Kısa Kısa...

● Öncelikle: Attenzione! Ömer hala kahve içemedi. Tehlikenin farkında mısınız? Bu demek oluyor ki, İplikçi is NOT back yet. Yani bu gördüğümüz daha hiç bir şey! 
Diğer taraftan Ömer’in evinin mutfağının renkleri çok güzel. Yumuşak, yormuyor. Gri mutfağın minik çapta hastası da olsam, Ömer bu mutfakta yaptığı yemekleri yiyor da. Bence bu değişiklik iyidir! Yemeyen Ömer’den total resme bakınca pek verim alamadık sonuçta, değil mi?

● Bir fondiple dünyası dönen Defne’ye “içip içip düşün şimdi” dediğin için, bu mesajı Defne’ye sen yazmamışsındır diye düşünüyorum Ömer, yanlış mıyım? Yenilerini yuvarla, daha doğru bir tahmin yapayım. 

● Ömer’den bütün iyi niyetiyle af dileyen Koriş <3 ben. Can! Benzer şekilde af dileyen Şükrü de can. Ama en fazla can olan – bu durumda – bana anlatamadıysa suç biraz da benim diyen Ömer oluyor galiba. Yani insanın, kendisi için yapılan “dik” gibi bir benzetmeyi alıp, başının üstüne koyup sıfatlarına ekleyivermesi başlı başına takdir edilmeli. Dik. Hani başka dillerde pislik anlamına bile geliyor, düşününce. (Ben düşünmeyi ‘pislik’te bıraktım tabii, tıp ☺)

● Kafasında huni ile zıplayan Sinan’ın selamını, bir senedir buralarda döne döne dönen fareli köyün hunili kavalcıları adına kabul ediyorum. 

● Defne’ye ait dünyanın en küçük diğer kutusunun içinden çıkacak olanları merak ediyorum! O kutu elbette kapalı kalmayacak!

● Pamir’e yine sinir olamadığım bir haftayı daha geride bıraktık. Hatta sinir olmak bir kenara dursun, deli Ömer’in fıldır fıldır oynayan gözlerine Defne’nin feryatları ile çöken kara bulutları bir ateş topu gibi dağıtan “Pomelo di Neriman” Sir Marden’e daha ziyade müteşekkir olabilmek gerektiğini düşünüyorum. Adetin yerini bulması adına tek tek sayayım: Defne’yle tango yapan Pamir’e de gıcık olmadım. Ona konum at deyip aynen kuzişi gibi Sarıyer yollarını tepen Pamir’e de sinirli değilim. (Bu arada 5 yaşında mı bu insanlar, ne kuzeni allasen? Kuzen diyonus Sude’ye ayıboluyo!) Hatta abartıp “o zaman yakalanan zamana geçelim” diyen Pamir’e bile uyuz olmamayı başarabilirim bence. Ne de olsa Albertine Kayıp geride kaldı, aranan Albertine bulundu!

● Bununla beraber Defne’nin bir sevgilisinin olup olmamasına takılan Pamir’in buna neden takıldığını merak etmiyorum değil. Yani bu soru Neriman’ın hangi yalandan hangi yalanı beğendiğini izlememiz için sorulup duruluyorsa, tamam. Ama acaba Sir Marden gerçekten rekabet mi seviyor, yoksa bela kokusu alıp almadığını mı, gerekli olduğu halde yeterince hızlı sıvışmak için vitesi kaçta tutmak gerektiğini mi ölçmeye çalışıyor, henüz tam anlayamadım. Neyse, artık koca koca adamlar olmuşlar. Herhalde ters bir durumda çeneye dikişlik vaziyete gelmezler! (Bu cümlede mevcut ironi dozuna karar vermek, okuyanın paşa gönlüne bırakılmıştır :D) Bu arada, Ömer’le Pamir’in muhabbetlerinin tonunu da ayrı sevdim. Atın sahne simetrilerini üzerime üzerime,  yorulmayacağımdır! Yılmayacağımdır!  

Yazı devam ediyor...
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER