Defne- Sinan- Aytekin arasında geçen her bir sahneye çok güldüm. Asansörün icadından bihaber olan Aytekin, Sinan'a telefonun icadını hatırlattı ama olsundu. Sinan'ın her bir tepkisi ve barış görüşmeleri elbette ki çok hoştu. Olacaklardan sorumlu olmadığını belirten Sinan'ı, kaale almayan Defne'lerin de cesaretinden öperim. İyi ki, "yazlık_defneye_anahtarı_verdiğim_gün_kamera_görüntüleri" dosyasını cümle aleme yaymadı. Zira ağır silah, önünü alamazdık.
Seda gribal enfeksiyona değil, tribal enfeksiyona yakalandı zaar. Çünkü telefonu yalnızca beş dakika daha geç açtı. Lara'nın yanındayken Sinan'ı düşünmeye harcayacağı zamanı, Sinan ve Lara'yla beraber geçirse zaten ortada acıdan eser kalmayacak. Ama Seda'nın Lara konusundaki hâl ve hareketlerini, kuzenime benzetiyorum. Kızı hastalığında, "Benim kız hasta, seni sonra arayacağım." yazmak yerine, elli beş kere meşgule atabiliyor. Ve ben ona da, yazacağı bir kısa mesajın, ona da bana da zamandan kazandıracağını yıllardır anlatamıyorum. Ve kızı her hastalandığında, aynı Seda gibi, suçu mikroplarda değil, kendinde buluyor. Yine aynı şekilde, depresyona girip dış dünyayla bağlantısını kesiyor ve sürekli ruhunu çürütüyor. Huydur, değişir mi bilinmez ama bu tavırları, ilgili bilim insanlarına havale edip, muhakkak bir çözüm bulduracağım.
Ek olarak, neden gelip gittiğini anlamadığım alkolik metresler konuk oyuncu olacağına Lara'nın babası gelse ya? Her kapı çalındığında geldi zannettim.
İso ve Ayşegül, Ömer'in eski kelime kotası kadar ilerleyebildikleri için, sonlarını görmeye benim ömrüm vefa edecek mi, bunu kestiremeyecek durumdayım. Narin'in, Ayşegül'ün en sonunda sesini çıkartabilmesine sebep olması hoşuma gitti. Hatta avaz avaz ve daha çok bağıradabilir. İşe yaramaz, karısına değer vermeyen, sürekli psikolojik şiddet uygulayan bir kocaya bağırmak ve sinip oturmamak yapılması gerekendir. Hatta Ayşegül için, televizyonumun sesini daha da açabilirim. Susma Ayşegül!
Neriman'ın resetlenen hafıza muhabbetini de çok sevdim! Gayet komik ve eğlenceliydi. İnsanların hayatlarına müdahale edemeyeceğini anlayan Neriman, sanırım daha basit oyunlar oynamayı seçti. "Karma" mı dersiniz, yoksa "İlahi Neriman" mı dersiniz bilemem ama keşke Ömer'i, Necmi'nin kolejden arkadaşı sansaydı da bi' tutulsaydı. Çok gülerdim. <3
Sevgili Türkan Teyze'me, üç kez gördüğü ve bir kez ayaküstü olmak suretiyle, yalnızca iki kez sohbet edebildiği Pamir Marden hakkındaki düşünceleri sebebiyle tesüflerimi gönderiyorum, iletiniz sevgili okur. Pamir'i sevmek istesem de, zamanında sütten ağzım yandığı için yoğurdu üfleyerek dahi değil, doğrudan yemiyorum söz konusu Kiralık Aşk'ta. Çıktığım zaman yolculuğunda mesela çok güzel bir ders aldım. Bir gün, Cihangir Tepesi'nde, Ömer'in annesi ölmeden onunla barışması konusunda onunla konuşan ve ona anka arması veren bir kız vardı. Ben bu kızı o zaman çok sevmiş ve hayatın onu hep iyiliklerle buluşturmasını temenni etmiştim. Tabii "iyi" denince akla gelen ilk ismin Ömer İplikçi olduğunu unutmuşum sevgili okur. Hayat yıllar sonra, bu kızı Ömer'le buluşturdu ve kız alenen, gözümün önünde Ömer'e "Biz şimdi n'olcaz?" diye sordu.
Herkes Fikret midir? Elbetteki değildir. Ama ilgilenmiyorum sevgili okur. Pamir de iyidir hoştur elbet ama bana ne? Ben, Defne'ye yürüyenleri sevme kotamı Sinan'la doldurdum. Pek tabii Ömer'e yürüyenler kotamı da Feryal'le doldurmuştum ama o konuda Kiralık Aşk bana pek adil davranmadı. Bu sebeple, kabak Defne'nin başına patlamış ve doyduğum için, içim gerisini almıyor olabilir. Pamir'in de sözde aşk acısına bir tekme de ben atıyorum ve "Umrumda değil." diyorum. Ayrıca sözde aşk acısı çünkü aşk bu kadar basite indirgenmemeli, o kadar kolay değil.
Pamir'e yazık oldu mu peki? Bence hayır. Yani mağduru oynayacak son kişi o. Yalnızca eğlencesine, miras içeride kalsın diye, bir kızın hayatına girip, onu tavlamayı görev edindiğinde notunu vermiştim. Ömer'e gerçekten değer veren, onu önemseyen Pamir'e inanmak istemiyorum çünkü insan dostuna, gönül mevzularında "İyi olan kazansın." iddiasına girmez. Nedir dost olmak? Sinan ve Ömer'dir aslında.
Vakti zamanında, farkında olmadan Defne'ye gönlünü kaptıran Sinan'ın, Ömer ve Defne'nin arasında bir şey olduğunu anladığı anda, dostuna belli etmeden, köpeğine dert yanması, gözyaşı dökmesi ama Ömer'e asla bir şey belli etmeden acısını içine gömmesiydi belki de dostluk. Ne kadar böyle dile getirmesine kızsam da, Sinan, Ömer için Defne'den vazgeçmişti. İleri gitmemiş, elini kirletmemiş, hislerini alenen ortaya dökmemişti. Üstelik, Sinan'ın hisleri gerçeğe yakındı da çünkü Defne ile özelikle Pamir'in Defne'yle olduğundan daha fazla paylaşımları vardı.
Aynı büyüklüğü İso da Serdar için yapmıştı yine vakti zamanında. Belki İso vazgeçmemişti, Nihan seçimini Serdar'dan yana kullanmıştı ama olsun. "Benim sevdiğim kızla beraber olan adam!" demeden, kahvesini Serdar'a -üstelik babasının hayrına- devretmiş ve bu sayede Serdar'ı iş güç sahibi yapmıştı. Yani, evliliklerine giden yolda çok büyük bir adım atmıştı. İki dostun arasını bir kadın ya da bir erkeğin açamayacağını çok iyi gördüğümüz evrende, bizimla değilsin Pamir'ciiim sorry.
Pamir'in Seda'yı teselli ettiği sahnede, aklına Yasemin'i teselli eden Sinan'ı getirmeyen kiralıkçı, bizden değildir! En kötü oldu, "Bu da oldu!" diye manşetten girerdik haberi canım, ne olacak? Ben o zaman görürdüm ama Sinan, Stil'le çalışmak konusunda barış görüşmeleri yapıyor mu yapmıyor mu. Neyse ki Sinan'ı çok seviyorum ve bu durumla eğlenmeyeceğim. ^^
Ve zamanda yolculuğumun, Defne'siz Ömer'lerdeki en tatlı durağı belkide bardaki kavga sahnesiydi. Tekrar tekrar aynı anı izlemek için, bir süre ilerleyemedim. Ömer'in ilk yumruktan sonraki "Davar ne lan?!" dediği sahneye beni gömer misiniz? Bir başkası yapsa doğrudan "Hödük!" diye gireşeceğim birtakım mevzularla, söz konusu Ömer İplikçi olduğunda hoşlaşmam da sevdaya dahil! Kesin bilgi, yayabilirsiniz.
Yazı devam ediyor...