Acı yoksa başarı da yok !
Acı yoksa başarı da yok! Aslı “no pain, no gain” olan bu nadide deyiş Öykü’nün hayatta kalma sırrı. Çoğu zaman farkında olmuyoruz, kadere isyan ediyoruz ama aslında bu hepimiz için geçerli. Yaşadıklarımız, ders çıkarmayı becerebildiğimiz sürece kazanç hepimiz için.

Öykü’nün vukuatsız tek bir günü yok. Ancak bu defa kötü çuvalladı ve karşısında bir avukatlar ordusu buldu. Hayali ünlü bir tasarımcı olmak olan bir genç kız, nasıl olur da bilmez ve kendisine emanet edilen tasarımlara yaradana sığınıp makasla dalar, o kısma hiç girmiyorum (girdi)

İtalyan görünümlü ancak Yunan aksanlı(!) modacı Monika Sessa, tasarımlarının katlini görüp ilk şoku atlattıktan sonra apar topar uçakla İtalya’dan Türkiye’ye geldi. Ayağının tozuyla da Öykü’yü karşısına dikti ve hesap sordu.

Sanırım bu hafta rekor kırarak, 18 haftadır konuştuğunun toplamı kadar konuştu Öykü. Rahatsız oldum mu? Hayır. Artık alıştığımdan olabilir mi? Evet, olabilir, ama bir gerçeği de bu vesile ile yazmadan edemeyeceğim. Kiraz Mevsimi’nin hikayesi bu geveze, sakar ve stres altında panikleyip çenesi iyice düşen kızın üzerine kurulu. Bunu bi kabul edelim önce. Zaman zaman aşırıya kaçtığını düşünüyor olabilirim ama genel olarak ben Öykü’yü bu halleri ile kabullendim. Bir ufak parantez daha açayım, Ayaz’ın dublajını hala kabullenemedim ve her hafta daha da rahatsız ediyor!



Öykü’nün tasarımlarını izinsiz değiştirmesine rağmen, ortaya çıkan yeni tasarımları beğenen Monika, Öykü’ye bir şans daha vermek ve onu daha iyi tanıyabilmek için katılacağı müzayedeye davet etti. E Öykü bu, fırsatları kolay yoldan kazanca çevirmek yerine hep zor yolu tercih ettiğinden, Monika’nın 10.500 dolara aldığı perdeyi hemen oracıkta ateşe verdi. Bölüm sonunda keşke tamamı yansaydı dediğim kıymetli perdeyi ucundan yakarak sakarlık hanesine nefis bir sayı daha ekledi Öykü.

Doğduğu ülkeye gerçekten uzun bir zamandır gelmediği İstanbul trafiğine limuzinle çıkmasından belli olan Monika’nın, yine uzak kaldığından olsa gerek, tanıdığı tek modacı çıka çıka Önem Dinçer çıktı. (Yoksa bu Önem Dinçer gerçekten çok mu meşhur?) Monika, İtalya’da çok ünlü olduğunu anladığımız markasını Türkiye’ye getirirken, Önem’e ortaklık teklifi götürdü. Önem’in gözlerindeki “Jack Pot $$$ ”u gördünüz değil mi?

Önem’de de nasıl bir hırs oluştuysa Öykü’ye karşı, planlarını sessiz ve “Derinden” uygulamaya koydu. Çaresiz durumda olan Şeyma’yı istediklerini elde edebilmesi vaadiyle tarafına çekti. İçi hala Öykü’ye karşı fokur fokur kaynayan Şeyma için bu, hem hayatının intikamını alma fırsatı, hem de hep istediği şaşaalı hayata kavuşma şansı. Aynı geçen hafta yazdığım gibi, çıktığın o noktadan düşmek de var Şeyma. Üstelik aşağıda seni tutacak kimde de olmayacak bu gidişle.
 


Tarz değilsin ve bizimle deyılsın...

Ve Önem Şeyma'yı baştan yarattı !
Bir kâkül kesimi ile baştan mı yaratıldı yani Şeyma? Önem ve Olcay’a şiddetle “Benim Kuaförüm” izlemelerini tavsiye ediyorum. Baştan yaratılmak, hatta yok edilip ortaya farklı bir yaşam formu olarak çıkmak nedir, izleyip ders almalılar. (bu noktada bir uyarı, sokakta yanınıza bir grup kuaför “senin kuaförünüm” diye yaklaşırsa, ardınıza bakmadan kaçın!) Şeyma’ya giydirilen o zevksiz üçlü takıma hiç girmiyorum bile.



Önem’in yönlendirmesi ile Derin’in kapısında biten Şeyma, içeri girdiğinde sanki farklı bir dünyaya girmiş gibi oldu. Loş ışıklar altında, derin bakışlar eşliğinde yaptığı psikolojik çözümleme ile Şeyma’yı anlayan ilk insan olan Derin, bunun sonuçlarına da katlanacak artık. Şeyma eridi bitti. Bi arkadaşa bakıp çıkacaktım bahanesiyle artık her gün Derin’in kapısında.

Yaptığı onca şeye rağmen şeytan tüyü var Şeyma’da. Mete ile hazırladıkları evde kalıyor yine. Üstelik Mete’nin hafıza sorunları yine nüksetmiş, sanki o kadar dolap hiç dönmemiş gibi, yine pervane oluyor Şeyma’nın etrafında. Şeyma ise başka bir boyuta geçiş yapmış, artık Mete falan gördüğü yok. Eline para geçtiği gibi yine başının çaresine bakma derdinde. Üstelik bir de artık Derin ile bir araya gelip şarap içtikleri seviyeli bir ilişkileri var, Mete’yi ne yapsın!



Yukarıdaki “Mete’nin yüzü ne zaman gülecek” adlı çalışmama dayanarak soruyorum, yazık değil mi bu yiğide? Sürekli oradan oraya savrulup duruyor. Diğerleri maceradan maceraya koşuyor, eğlence peşinde; Mete’ye dertler derya. Gizem desen, ondan da hayır yok. “Ben sana yalan söylemedim, ama doğruyu da söylemedim” diyenden ne beklersin ki? Yok mu acaba başka dizilerden şöyle helal süt emmiş, güzel bir kız? Transfer etsek :-)
Mete vesilesi ile yayında ve yapımda emeği geçenlere seslenmek istiyorum; sevenleri Dağhan Külegeç’i daha çok görmek istiyorlar. N'apsak, ne etsek?
 

Yüzme öğretmecilik!

Önem’in kurduğu planlara gerek olmaksızın kendi kendini baltalayabilme potansiyeli olan Öykü, araba değerindeki perdeyi ateşe vermenin stresini atmak için kendini Ayaz’a teslim etti. Ayaz koskoca spor kompleksini Öykü için kapatarak, sen de romantizmin, ben diyim görmemişliğin sınırlarını zorladı.

Çok keyifli geçen spor salonu sahneleri için bir de teklifim var. “Stresinizi spor yaparak atabilirsiniz” konulu “Kamu Spotu” olarak yayınlansın. Güzelim havuz sahnesinde sevgilisini sadece burnundan ve alnından öpen Ayaz, öyle liposakşın falan yapıp topluma da kötü örnek oluşturmadı üstelik!!!
 
Öykü’yü sınamaya devam eden Monika, son görevi yanmış perdeden gece elbisesi yapmak olarak belirledi. Böylece gördük ki perdeden gece elbisesi oluyormuş arkadaşlar. O an yan gözle evimin perdelerine göz attım, umutluyum!

Burcu ve Sibel’in yardımı ile elbiseyi bitirdi Öykü. Elbiseye farklılık katmak için müzayededeki broşu istediğini söyleyen Öykü’nün yardımına hem Ayaz, hem de Derin koştu. Aralarındaki rekabet de meydan okumaya dönüştü. Derin broşun aynısını, ya da benzerini ararken; Ayaz bulamadığını düşünüp vazgeçmek üzereyken kalbinin sesini dinleyerek kendi seçimini yaptı ve kazandı. Öykü, Ayaz’ın seçtiği, iki kalbin olduğu broşu tercih etti. Şimdi soruyorum Derin’e; bu da mı gol değil? Bırak artık o kızın peşini aslanım.
 
Monika’nın “açılım” planlarını duyurmak için düzenlediği gece ise herkes için bir sürpriz oldu.
- Önem’in de aynı geceye davetli olduğunu gören ÖyAz’a…
- Monika beyaz perdesi ile, pardon beyaz gece elbisesi ile kapıdan göründüğünde Öykü’ye (ve bana) …
- Monika Önem ile ortak olacaklarını açıkladığında yine ÖyAz'a…
- Yine Monika Öykü’yü sağ kolu olarak seçtiğini ve kendisinin olmadığı zamanlarda yetkili olduğunu söylediğinde ise Önem’e büyük sürpriz oldu.
 


Şimdi ortalık iyice kızıştı. Önem’in hazmedebileceği bir durum değil bu. Şeyma’yı Derin’in kapısının önünden söküp alabilirse, Olcay’ı da alarak hep birlikte Voltran’ı oluşturmaları işten bile değil. Öykü bu şaşkın ve sakar halleri ile Monika Sessa’nın işlerini herşeye rağmen yönetebilecek mi? Öykü’yü çooook zor günler bekliyor ama daha en başta ne demiştik; Acı yoksa başarı da yok !...
 
Sizin için aşağıya iki link ekledim, mutlaka bir göz atın.
Biri 20. Bölüm fragmanı, diğeri de eğer hala okumadıysanız Ranini’nin Kiraz Mevsimi senaristleri ile yaptığı röportaj.

Yazımın sonunda gelenek olduğu üzere size haftanın sorusunu soruyorum:
Gamboç nedir?  (Ciddili sorudur, ben de dün gece bölümden öğrendim)
Cevabınızı yoruma bekliyorum ;-)









BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER