Aklını çıldıranlar kasabası
"Şakacıktan, mahsuscuktan"
Hani bazen bazı dizileri sevmeyi abartır, paralel bir evrende içinde yaşar ve kahramanlarını çok severiz ya.. Poyraz Karayel tam olarak "Hani bazenlerdeki o bazı diziler." oluyor. Şöyle bir bakıyorum da yetmiş iki haftayı geride bırakmışız. Ve "Yok artık bu kadarı da olmaz." dedirten mantık hatalarından tutun da "Ciğerim soldu." dedirten replikleri ile hayatımızın şu döneminde bir yerlere iz bırakıyor. Lakin bu bölüm için pek de iz bıraktı diyemeyeceğim zira oldukça yavan diyeceğimiz bir geçiş bölümü izledik. Öyle ki başka işleri hallederken izlenilebilir bir dizi haline gelmesi de beni bir parça üzdü. Yaklaşık 1 saat 50 dakika boyunca tekdüze ve sıkıcı giderken son 10 dakikasının heyecanlandırması da bir yere kadar götürür. Çünkü "Ee ne oldu bu bölüm, ne yazayım ki?" sorusu oldukça can sıkıcı. Haftaya telafisi olması, bu bölümün ilk temennisi olsun. Ama yine de her olumsuzluğu "Olsun, gönül bağımız var." bahanesi ile kapattığım için yine yazacak bir şeyler buldum. Hem saçma sapan programların, reklamların kol gezdiği televizyon kanallarında misler gibi TEGV'e yer veren canım Poyraz Karayel'i izleyip yazmayalım da taşa mı dönelim?

Her hafta Nevra Hanım'a methiyeler diziyor ve sevgimin dozunu arttıyorum. İlmek ilmek işlediği manipülasyonlar, yüzüne taktığı sayısız maskeler, kendinden emin tavırları kendini öyle bir izlettiriyor ki bırakın antipati yaratmayı inceden garip bir keyif bile veriyor. Her işin altından kıyısından köşesinden ya da tam ortasından çıkan Nevra bu kez işin dozunu biraz daha arttırdı. Ayşegül ve Çınar'ın yatak odasına müdahale edecek kadar hem de... Gerçi bu müdahaleyi doğal hakkı olarak gördüğüne eminim. Çocuk hamlesini hem Ayşegül'e hem de Çınar'a en doğru damardan işledi. Ayşegül Çınar'ın Poyraz'ı öğrenmesi ihtimaline karşı bu kadar cesur bir adım atabilir mi bilinmez. Ancak karakteri buna zorlayıp köşeye sıkıştıracak yeteri kadar neden şu an elimizde yok. Buna karşın Nevra'nın "Poyraz gelirse, Ayşegül'ü eve bağlamak istemez misin?" sorusu ile Çınar'ın aklına atılan kanca işleri karıştırmaya yeter.  Çınar saplantılı bir adam. Şu ana kadar ki naif ve zararsız halinin bir yerde patlak vermesi gerekiyordu ki şükür verdi. Aksi halde Çınar sadece acıyacağımız, "Yazıktır bu sabiye bari bir kere yüzü gülse." diyeceğimiz silik bir adam olacaktı. Şimdi ise Çınar'dan beklemeyeceğimiz bu hamle ile yeni bir kapı ve hikaye açıldı. Ayşegül kuvvetle muhtemel evden kaçmaya çalışırken, Nevra ile karşılaşacak o tatsız gece bu şekilde noktalanacak. Yani diliyorum ki işler daha da çirkinleşmeyecek. Ancak Çınar'ın mızmız hallerindense sorun çıkaran adam olması hem hikaye için hem de Çınar'a kızamayan bizler için daha iyi olacak gibi.. 


Tam bir poker face <3

Peki bu üçgende sıkışan Ayşegül'ün küçük kahramanı kim olabilir? "Gerçekten gün geçmiyor ki bir Karayel aklını çıldırmasın." cümlesindeki Karayeller' den Sinan tabii ki... Ajan Sinan'ın bu zorlu görevini başarı ile tamamladı derken Despina'ya uçurduğu havadislerle hevesimizi kursağımızda bıraktı ancak yetişkin bir Karayel ne eylerse eninde sonunda güzel eylemeyi bildiği için bu meselenin de en azından bir işe yarayacağını düşünüyorum. Özellikle Nevra'dan çalınan mektupların çilesi ve stresi boşuna çekilmemiştir herhalde?

 Yazı devam ediyor..
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER