Dünyanın en önemli ve büyük içerik fuarı MIPCOM, bu sene çok hareketliydi. 15'ten fazla yeni dizi ilk gösterimini Cannes'da yaptı. Bunlardan biri de National Geographic'in 6 bölümlük mini dizisi Mars. Serinin basına ve sektöre lansmanı San Diego ComicCon bünyesinde olmuştu. Yazarımız Astrid M., o etkinliğe katılmış ve izlenimlerini aktarmıştı.
Mars'ın oyuncu kadrosu son günlerde oldukça yoğun çünkü siz bu röportajı
okuduğunuzda Clémentine Poidatz, 13 Kasım'da tüm dünya ile aynı anda izleyeceğimiz Mars'ın Londra prömiyerine katılmak için çoktan
Cannes'dan ayrılmış olacak. Bon voyage Clémentine ^^
Aslında bu röportaj üçlü gerçekleşecekti. Mars'ın başrol oyuncuları Olivier Martinez ve Alberto Ammann da Cannes'da bize katılacaklardı. Ancak programlarında oluşan bir son dakika gelişmesiyle gelmediler. Clémentine'le, fuarın ikinci günü Mıpcom'un basın mensuplarına ayırdığı şatosu Gare Maritime'da buluşmak üzere sözleştik.
Elbette biz vaktinden önce söyleşi alanındaydık. Gökyüzü sabahki asık suratlı halinden vazgeçmiş, güneşli yüzünü göstermeye başlamıştı bile.. Clémentine tam saatinde ve olanca şirinliğiyle yanımıza geldi. Güler yüzlü ve neredeyse tüm yabancı yıldızlar gibi içtendi. Sanırım oralarda "star olmak eşittir kapris yapmaktır" mottosu pek geçerli değil. Lafı çok uzatmadan bu şahane güzellikte ve neşeli genç Fransız kadınla sizi baş başa bırakıyorum.
Clémentine Poidatz, seride Amelie adında bir doktoru canlandırıyor.
R: Merhaba..
CP: Biliyor musun, daha üç
hafta önce İstanbul’daydım.
R: Ciddi misin?
Beğendin mi?
CP: Çok
beğendim! İstanbul çok güzel bir şehir. Ve siz nasıl yaşayacağınızı ve nasıl parti yapacağınızı da çok iyi biliyorsunuz.
R: Kesinlikle öyle.. İstanbul hakkında sonsuza kadar konuşurduk ama
ne yazık ki sadece 15 dakikamız var. Clementine, Mars nasıldı, gidelim mi? (gülüyoruz)
CP: Bu işe
başlamadan önce Mars hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Hatta uzayın keşfi
hakkında da hiçbir şey bilmiyordum denilebilir. Sonra astronotlar hakkında yazılar
okumaya, videolar izlemeye başladım ve atmosferi terk etmenin nasıl bir şey
olduğunu öğrendim.. Ve ondan sonra tamamen bu konuya takıldım. Şimdi bana
sorarsanız “Marsa gider misin?” diye, evet derim. Hatta geri dönüş bileti
olmadan; kesinlikle giderdim. Mars şu an çok insan canlısı bir gezegen değil
tabii. Özgürce nefes alamıyorsunuz. Oksijen sağlaması ve nefes almak için
makinalara ihtiyacınız var. Süreç uzun ve zor olucak ama bizim de ileride
yaşamak için yedek bir gezegene ihtiyacımız var. Ne demek istediğimi anlıyor
musunuz?
R: Kesinlikle..
CP: Mars,
onun hakkında çalışmaya başladığımdan beri rüyalarıma giriyor. Biliyorum kulağa
klişe geliyor ama bu gerçek..
R: Alberto Ammann, Olivier Martinez, Ron Howard,
Brian Gazer, bunlarla çalışmak nasıldı?
CP: Bunu
sadece “hayallerim gerçekleşti” diyerek açıklayamam. Yani ben Fransızım,
normalde Fransa’da bu tarz filmler yapmıyoruz. Bu isimlerle çalışma fırsatımız
olmuyor. Ron Howard, Brian Gazer, Alberto’yu çok seviyorum, Olivier’i de
çok seviyorum. Özellikle yönetmenimiz Everardo (Gout) süper yetenekli biri. Daha
önce bir film yapmıştı; izlemiştim. Çok iyi bir filmdi Dias de Gracia. Bu ekiple çalışmak benim için rüyadan da öteydi. Çok
müthişti. Setteyken bazen rüya gördüğümü düşünüyordum. Gerçek olduğunu anlamak
için yanaklarımı cimcikliyordum. Bütün cast, bütün ekip çok iyiydi. Herkes çok
tutkuluydu. Herkes anlattığımız hikaye hakkında çok tutkuluydu. Onlarla
çalışmak rüya ötesiydi.
R: İlk defa mı bir Hollywood prodüksiyonunda
çalışıyorsun.
CP:
Aslında ilk filmim bir Amerikan filmiydi. Marie Antoniette, Sofia Cappola
filmiydi.
R: Gayet güzel bir başlangıç olmuş.
CP:
Harika bir başlangıç oldu. Çok
sımarmıştım, çok mutluydum. Bir sene önce de Naomi Watts ile bir film çektim.
Kasım ayında vizyona giriyor; adı Shut In.
Orada Naomi’nin en yakın arkadaşını oynuyorum; o da benim en yakın arkadaşımı oynuyor doğal olarak (gülüyoruz) Shut In, ikinci büyük projemdi.
Mars da üçüncü büyük projem, ama bu benim için çok özel bir proje..
R: Everardo’dan bahsettin. Ben de tam ondan konuşmak istiyordum. Biz televizyon
seyircisi olarak onu sadece Banshee’den tanıyoruz. O da iki bölüm. Sette
nasıldı?
CP: Everardo,
çok pozitif biri. Bu işe başlamadan önce
biraz tedirgindim çünkü astronotların süper kahramanlar olduklarını
düşünüyordum. Ve çok ciddi insanlar olduklarını.. Everardo karakterlerin öyle görünmelerini
istemedi. Çünkü karakterlerin insan olmalarını istedi. Öfkesiyle, sevinciyle
bütün insani duyguların aktarılmasını istedi. Everardo çok tutkulu bir adam ve bu tutkusunu oyuncuya çok
iyi iletiyor. Her sabah bize gaz veriyordu. Çünkü işimiz zordu. Gerçekten
çok zordu. Her gün astronot kıyafeti giyiyorduk. Fas’ta yaptık çekimleri ve hava çok sıcaktı.
Bazen çok zorlandık ama Everardo’nun
varlığı tüm ekibe, tüm oyunculara, herkese çok destek verdi. Hayatımın en
iyi zamanını geçirdim. Gerçekten bütün hayatımın en güzel zamanını geçirdim.
R: Ne güzel.. Peki, dublör kullanılması gereken sahneler
çektin mi?
CP:
Hepsini kendim yaptım. (Gülüyoruz) Dublör kullanmam gereken çok sahnem yoktu. Uzay gemisindeki doktor karakterini
canlandırıyorum. Çok küçük dublörlük sahnelerim vardı, onları da gerçekten kendim
yaptım.
R: Çektiğin ilk sahne hangisiydi ve zor muydu?
CP: İlk
sahnem Olivier Martinez’in karakteri yani Ed'in, bizi basına sunduğu sahneydi. Bütün ekip hep
beraberdik o sahnede, hepimiz birbirimizi tanıyorduk. Budapeşte’ye geldik, o sahneyi çekmek
için. Daha öncesinde de gerçek astronotlarla uzay kampı yapmıştık.. Yani
kaynaşmak ve bir ekip olmak kolay oldu. Hepimiz birbirimizle tanışıyorduk. Bu
insanlarla çalışmak çok kolaydı. Onları çok seviyorum. Onlar benim Marslı
ailem.
R: Çok iyiymiş. Marslı ailen!
CP: Evet. Mars bizim yeni
dünyamızdı ve o dünyaya hep beraber adım attık. Çok harikaydı.
R: Biz Türklerde bir atasözü vardır. “Tarih tekerrürden
ibarettir” deriz. İnsanoğlu Mars’a taşındıktan ne kadar süre sonra onu da yerle bir
etmeyi başarır sence?
CP: Bu çok
iyi bir soru... Biliyor musun, genel olarak çok pozitif bir insanımdır. Yedek bir
gezegen baksak bile, ki bakıyoruz, insanlığın devamı için yine de önce kendi
gezegenimizi yani, dünyamızı korumalıyız. İnsanlar dünya hakkında çok çok dikkatli olmalı.
R: Haklısın öncelikle ve ilk korumamız gereken yer yaşlı
dünyamız..
CP: Yakın
bir zamanda yeni bir gezegenimiz olabilir, yine de burayı çok iyi korumalıyız.
R: Kesinlikle, düşünsene doğduğumuz ülkeyi,
yaşadığımız şehri bile terk etmek ne kadar zor, dünyayı terk ettiğimizi
düşünemiyorum..
CP: Evet,
evet ben de düşünemiyorum...
R: Bilim adamları 90’lardan beri Mars’ı yaşanır hale
getirmeye çalışıyorlar. Rol aldığın seri, 2033’de geçiyor. Diyelim ki bu hayali
gerçekleştirdiler, insanoğlu Mars’a gidiyor. Marsa giden "ilk" ekipte olmak ister
miydin?
CP:
İmkanım olsaydı giderdim. Benim çocuğum yok. Bence insanlar çocuk sahibi olduğunda
farklı düşünüyor. Bu soruyu Mars’ı çekmeden önce sorsan belki "hayır" derdim, "delirdin mi?1
diye sorardım çünkü uçmaktan bile korkuyorum. Şimdiyse kesinlikle giderim
diyorum. Mars’ın toprağına dokunmak isterim. Tamamen izole bir gezegende
olmanın nasıl bir his olduğunu bilmek isterim. Dünyadan o kadar uzak ki
dünyayla direkt bir kontağınız olamıyor. Yani dünya o kadar uzak ki sadece
küçük bir yıldız olarak gözüküyor. Böyle bakınca inanılmaz bir şey.. Evet,
kesinlikle Mars’a gitmek isterim…
R: Peki, o zaman son soru. Mars’a gidersen yanında
götürmek isteyeceğin 3 şey nedir? (Gülüyoruz)
CP: Benim
bir köpeğim var. Aslında onu götürmek isterdim ama sanırım imkansız olur. O
yüzden Fransız müziğini götürürdüm. Kesinlikle çikolata ve bir de kamera..
R: Çok
teşekkürler Clémentine.. Başarılar dileriz. Hepimiz heyecanla 13 Kasım’ı bekliyoruz.
Çevirmen: Itır Özoflu