Romantik bir dizi izleyicisi olarak, izlediğim hikayelerde
esas kızla esas oğlan hep kavuşsunlar, hep mutlu mesut yaşasınlar isterim.
Olmadığı zaman klasik bir dizi teyzesi gibi ah vah ettiğim de doğrudur. Öte
yandan haftada en az 2 saatimi ayırıyorsam da, esas oğlanla kızın ayrı düşmesi
pahasına, ekranda hikayenin kurgusu açısından beni şaşırtacak, heyecanlandıracak
bir şeyler görmeyi de severim. Bu iki zıt isteğimin bir arada gerçekleşmesi
zaten pek mümkün olmaz ama bu bölümde olduğu gibi, bu derece zıt kutuplarda yer almaları da beni şoktan
şoka sürüklüyor.
İşte Kemal ve Asu’nun evlenmesini de beni bu ikileme soktu. Kemal o evlilik cüzdanını cebinden çıkardığından beri içim
kan ağlıyor. Haftalardır Asu’ya laf ediyordum, dalga geçiyordum, “O evlilik
olmaz, daha neler!” diye ahkam kesiyordum. “Olmaz
dediğim oldu, olur dediğim olmaz.”** Çok fena yanıldım, resmen mahcup oldum!
En başından beri Kemal’in Asu ile evlenmeyeceğini savunuyordum. Hakkı Bey
yeğeniyle evlenmesi için ısrar ederken de, Fehime Hanım manevi baskı kurarken
de, Asu intihar ettiğinde de Kemal bunlara boyun eğmez diyordum. Evet,
hiçbirine boyun eğmedi, Asu’yla evlenme nedeni tamamen farklı. Ama yine de bu
durum içimdeki dizi teyzesinin üzülmesini engelleyemiyor.
Nihan en başından beri Emir’le evli olduğu için bir şekilde
alışmıştım da, Kemal hep tek tabanca takıldığı için onun evli bir adam olması
bana çok garip geliyor. Üstelik aralarına bir kat engel daha girdi. Bir de
Asu’nun ortalıkta gelin olarak kurumlanacağını, Fehime Hanım’ın ona “Güzel
kıssım, Kemal’le mutlu olçaksın, Kemal seni sevçek.” diye gaz vereceğini
düşündükçe yüreğim sıkışıyor.
Asansörde aşk başkadır.^^
Öte yandan aklım Kemal’in bu hamlesinden büyük haz almış
durumda. Son zamanlarda bölümlerin büyük çoğunluğu genellikle aynı günün içinde
geçtiği için biraz zamanda sıkışma hissi yaratıyordu. Bir yerden sonra “Ne
bitmez günmüş, hava bile kararmadı.” diye aklımdan geçiriyordum. Fakat bu bölüm
de gene neredeyse aynı gün içinde geçmesine rağmen son anlarda öyle bir vites
büyüttü ki hızına yetişemedim, bu zamanda sıkışma halini hiç hissetmedim. Onun
yerine peş peşe gelen hamleleri takip etmeye odaklandım. Sonunda aldığım zevkte,
Galip Kozcuoğlu’nun faka basmasının ve Emir’in gene büyük bir gol yemiş
olmasının payı da büyük. Ayrıca mademki bu evlilik sonunda gerçekleşecekti;
bunun Kemal’in şartları altında ve Asu’nun gerçek kimliğinin bilincindeyken,
tamamen Asu’yu basamak olarak kullanmaya yönelik yapılmış olmasından da
memnunum. Neticede kötünün iyisi diyerek kabulleniyorum.
Gerçi evinin her yerine Kemal’in fotolarını koyan "sülük
Asu"yu (Saptamanın patenti Nihan’a aittir, bana kızmayın.), hangi sözleşme maddesi
bağlayacakmış şaşarım. Korkarım ki telefonunun arka planı da nişandan bir
fotoğrafları filandır. Kemal kendisini terk ettiğinde de evin bir duvarını boydan
boya Kemal’in bir portresi ile kaplatır, arada viski bardağı filan fırlatır,
olmadı kurşun sıkar. Neticede o da bir Kozcuoğlu. Damarlarındaki kanın hakkını
verir.
Tabii bir Kozcuoğlu ile evlenmek gibi bir hata yapan,
dolayısıyla onlardan kurtuluşun hiç de kolay olmadığının en canlı örneği olan
Nihan’ın buna karşı çıkmaması da düşünülemezdi. Kıskanç Nihan’ı öyle özlemişim
ki... Neydi o son birkaç haftadır Kemal’i Asu’ya yollayan sünepe hali? Nihan eskiden
daha cesur bir kızdı; hislerini, sevdiğini, sevmediğini asla sakınmazdı. Kendi
saklamak istese, yüzü ele verirdi zaten. Ben de onun bu konulardaki cazgır
hallerini çok seviyordum. Asu’nun evinde saklambaç ve hatta köşe kapmaca
oynayan Nihan’ın, kendisini sobeleyen ebe Kemal’le asansör cilveleşmesi de
bölümün en sevdiğim yeriydi. Nefesleri öpüştü resmen ama dudakları birleşemedi
bir türlü. "Kapı aralığında öptüm/ Soluğundan öptüm seni"*** Bu arada Kemal’in deri montlu serbest serseri stilini de çok sevdim,
çok yakışmıştı.
Yazı devam ediyor…