Muhtemel Aşk için, virane olan Defne ve Ömer'ler. Boğazlı kazak da görevini tamamladı işte!
Çokça eskilere gittim, birbirini tanımaya çalışan iki aşığın, Ömer ve Defne'sinin yanından geçtim. Elli iki haftaya bir sene ekledim. Eğer uslu bir kiralıkçı olursak, bugüne geri dönerken, tatlı bir şarkının içine girip yolculuğu tamamlama imkanı da sunuyorlarmış üstelik! Hangi şarkının içine girmek istediğime gerçekten karar veremedim. O yüzden şöyle bir şey yaptım ruhum için, fonda Kiralık Aşk'la bütünleşen tüm şarkılar sırayla çalarken yaptım yolculuğumu. Ve bu şarkılar, bu satırları kaleme akarken de akmaya devam ediyor. 

Tatlı bir şarkıdan bahsetmişken, en güzel zamanda yolculuğun, şarkılarla yapıldığına inanan birisi olduğumu da not etmeden geçmeyeyim. Bir şarkıyı ilk kez dinlediğimde, bana ne hissettirdiyse, o şarkıyı her dinlediğimde o an'a geri dönebilirim. Zaten bence biz ne yaşarsak yaşayalım, fonda daima o an'a uygun bir şarkı vardır. Günün birinde, sevilmeyi şahane bilen Defne'yle, şahane an'lardan birini yaşayan Ömer'in fondaki şarkısını da Deniz Seki söylüyordu. 

Unutmak ne zor bir kelime
Hele bir de sevdanın yükü üzerindeyse

Umutlanamazsın
Ya da unutturamazsın
Yüreğin fena halde
Çırpınır durur kendi kendine

Aşk öyle bir büyü ki
Öyle bir büyü ki anlayamazsın
Göze alsan olmaz, aşka gönül doymaz
Seven kalbi istesen de susturamazsın.

Ömer, Defne'sinin hazırlanışını uzaktan izliyor, kesinlikle çok etkilendiği ayaklara, Defne'sinin bir çift ayakkabı giyişine bakıyor, Defne'sinin kapatamadığı fermuarı narin dokunuşuyla kapatıyor ve Defne'sinin sürdüğü ruju bozmak için izin alıyordu. Evet, Virgo'nun -belki sizlerinde olabileceği gibi-, en sevdiği şahane an'dır bu. Elbette ben de severim bu sahneyi ama Virgo kadar değil, benim en sevdiğim şahane an başkadır nedense. Bir kahve eşliğinde, Virgo'yla yaptığımız Kiralık Aşk sohbetlerinin birinde konu 20. bölüme gelmişti. 

Zaten Kiralıkçılar'ın tutulması, unutamadıkları şahane an'ların en güzelleri, aşkın bir adet Defne ve bir adet Ömer üzerinde vuku bulmuş hâli ilk yirmi bölümdedir. Başkadır ilk yirmi bölüm, tarifi imkansızdır içimizde. Baştan başlasanız, kırk saatinizi alır izlemesi ama etkisinden çıkmanız kırk yılınıza bedel olacaktır bence. Sahi var mı içinizde, ilk yirmi bölümün etkisinden çıkabilmiş bir bilir kişi? İlk yirmi bölümü izleyip de tek bir sahnesinden etkilenmeyen bir bilmiş kişi peki? Eğer, açıp da bu yazıyı okuyorsanız yoktur bence. 

Ben yazmıyordum tabii o zamanlar buralarda ya da bir yerlerde. Zaten bugün dönüp baktığımda, Kiralık Aşk'ı yorumlamaya 29. bölümde başladığımı hâlâ sindiremiyorum. Ve o kadar merak ediyorum ki, gördüklerimi, hissettiklerimi, içimdekileri bir kağıt aklığıyla nasıl birleştirir ve hangi kelimelerle anlatırdım acaba? Sanırım bunun cevabını asla bilemeyeceğiz, tıpkı o gün Defne'nin giydiği ayakkabının Ömer'in tasarımı olup olmadığını bilmediğimiz gibi. Neyse ki, canım arkadaşım Virgo var ve geriye dönüp baktığımda şöyle dile getirmiş o bölümü; 

"Başarılı erkeğin arkasındaki kadının Şekil A-1’deki kusursuz örneği Defne’nin bugün bir içim su olduğunu düşünmeyen? Evinin arka bahçesinde, pencereden uzatma kablolarının sarkıtıldığı ultra gerçekçi mizansen içinde iş yetiştirmeye çalışan, saçları tel tel olmuş ve “aşkımdan ölüyom tamam mı?” diye bağıran Defne bir yanda nasıl dünya tatlısıysa; bir peri kızından rol çalan Defne’nin aynadaki o aksini kıskanmayan dişi kişi...? bayılmayan erkek kişi...? Yorumlara alalım sizi efendim, gerekçelerinizle! Ne derece nefes kestiğinin farkında olmayıp, bir fermuar temasından nefesi kesiliveren Defne’ler! Sabreden dervişlerin son ermişi Ömer’ler. Ömüş maalesef burada senin tasvirin için daha fazla yaratıcı olamayacağım. Bu senin için yazılmış resmen hayatım, kullanmazsam çarpar beni üç harfliler."

Yazı devam ediyor...

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER