Biraz da yeni oyuncu kadrosu ve bölümün teknik yanlarından bahsedelim.
Öncelikli olarak tabii ki de tamamen yenilenen oyuncu kadrosu. Açıkçası dizi olsun film olsun bu tür devamlılık arz eden ciddi ve büyük prodüksiyonlarda devamlılığı bozan oyuncu değişimlerini sevmem. Hele de söz konusu değişiklikler başrol oyuncularında yaşanıyorsa. Kösem bir senede üçüncü defa başrol oyuncusu değiştirerek sınırları zorladı desek yeri. Çok şükür Nurgül Yeşilçay duruş ve tavır olarak çok başarılı bir Kösem Sultan olmuş. Tam bir sultan edasına sahip ve karakterin ağırlığını zarafetle taşımış. Performansı anlamında kesin konuşabilmek için henüz erken diye düşünüyorum zira bu bölümde hikaye olarak karakterin pek bir ağırlığı yoktu. Geçen sezon Safiye Sultan bile görenlerin önünden kaçıştığı kudrette bir sultan olarak sunulmuşken Osmanlı'yı tek başına yöneten en güçlü kadının - hikaye anlamında - henüz Safiye Sultan kadar dahi bir ağırlığını göremedik. Hikaye açıldıkça Yeşilçay da zaten gayet iyi taşıdığı karakteri başarıyla canlandıracaktır. Ayrıca kendisini görünüş olarak Beren Saat’ten daha çok Anastasia Tsilimpiou’nun yetişkinliğine benzettiğim için dizinin köklerine dönüş hissi yaşatmasından dolayı özellikle beğendim.
4. Murad karakterinde Metin Akdülger de bir o kadar iyiydi. Tamamen kendisi üzerine kurulu olan bu ilk bölümde rolü başarıyla sırtladığı gibi fiziksel olarak de hem babası Sultan Ahmed’i canlandıran Ekin Koç’a, hem de büyük büyük atası Kanuni Sultan Süleyman’ı canlandıran Halit Ergenç’e aynı anda bir şekilde benzeyebilmiş. Bu anlamda çok başarılı bir casting yapıldığını söylemek lazım. Özellikle Arz Odası’nda Venedikli elçiler ile görüştüğü sahnede ışık kullanımının da yardımıyla Ekin Koç’a mı yoksa Halit Ergenç’e mi daha fazla benzemiş ayırt etmek imkansızdı. Dizinin sevenlerini hayal kırıklığına uğratmayacağı kesin.
Farah Zeynep Abdullah konusunda bir şeyler demek için henüz erken diye düşünüyorum. Prenses Faria’yı ve Farah Zeynep Abdullah'ın oyununu sevip sevmediğimden pek emin değilim. İlk izlenim olarak koskoca padişahın karşısında bu kadar rahat kanka modunda takılan, bir anda adamla enseye şaplak bir muhabbete giren bir prensesi açıkçası ne karakter olarak inandırıcı buldum ne de performanstaki ağırlık olarak. Tamamen kurgu bir karakter olduğu için hikayesinin ne olduğunu bilemiyorum ve belki bu hallerin bir nedeni vardır diyorum. Sonuçta belinde katana taşıyan, Fransızca konuşan bir Macar Prensesi var ortada. En iyisi karakterin açılmasını beklemek. Yalnız daha ilk bölümden, ortada fol yok yumurta yokken Murad'la aşık edilmeye çalışmalarını, "iki volkan bir araya gelince endişelendim. Sizi umursamasa ayağınıza gelmezdi" gibisinden replikleri ve iki karakter sanki kırk yıllık aşıklarmış gibi çayır çimen dizinin en romantik müziklerinden biri eşliğinde at koşturmalarını ilk bölümden fazlasıyla zorlama ve abes bulduğumu söylemek zorundayım.
Yan karakterlerde Ayşe Sultan’ı canlandıran Leyla Feray hariç irili ufaklı bütün oyuncular da iyiydi. Ancak beni en çok Evliya Çelebi karakterinde izlediğimiz Necip Memili şaşırttı. Çocukluğumuzdan beri diyar diyar gezip, gördüklerini Seyahatname isimli eserinde yazan bu tarihi kişiliği sanırım ki hepimiz gayet ciddi, oturaklı bir kişilik olarak canlandırmıştır zihninde ama Necip Memili hiç beklenmedik bir şekilde yarı fırlama, yarı çatlak, eğlenceli bir tipleme sunmuş. Tek hayali kuşlar gibi özgür bir şekilde uçabilmek olan Hezarfen Ahmet Çelebi rolünde Ushan Çakır’dan benzer bir performans beklenebilecek bir şeydi ama böyle bir Evliya Çelebi güzel bir sürpriz oldu. İzlemesi keyifli bir ikili olacakları aşikâr.
Bölümün teknik kısmıyla ilgili aslında çok da bir şey söylemeye
gerek yok çünkü geçen sezon da bir-iki kere yazdığım üzere
Muhteşem
Yüzyıl bir proje olarak işin o kısmını zaten çok önce halledip bitirmiş, Türk
dizi/film sektörüne bu konuda hatrı sayılır bir kalite üst çıtası getirmiş olan
proje zaten. Bugün
Vatanım Sensin,
Diriliş Ertuğrul vb. gibi büyük bütçeli, her
şeyiyle son derece gösterişli dev yapımları bu standartlarda izleyebiliyorsak
hepsinin yolunu açan bir
Muhteşem Yüzyıl olduğu için. Bu nedenle Kösem’in 2.
sezon ilk bölümünden de bu anlamda bir hayal kırıklığı yaşatmasını zaten
beklemiyordum.
Bölümle ilgili en fazla dikkat çeken ve övgü alan
şeylerin başında dönemin ve hikayenin gerektirdiği gibi karanlık, donuk ve
soğuk ışık kullanımı ve görüntü yönetmenliği geliyor. Takdir edilmesi gereken
memnuniyet verici bir karar. Yalnız şunu da unutmamak lazım ki Kösem zaten 1.
sezonuna da bu şekilde karanlık ve ciddi tonlarda başlamıştı. Belki bu akşam
izlediğimiz bölüm gibi baştan başa soğuk tonlarda değildi ama karanlıklaşması
gereken yerlerde gayet de göze hoş görünüyordu. Buna rağmen böyle bir görsel
tona bol pembeli ilk diziden alışık olmayan seyirci çok söylendi ve reytingler
düşük kaldı diye 7. bölümünden itibaren - bence hatalı bir şekilde - bu karardan
geri adım atılmış ve her şey yine pasparlak bir hale gelmişti. 2. sezonun ilk
bölümü her şeyden önce işte bu hatayı affettirmiş.
Diğer yandan düşük gelen reytinglerde bu durumun da payı vardır elbette çünkü
Muhteşem Yüzyıl ne olursa olsun daha çok kadın seyirciye hitap eden bir pembe dizi olarak nam salmış bir yapım. İlk dizide de sezonlar geçtikçe adım adım karanlıklaşmıştı ama alıştıra alıştıra yapıldığı için seyirciyi rahatsız etmemişti. Kösem'de ise ilk sezonda başladıkları gibi karanlık tonlarda gitmeyip geri adım atmaları şimdi bu derece kararmış olarak geri dönen bir sezonda işlerini zorlaştıracaktır. Geçen sene reyting durumu ne olursa olsun ilk yola çıkıldığı gibi devam edilseydi şimdi 2. sezona iyiden iyiye çökmüş olan bu karanlık hava bir anda bu kadar
Muhteşem Yüzyıl dışı bir görüntü vermezdi ve seyirci artık ilk dizideki kadar pembe ve romantik bir dünya beklememesi gerektiğini taaa geçen seneden iyice bir öğrenirdi. Yeri gelmişken dizinin Cuma akşamları yayınlanmasının da bu durumla tezat oluşturduğunu söylemek istiyorum. Haftanın son iş günü, hafta sonu tatilinin başlangıcında zaten yorgun argın ekran karşısına geçen seyircilerin kafa dağıtmak ve rahatlamak için daha hafif ve eğlenceli şeyler seyretmek varken Kösem gibi hem konu hem görsel ton olarak karanlık ve ağır siyasi entrikalarla dolu bir diziyi çok da o kadar hevesle izleyeceğini düşünmüyorum.
Yalnız teknik konular demişken şunu da söylemek isterim, toplamda 5 sezondur izlediğimiz ve her köşesine hakim olduğumuz Has Oda, Valide Sultan Odası, harem taşlığı, saray koridorları gibi setlerde yapılan köklü değişikliklerin ben çok gereksiz şekilde yabancılaştırıcı bir etki yarattığını düşünüyorum. Üstelik böyle bir şey yapılacaktıysa yeni bir dizi olduğu için ilk sezon başladığında yapılmalıydı bence, projenin tam orta yerinde değil. Hikayeye ve karakterlere zaten bir türlü yeteri kadar ısınamayan seyirci bir de neden bu şekilde yabancılaştırılmış anlayamadım. Kullanılan setlerin genişletilmesini ve büyütülerek detaylandırılmasını anlıyorum ama bu mekanlar aşina olduğumuz şekilleriyle genişletilebilirdi. Örneğin Has Oda bu şekilde değişti diyelim, girişi ve koridorlar neden tamamen alâkasız bir şekilde değişti? Eski tasarımın üstüne bir genişletme yapılamaz mıydı? Harem taşlığının üstü kapalı yan koridorları ne zaman gökyüzüne açıldı? Valide Sultan dairesi bu şekilde çok daha boğucu ve küçük görünmemiş mi? Ne yapalım, teknik ekip bu şekilde bir tercihte bulunmuş. Alışmaya çalışmaktan başka yapabilecek bir şeyimiz yok.
Daha önce TIMS Productions’la Suskunlar dizisinde çalışan
ancak hiç Muhteşem Yüzyıl deneyimi olmayan Çağatay Tosun’un rejisi Kösem’e ne
gibi yenilikler getirecek, getirecek mi ya da getirdiği yeniliklerin kimyası projenin artık kemikleşmiş yapısıyla uyumlu olacak mı sezonu izledikçe göreceğiz. İlk bölüm açısından kimi sahnelerde kareler arasında kurgu masasında çok sık kesmelerin yapılmasını biraz yorucu buldum ben kendi adıma. Aynı şekilde hareketli, aktüel kamera kullanımı da Muhteşem Yüzyıl ağırlığındaki bir dizi için biraz fazla hafifleştirici bir etki yaratmıştı.
Hikayenin ve karakterlerin, kendilerini umursayabileceğimiz şekilde güzel
detaylandırılarak anlatılabilmesi, bundan sonraki bölümlerde teknik meziyetleri
haricinde ruha da hitap edebileceği şekilde gelişmesini umut ederek bütün ekibe
şimdiden bol şanslar diliyorum.