Sistemin getirdiği normlar
sayesinde, kanalların almış olduğu kararları ve bu durumu zorunlu olarak
izleyiciye yansıtmalarını sevmiyorum. Arkadaşlar
İyidir sekiz hafta boyunca Pazar geceleri yirmi sularında yayına girmeye
devam ederken, bu hafta 22.15 gibi önümüze sunuldu. Hem de özetsiz!
Bilinçli olsun veya olmasın
seyirci olarak bir dizinin, bir önceki hafta yayınlanan bölümünün – neredeyse
tamamı niteliğinde – özet bölümünü izlemekten yana değiliz. Hâl böyle olunca,
yaklaşık bir saat kanallar arası zap yapıyoruz. Bizler, bölüm PT1 (prime time
1)’de yayına gireceğinde özetsiz bekliyorken bölümün 22.15’e alınmasıyla hüsrana
uğradık. Ha, işin iyi yanı PT2’de yayına girdiğinde özetsiz olarak bölümü
yayınlamaları oldu. Bu da iyi bi’ şey, fakat yine de izleyiciyi kaybetmemek
için bir neden değil.
Malum, Pazar gecesi demek;
yeni bir hafta, yeni bir iş ve okul maratonuna hazırlık süreci demektir. Arkadaşlar İyidir’in seyirci profiline
baktığımda ise çocuk, ergen ve genç kuşağı görmekteyim. (Otuz plus’ları
unutmadım.) Ebeveyn olsaydım, çocuğumun Pazar gecesi o saatte televizyon
izlemesini tercih etmezdim. Bir de işe gidenleri düşünecek olursam; sendromlu
artı uykulu bir Pazartesi’ye uyanmak sevimsiz olurdu. Bu da dizinin ayakta
durabilmesi açısından büyük sıkıntıdır. Ve ardından birçok sebebi de
sürüklemektedir.
Açıkçası şu ân, bu yazıyı
bölümü netten takip etmiş bir izleyici olarak yazıyorum. Ben ki, netten dizi
izlemeyi sevmeyen biri olarak; sistemin izleyiciye sunmuş olduğu durumu
yaşıyorum. Reklamsız, kesintisiz olması güzel de, bana her zaman internetten
izlediğim işler bayat tadı veriyor. Gününde ve saatinde izlememek canımı
sıkıyor. Galiba bu yönde biraz eski modelim. İnternet denen naneyi zorunlu
olmadıkça kullanmayı sevmiyorum. Zamanım boşa geçiyormuş gibi geliyor. Gelelim
bölüme!
Aşk dediğin şey insana gül de boyattırır
Ne yaparsak aşk için yapmıyor
muyuz? Aşk için. Aşk’la! Tüm cefalarımız, iç kuruntularımız, kıskançlıklarımız,
sinir krizlerimiz için. Hangi âşık geceyi kor ateşlerde karşılamaz? Hangi âşık
yeni doğan güne kuru yastıkla uyanır? Reddedişlerimiz, çırpınışlarımız, uçurumdan
düşecek gibi olmalarımız. Aşk için değil midir? Eline kıymık batsa hissetmez
mi? Yüreği kıskıvrak yanarak boğulmaz mı?
Ceyda'nın mutfağı ne yahu? Emine, Hayriye, Gülten varken?
Tüm bu olanları
hissetmediysen zaten âşık olmamışsındır. Gündüzlerin zifiri karanlık, gecelerin
ışıl ışıl olmamıştır. Kadın var olduğu sürece, aşk da yerini almaya devam
edecek. Kadın’la erkeğin çatışması ilelebet sürecek. Aşk değil midir bizi biz
yapan? Aşk değil midir otu, meyve veren ağaç gösteren? Engel de olamıyorsun ki?
Gönlündeki kelebek en olmadık, en imkânsız olanı bulur ve konar. Sizler ilk
görüşte aşka inanır mısınız? Bilmiyorum; ama bana sorsanız inanmıyorum. Belki
aşk bana geldiğinde kafamda o kadar biçip, tarttım ki en sonunda ikna edebildiğimde
kapımı zorladı. Belki de o zaman olmak istediğim için bana geldi. Oturup bi’
düşünmem lazım. Nasıl geldiyse geldi. Benim açımdan önemli değil; ama giderken
ardında harabe bıraktı. Hâlâ da molozlarıyla uğraşıyorum.
İmkansızı gram gram boyamaktır aşk
Merve ile Arda’yı hipodromda
buldu. Hem de ilk ânda, tek bir bakışta, el sıkışmasıyla… Ne güzel de oldu? En
imkânsızıyla geldi karşımıza. Benimki gibi bir son bulacak diye korkuyorum.
Onların ki en temizi… Birbirlerinden karşılık beklemeden, hiçbir maddi çıkar
gözetmeksizin geldi. Arda temiz yürekli bir adam. Sadece televizyon programında
lavanta rengi gülleri sevdiği için olamayanı yarattı. Beyazın duruluğu kadar
temiz aşk onlarınki. Tek tek gocunup yüksünmeden, hevesle boyadı gülleri.
Hayatta herkesin karşısına Arda kadar iyi niyetli bir aşk çıkarmasını dilerim.
Yüreğimiz yakmayan; ama elimizi sürdüğümüzde cayır cayır yakacak bir aşk!