San Diego’da her
yıl düzenlenen Comic Con’un en ilginç davetlerinden biri de National Geographic’in
ev sahipliğini yaptığı, “Nerd Nite” başlığı altında gerçekleşen Mars konulu
organizasyondu. Kanalda yakın zamanda
yayınlanmaya başlayacak Mars belgeseli için düzenlenen davet, San Diego’nun
hareketli Gaslamp bölgesindeki Solamar Hotel’in terasında gerçekleşti. Davette, geceye özel kokteyllerden, Mars
baskılı şekerlemelere, yeşil ekran önünde fotoğraf imkanından, duvarlara
yansıtılan ışık şovuna kadar geniş bir yelpazede, konunun ciddiyetine ve aslında
National Geographic’e de pek uymayan bir sürü oyun düşünülmüştü. “Nerd”ler havuz başında yiyip içerken, bize
Mars’ın atmosferini belletmeye çalışan konuşmacılar, kaç seneye Mars’a
taşınırız, taşınırsak orada ne iş yaparız gibi konularda sağ olsunlar bizi
aydınlattılar.

Programda da yer
alan, “How We’ll Live on Mars” kitabının yazarı ve gecenin ilk konuşmacısı Stephen
Petranek, sahneye çıkar çıkmaz en merak ettiğimiz soruyu cevaplayarak
yüreğimize su serpiyor: önümüzdeki 10 yıl içinde Mars’a gitmek, 500 bin
dolardan, 400 bin dolara indirilmiş. Harika bir iskonto! Tabii şu noktada,
Dünya’dan tiksinenler olarak o parayı nasıl denkleştiririz, hangi karta kaç
taksit imkanı var, bunları bilemiyoruz ama zamanı gelince banka kredisini kapan
bütün meraklılar, bir koşu Mars’a gidip gelebilecek. Daha ziyade, 250 milyon
mil uzaklıktaki Mars’a yerleşmek zorunda kalacak! National Geographic’in Mars
belgeseli 2033’de geçiyor ve Stephen Petranek’in konuşmasında bahsettiği üzere,
NASA’nın açıklamalarına bakılırsa, 2040’larda, belki de 2030’un sonlarında insanlar
Mars’a gitmeye başlayacak ve bundan sonraki tarihlerde de kolonileştirme hızla
devam edecek.
“Çok da uzak
sayılmayacak bir gelecekte, bazılarınız Mars projelerinde çalışacaksınız. Birçocuğunuzun
çocuğu da Mars’ta yaşayacak. Bunlar bilim kurgu değil, yakın geleceğin
gerçekleri. Sonsuza kadar bu gezegende yaşayamayız. Neyse ki bir B planımız var; o da Mars. Milyonlarca insan, Mars’ı
kolonileştirmek için oraya götürülecek.”

Programda daha
detaylı bir şekilde işlenen bazı hususlara değinen bilim adamı, Mars’ın
atmosferi, yer çekimi, toprağının elverişsizliği gibi, gezegende olası insan
yaşamını olumsuz kılabilecek konulara hızlıca değiniyor ve kendisine yapılan
eleştirilere de cevap veriyor. Petranek konuşmasına, Mars’la ilgili bilinen
gerçekleri tekrarlamakla başlıyor: Dünya’nın
büyük bir kısmı suyla kaplı olduğundan, gezegenimize hiç benzemeyen ve onun
yarısı kadar olan Mars’ta, Dünya’dakinden daha fazla kullanım alanı bulunduğunu
belirten bilim adamı, gezegenin atmosferinin %96 karbondioksit olmasından
mütevellit, orada nefes almanın mümkün olmadığını ve hava sıcaklığının ortalama
-81 F, yani -17 C olduğunu söylüyor.
Elektrikle
çalışan araba üreten Tesla’nın desteğiyle, ilk insanın muhtemelen 2027’de
Mars’a ayak basacağını belirten Petranek, 12 yıl içinde işlerin değişeceğini
söylüyor. Bütün olumsuzluklara rağmen, NASA sayesinde Mars’ta yaşamanın son
derece mümkün olacağına değinen bilim adamı, gelecekten son derece umutlu.

Bu kadar teknik
bilginin üstüne, sahneye pop kültür uzmanı Aaron Sagers çıkıyor ve Mars’ta
geçen belli başlı filmleri hatırlattığı konuşmasıyla, bizi film tarihinde hoş
bir yolculuğa çıkarıyor. Merhaba Tim Burton, merhaba “Mars Attacks!”. Bittabi konu, son dönemlerin en taze Mars
hikayesi “Martian”a da geliyor. Matt Damon’un, gezegende patates yetiştirmek
suretiyle hayatta kalmaya çalışan bir botanisti canlandırdığı film, konuya cuk
oturmakla kalmıyor, hayal gücüne dayanan, kurgusal bir hikaye de olsa,
mevzubahis gezegendeki hayat şartlarıyla ilgili bize ilginç bilgiler de
veriyor.
Konuşmalar bitip,
gecenin sonlarına yaklaşıldığında, yeşil ekran önünde kuyruk olan katılımcılar,
Mars ufkuna baktıkları fotoğraflarını bastırıp, kendilerine hediye edilen Mars
konulu kitabı kollarının altına sıkıştırarak bu hoş ve bilgi verici geceden
memnun ayrılıyorlar. Mersi National Geographic!