Hadi söyleyin
bakalım seni terk edip giden ve çok ama çok uzak diyarlarda olan birini
görmeden durabilmek mi kolay? Yoksa bir kaç adım ötende olan ve seninle olmak
istediği halde araya duvarlar koyduğunu mu?
Hepimizin cevabı
bellidir. Eğer sevdiğin üst katındaysa ve hayattaki en büyük arzusu seninle
yeniden başlamaksa ondan uzak durabilmek topu topu üç gün sürebilir. Hele bir
de haki gömlekler ile imalı kırmızı elmalar etrafta dolanıyorsa. İşte o upuzun
üç gün asabiyet seviyesini en üst noktaya çıkarırken bazı gerçekleri görmeye de
yardımcı olur. Sevdiğinle nefesini kesen anlar yaşamak mı, yoksa ondan uzak
huzurlu ve konforlu bir hayat mı? Belki de orta yolu bulmak en iyisidir. Hatta
ipleri eline almak adına biraz işi abartıp kuralları kendin koymak da...
Ve genç kız
harekete geçer! “Az kaldı Ömer
geliyorum...” diyerek en şık haline bürünür, belki de hiç yapmayacağı bir
şeyi yaparak hiç samimi olmadığı birini merdiven altı kavalye olarak kullanır,
hedefine odaklanır ve emin adımlarla ona doğru ilerler, ardından da karşısına
dikilip kendi oyununu başlatır:
“Bir yere mi gidiyorsun? Bundan sonra benim
kurallarıma göre oynayacağız. Kural 1: İşime ve kariyerime karışmayacaksın.
Kural 2: Ben nefes almak istediğimde izin vereceksin. Kural 3: O gömleği bir an
önce bir daha giyeceksin.”
Sonuçta bir
zamanlar aşka inanan bir bilge insanın “Kazanıp
kazanmayacağını savaşmadan bilemezsin. Sonuçta benim cephanemden ne olur? Hepsi
topu kuru bir sevda işte. Ama fark etmez içine öyle bir kıvılcım düştüğü zaman,
o kıvılcımın hatrını yaşayacaksın, yaşatacaksın. Ayrıca kaybetsem ne olacak?
Her şey kazanmak değil! Korkmayacaksın. Belki bizi bir bulut tutar diye sırt
üstü aşağı bırakacaksın kendini, çünkü korku ruhu kemirir. Mutlu olmak
istiyorsan ilk şart cesur olacaksın, risk alacaksın.” sözlerinde de
belirttiği gibi eğer bir kere aşık olmuşsan ve o da seni seviyorsa tek bir
kural vardır aslında: Cesur olacaksın!
Böylece kadının
fendi erkeği yener... Ama işte konu aşk olduğunda zaten kazanıp kaybetmek pek
de önemli değildir. Sonuçtur tek önemli olan. Mutluysan eğer bu oyunda
kuralların kimin tarafından koyulduğu önemsiz bir ayrıntı olarak kalır sadece.
Zaten sevdiği adam üzgün diye yeniden yemeden içmeden kesilen, geceleri dua
eden, hatta gözüne uyku girmeyen ve elinden onu aramak için telefonu düşürmeyen
bir Defo’nun da bu aşkta koyup koyabileceği tek kurallar bunlar olur. Sonra
yeniden verir ipleri sevdiği adamın ellerine, yaşar aşkını en derinden...

Aşk için herkes
kendine göre törpülenmeli hayatta. Ancak kimse değişmemeli. Hani bir kere Pamir
demişti ya; “En çok kim kendinden
vazgeçerse” diye. Yok öyle bir şey. Orta yolu bulmak önemlidir. Aşkla
nefesi kesilen bir kızın, yine aşkla derin derin nefesler alan bir erkeğin bir
araya gelerek; genç kız nefes almak istediğinde ona izin vermek gibi... İşin
formülü bu kadar basit. Eğer bir aşk için kendinden vazgeçersen o zaman bu
aşkın bir anlamı kalmaz. Karşılıklı aşk korkusuz, sorgusuz sualsiz bir duygu
anıdır. Seni hiç bilmediğin yerlere savursa bile, vazgeçmediğin
vazgeçemediğin... İşin sırrı aslında kralın o tüyler ürperten rüyasında saklı:
“Bazen tek bir an bütün bir ömrü unutturur insana,
bazen de ömür yetmez o bir tek muhteşem anı unutmaya. Ne kadar evrilsek,
yeniden başlasak da bazen tek bir noktadan uzaklaşamayız. Oymuş demek beni
hayatta tutan omurganın temeli, dibi görmek, kararmak, endişeye düşmek ve
kendini kaybolmuş hissetmek. Sanki ne yaptığını, nereye gideceğini bilmiyor
gibi... Sanki tamamen bitmiş gibi. Yenilmek, işte hayatta bunu sakin
karşılayabilmek, yeniden yükselebilmek hayatta kalabilmek ya bütün mesele,
kaçmamak, ‘buradayım’ diyebilmek, buradayım ben olmayı bırakmıyorum.”
Ya da yaşanan tüm
acı dolu günlere rağmen sevdiğinin hayatına yeniden girmesiyle tüm bu acıları
unutarak dostlarına bu aşkı gülerek anlatabilmeyi başaran Defne’nin
gözlerinde...

Tabi ki hiçbir
yol dümdüz değil onların hayatında. Daha yaşayacakları çok şey var belki de, bu ikinci şanslarında ait oldukları yere varabilmeleri adına. Ancak o iki çift göz birbirine aşkla
dolu bakmaya devam ettiği sürece hiçbir zorluk ya da rüzgar onları zıt
noktalara savuramaz artık. Oyun gerçeğinin bile beceremediğini yapabilecek...
Bu aşk denkleminin sabit iki üyesi çok belli. Üçgene dönerse ise sonradan gelen
bu aşkın gücünü eninde sonunda görüp geldiği yere geri dönecektir. Sonuçta önce
bulan ve bir yol sarf edendir bu aşkın ya da binanın sahibi. Zaten binanın da
tercihi sorulan sorulara farklı bir cevap verse de bu yöndedir. Bunun için
gecenin bir saatinde gizlice evinden de kaçabilir, “Senin hayatında bir şey olduğunda ben öğreneceğim. Feryal’e değil.
Başkasına değil! İyi ya da kötü önce gelip bana söyleyeceksin!” diye
haykırabilir, güvenlik kameralarını inceleyebilir ya da bir fotoğraf peşinden
saatlerce çaba sarf edebilir. Yeter ki aşkın ilk ve tek şartına uysun: Korkusuz
olmak. Gerisi kendiliğinden elbet gelir ve su yolunu bulur... Her şey bu kadar
net işte