edilen her an yeni bir hayal
kırıklığıyla sonlanırsa kalbin parça parça kırılması da kaçınılmaz olur. Melis’in
kalbi o kadar çok kırılmış ki bugüne kadar ama içeride bir yerlerde kimsenin
dokunamadığı, kırk kat kilitle korunan bir parça var. Tarık, o kırk kat kilidi
açacak. Emek vererek, dimdik durarak, mücadele ederek. Melis, o kilitleri
başkasına elletmemekte kararlı zira. Çünkü her ne kadar inkar etse de babasına güveniyor, onun görmek istediği somut şeyler. Yoksa o da biliyor babasının onu sevdiğini ama sevildiğini hissetmek istiyor. Haklı, hem de çok...
Bir tarafta babasına inananlar, bir tarafta inancını çoktan
kaybetmiş olanlar, öbür tarafta yeniden inanmak isteyenler var yani bu
hikayede. Babalık uzun bir maraton ve baba olmak herkesin gözünde, gönlünde
bambaşka anlamlara sahip.
Umudunu yitirenler...
Hakan… Ne kalbi, ne bedeni sağlam duranlardan. Gencecik yaşına
rağmen omzuna yüklediği yükle ezilen, en sonunda dayanamayan Hakan.
Hakan ve Tarık’ın kesişeceği yol, hikayenin dinamikleri
açısından çok değerli. Sohbetleri, Hakan’ın ağzından dökülenler, Tarık’ın bir
nevi itirafları çok iyi, çok hoş ama daha Tarık ve kızlarının tam olarak
derdini anlamadan Hakan’ın ailesinin içine bu kadar çok girmek beni biraz
yordu.
Hakan'ın babası Seyfi, tam bir gereksiz. Tarık’a vereceği son zarar
olmayacaktır. Şimdilik Seçil’den daha tehlikeli biri olduğu aşikar. Umarım
Tarık’ı üzmek için kızlarına zarar vermeye kalkmaz. Bahar da artık kendini
kollamalı, zira meseleye çoktan dahil oldu.
Bahar ve Tarık’ın arasındaki enerji direkt olarak aileye
yöneltiyor beni. “Mutlu ve huzurlu
ailemize hoş geldiniz.” tadında karşıladılar beni bu hafta. Seçil ve Tarık’ta ise hafif bir şehvet var. Seçil'in platonik olmadığı bir aşk üçgeni kurulacaksa Seçil'den bu hissi almam elbette ki mantıklı ama Seçil'e kızların hayatına müdahale ediş biçimi ve Tarık'a ardı arkasına attığı tekmelerden dolayı sinir olduğum için BahTar'cıyım tabii ki. Ama esas çiftimizi biraz daha baş başa izleyelim. Tatlı Zeynepcik biraz başka yerlerde takılsın. Sonra zaten gelsin aile ortamı. ^_^ Tarık uyandığında, Bahar'ı evde -ayakkabılarını da çıkarmadan- gördüğümüz sahne ne güzeldi mesela.
Yazı devam ediyor...