Geçen bölüm, Gizem telefonda
bu işi ancak sen hâlledersin diye konuşuşunca karşımıza çıkacak olan kişinin
erkek olmasını bekledim. Bir dayı, bir amca, bir ahbap gibi... Ama anneanne
olacağı aklıma gelmedi. İlk ânda anneanneyi komşu sandım. Küçük çaplı şoktan sonra durum netlik
kazanınca, anneanneyi çok sevdim. Hayri ne kadar adam olamıyorsa, Candan’ın da
pek düzeleceğini sanmam. Eski süslü, kokoş, havai Candan özlendikçe geri dönüşü
de zorlaşıyor. Bu nedenle anneanne geldiği gibi geri gidecek. Başa çıkamayacak.
Bir anne olarak doğurduğunu çok iyi biliyorum. Fakat Candan alkolden vazgeçene
kadar isterse tabur gelsin yine değişmez.
Tanıştırayım.. Ben Hayri, Matruşka Hayri!
Hayri ağzı, yüzü kan içinde
geldiğinde bu işte bir tuhaflık olduğunu sezmiştim. Sonra geçen haftaki bölümde
Süleyman Abi’nin söyledikleri ile bağdaştırınca “Tamam, işte. Yine ‘oltaya’
getirdi” dedim. Bir insan evladı, bir baba niye ailesini, oğlunu satmaya
çalışır? Niye en yakınlarına acı çektirir? Yıllardır çözebilmiş değilim. Bugün
yaptığımızın diyetini, yarın çocuklarımız ödüyor. Vicdan ve ahlâk insan
olmamızdaki en önemli unsurdur. Eğer bu iki maddeden biri yoksa para gibi,
alkol gibi oyuncakların elinde geçici refaha kavuşur, fakat hayatımızı tersine
dönüştürürüz. Zayıf karakterli olduğumuzda ise ardımızı Eren gibi, Gizem gibi
erken olgunlaşmak zorunda kalan çocuk ruhlulara toplatırız.
Bazen bir bardak çayın ardında unuttuğun gözünü açmayı sağlar
Sanırım bu kaybolmuşluğun
içinde Eren ve Gizem birbirlerini buldular. Eren gerçekten Gizem’i düşünmese ya
da bir takım duyguların içinde olmasa asla umursamaz. Berke aradığında da – hoş
Gizem’in telefonunu açmadı ama – dört gereksiz tekeri bulmak için tefeciye
gitmez. Gizem yarım kalmış baba sevgisini Eren’de bulmaya çalıştıkça bu kader
ortaklığı sürüp gidecek. O kadar kötü olaylara şahit olduğunda ve annesini alkol
bataklığından kurtarmaya çalıştığında bile içindeki çocuk ölmemiş. O ölmediği
için de bugün, Berke’nin zoruyla – Eren için – saçma dansı edebiliyor. Küçük, turuncu saçlı
kız, acımasızların elinde pişse de kendini ezdirmiyor.
Cnm, beni Kerem SA-YER mi sandın?
Düşünsenize kimse size
inanmıyor. Ne deseniz kendinizi yalancı çoban hissediyorsunuz. Bu bir insanın
kişiliğine hakarettir. Tamam, Gizem de rahat durmadı. Beş arkadaşın kuyusunu
kazdı. Hâlâ fırsatını bulsa oyunlarına devam edecek. Ama bir de siz empati
yapın. Gizem’in başına gelenler ya size gelseydi? Söyleyeyim! Daha kötü
sonuçlara gebe olurdunuz. Tıpkı Gizem’in Seda’ya dediği gibi… O’nun
yaşadıklarını bir de Seda yaşasa ya? Annesiyle babasının ayrılma ihtimaliyle
baş edemezken, tüm bu olanlar karşısına çıksa biterdi.
Söylemiyorum, sen bul
Seda’nın bu durumda yaptığı
ara buluculuğu Merve gibi ben de uygun buluyorum. Su akar yolunu bulur. Boşuna
dememişler. Eğer kadere inanıyorsan önüne de geçemezsin. Varsın Ayşe ile Salih
boşansın. Eminim ki evli olmalarından çok daha mutlu olacaklardır. En azından
akıllarında “Acaba?” soruları yer almayacak. Bir dakika geç kalsa şüpheye
düşmeyeceği ne malum?
Mum suyu karaciğer yağlanmasına, kolesterole iyi gelir Tarık, iç istersen?
Bu hafta biraz daha Ayşe – Tarık’a inandım. Ayşe iyi ki
kartvizitliğini unutmuş da, o bahane ile oturup bir Türk kahvesi içtiler. Bir
kahvenin hatırı kırk yılmış. Bu demek oluyor ki epeyce bir süre daha
görüşecekler. Hem Ayşe için Tarık bir terapi gibi gelecek. Tarık’ın da geçmişte
ne marazı varsa onları da Ayşe yıkıp dökecek. Yeter ki birbirlerine olan
tutumları, muhabbetleri devam etsin. Tabii bir de dizinin ömrünün el vermesi
var. Kanal bu şekilde gözden çıkarmaya devam ederse, hiçbir karakterin
derinliğine inemeyeceğiz.
Şimdi daha çok moral, daha
çok destek zamanı… Gönlü güzel ekibin yüreğine sağlık! İçimizden ta
içimizdenmiş gibi çekmeye devam. Elbet biz de güzel günler göreceğiz.
Mortissa