30 bölümdür büyüklü
küçüklü pek çok olaya tanık olduk bu hikâyede. Kimi zaman üzüldük, kimi zaman
ağladık onlarla beraber, kimi zaman güldük, kimi zaman da çaresizlerini
paylaştık sessizce. Ben hepsine iyi kötü bir tepki verebildim, ama doğru ama
yanlış bir yerde durabildim. Ama Genco ve Gökçe konuşmasının ardından ilk kez
kalakaldım ekran karşısında, hiçbir tepki veremeden. Çünkü hiçbir şeye bu kadar
hazırlıksız değildim ve Genco beni en beklemediğim yerden yakaladı…
Aklımdan en çok
geçirdiğim, yanıtını ısrarla istediğim soruyu sordu Gökçe: "Ne hakla?" Daha o sabah, 'komşunun
bebeği' diye tanıttığı bebeği bile Umut'tan saklamaya çalışan, daha birkaç
saniye önce, "Bağırma Gökçe, zaten zor
uyuttum bebeği…" diyecek tedirginlikteki Genco birden bire büyüdü,
kendinden emin, vakur, ulu bir ağaca, yüce bir dağa dönüştü ve "Sen birine verecektin, ben aldım. Ölene kadar
da bakarım ona…" dedi. Gökçe de benim gibi, söyleyecek, yapacak
hiçbir şey bulamadı ve çıkıp gitti…
Gökçe karanlık
sokaklarda soluklanmaya çalışırken, karşısına çıkan bu duruma içten içe memnun
olduğunu ve zamanla bunu kabulleneceğini hissettim Gökçe'nin. Genco'nun
kendisine uzun zamandır umutsuzca âşık olduğunu biliyordu ama bütün bu
yaşananlardan sonra bu konunun hiç sonsuza dek kapandığını düşünmüştü
muhtemelen. Oysa şimdi, aşka dair, ikisine dair tek bir cümle bile kurmadan,
verebileceği en büyük sözü veriyordu Genco ona. Gökçe buna istemsizce
gülümseyebilir; çünkü Genco çok güzel seven bir adam. İncitmeden, zorlamadan,
sevgisini Gökçe'nin üzerine yük etmeden… Hep vererek ve bundan hoşnut olarak…
Şikayet etmeden, talep etmeden, sabırla…
Gelecek günleri
bilemem ama, Gökçe'nin şu anda ihtiyaç duyduğu ne varsa kat kat fazlası var
Genco'da ve Gökçe'de bu sessiz sevginin büyüsüne kapılabilir, kendini, hayatı
sevmeyi öğrenebilir yeniden, bu sevgiye Genco'yu ve bebeğini de katabilir…
Aydınlık bir sabaha uyanıvermek hiç zor değil…
Ve Ferit Aktuğ ne
kadar doğal, ne kadar sahici oynayan bir adam. Genco'nun en sıradan hareketi
bile içimize işliyor onun sayesinde!
Umut'un Gökçe'nin
dönüşüne verdiği tepki, önce sarılıp kucaklaması, sonra kızıp bağırması ve
sonra oturup konuşması çok gerçekçi ve Umut'un gelgitli karakterine çok uygun
tepkilerdi. Elbette ki yaşadıkları ortaya çıkana kadar Gökçe bu tür tepkilere,
ardı arkası gelmeyen sorulara maruz kalacak. Yine de, geri döndüğünde
yaşadıkları, gidişinin neden doğru bir karar olduğunu gösteriyor bize. Bebeği
içine sokmak istercesine severken hakkında hiçbir şey bilmediği anne hakkında
dırdır etmekten geri durmayan bir anneden gebeliği boyunca uzak durmak istemiş
bir Gökçe'ye hak vermemek elde değil.
Ama Cahide de Umut
da kötü insanlar değiller. Anlayamasalar da, hak vermeseler de, kızmayı
sürdürseler de Gökçe'yi de bebeğini de bağırlarına basacak insanlar onlar.
Zaten kim olduğunu bilmeden baş tacı ettiler bebeği. Ailenin bir parçası
olduğunu öğrendiklerinde ilk tepkileri koşup sarılmak olmayacak belki, ama er
ya da geç kucak açacaklar bebeğe de annesine de…