Aşk ısmarlanabilir mi? Yoksa bize dağıtılan ele razı mı gelmek zorundayız?
Bazen her şeyin cevabı, ilacınız olabilecek o bir kişidir.
Kimi sevebileceğimizi seçebilir miyiz sizce?
"Her şey bitti!" dediğiniz anda, sizin mucizeniz başlar.
Aşk sizi değiştirir.
Aşk iyileştirir.
Aşk bekletir.
Bu yüzden aşk, mucizenin ta kendisidir.
Evet sevgili dostlar, yanlış okumadınız, Kiralık Aşk'ın ilk tanıtımına kadar gittim. Henüz hiçbir şeyin başlamadığı, Defne ve Ömer'in birbirlerinin hayatlarına, girip yayılmadıkları zamanlardayım. Yaşayacakları o devasa aşktan bihaberler, bizi ele geçirip her hücremize yayılacaklarının farkında değiller. Bambaşka bir hayatları var ve çok eksikler. 19 Haziran 2015'te başlayacak hikayeleri. Birbirlerine dokunacaklar ve hayatları değişecek. Hayatlarımız değişecek!
Buzlar prensi bir Ömer İplikçi... Hayatını birilerine güvenmek üzerine kurmayan, hayattan çokça darbe yemiş, sert ve soğuk duvarları olan, prensiplerinden ödün vermeyen, mükemmelliyetçi, inatçı, ketum ve işkolik bir adam.
Bir anda değişen yeni hayatıyla beraber, içine girdiği bir cenderenin, mucizesine dönüşümüne tanık olacağımız Defne Topal... Sıcak, samimi, çekingen, birazcık sakar, zaman zaman fazlasıyla hoyrat, aslında "ne" olduğunun farkında olmayan, kendini ailesine adamış, geçmişinden gelen yaralarını kapatamamış ama üzerini örtmeyi iyi başarmış bir genç kadın.
"Senin gibi arızaya, zor adam lazım. Senin karşında dimdik duracak, seni zorlayacak falan." demişti, bundan yıllar yıllar önce, Nihan Defne'ye. Ömer'le tanışıncaya kadar, karşısına belki nice adaylar çıkmıştı ama Defne kimseleri beğenmemişti. Sinan'dan hoşlanıyor gibiydi ama daha gerçek sevgiyle tanışmamıştı bile. Öyle ki, sucunun oğlu Selim'le birbirlerine taş atmalı -sözde- efsane bir ilişki falan yaşamıştı sözde ama gerçek değildi. Hiç tutulmamıştı, çarpılmamıştı, aşka düşüp de tökezlememişti daha önce.
Ömer İplikçi için de durum çok farklı değildi aslında. Etrafında hep bir sürü kadın olmuş, ama evindeki KIRMIZI KAPI'sını kapattığında da gerçek olabilen bir şey yaşamamıştı daha evvel. Ve bu yüzden, hayatına belki bir çok kadını dahil etmişti ama gönlünün kapılarını hiç kimseye açamamıştı. Hiç tutulmamıştı, çarpılmamıştı, aşka düşüp de tökezlememişti daha önce.
Koskoca buzlar prensi Ömer İplikçi, günün birinde, zorla randevuya çıkartıldığı kadından kurtulmak için, masasına sipariş almaya gelen garson kızı, tüm mekana rezil olmak suretiyle, sevgilisi gibi göstererek, kolundan tutup dışarıya çıkartır ve sonra da hunharca öper. Aşk ısmarlanamaz sevgili dostlar, aşk öyle bir anda olur işte. Yani, bize dağıtılan ele razı geliriz aşkta.
Ve aşk, koskoca buzlar prensini, tropikal iklimlerde yaşatmaya başlar. Prens, bulunduğu iklimin ılımanlığını, yakıcılığını yadırgar elbet başlarda, kafası karışır. Olmaya alıştığı kişiyle kalbi arasında sıkışır kalır ve neden böyle olduğunu anlayamaz. Ama bunun cevabı, aslında çok basittir. Cevap; Ömer'in ilacı olan, dünyayı göründüğünden daha güzel bir yer hâline getiren, aradığı, özlediği güven duygusunu tekrar hissettiren, hayatına her zaman vaktinde sihirli dokunuşlarda bulunan, zarif ruhlu, derin ve dokunaklı bakan, Ömer'in nefesini kesecek kadar güzel, huysuzluğuyla bile aklını başından alan ve sevilmeyi şahane bilen Defne'dir.
Yazı devam ediyor...